29 Ocak 2013 Salı

Mısır Teb'den Hicaz'a katar katar kervanlar...

Eski Mısır'da firavunların baş şehri olarak bilinen Teb (Thebes) bölgesindeki bazı yer isimleri oldukça dikkat çekici. Mısır’ın Teb bölgesi açık hava müzesi halinde olan meşhur Karnak ve Luxsor Tapınakları ve Krallar Vadisindeki mezarlarıyla oldukça meşhur bir yer.


Bu bölgenin Hammamat Vadisi üzerinden Kızıldeniz’e ve oradan da Arap topraklarına ticaret yolu üzerinden bağlandığına daha önceki başlıklarımda değinilmişti. Küçük bir hatırlatma yapacak olursak; “Mu'min” kelimesinin köklerini araştırırken Mekkelilerinin ana geçim kaynağının ticaretle uğraşmak olduğunu ve peygamberin kendisinin de zamanında bir ticaret kervanına katıldığını dikkate aldığımızda Mısır'daki bu ticaret yolunun Araplarca da bilinmekte olduğuna hatta buraların ziyaret edilmiş olabileceğine dikkat çekmiştik. Bu noktadan hareketle bu ticaret yolu üzerindeki özellikle Mısır erkek sex tanrısı Min'e ait kabartmalara da değinerek, bu tanrının vadi üzerindeki madenlerde çalışan işçilerin, doğu çölünün ve kervanların koruyucusu olduğunu belirtmiş, Mu'min kelimesinin de bu bağlamda Min'in takipcisi anlamına gelebileceğini söylemiştik.

Yeri gelmişken bu tespitlerimize bir eklemede daha bulunalım. Het Hure (Hathor) adlı Mısır tanrıçası Tanrı Min'in eşi olarak ifade edilmekte olup, bu tanrıçaya dansın ve aşkın temsilcisi olarak tapılıyordu. Tıpkı Min'de olduğu gibi onun da müstehcen sayılan kabartmaları sonraki Mısırlı Hristiyanların döneminde ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Mısır tanrıları Min ve Hure'in birlikteliği ve yapılan antik kutlama festivalleri Mu'minlerin cennetteki Huriler'le ödüllendirilecek olmasının adeta binlerce yıl önceki versiyonu gibi gözükmektedir.

Kısacası en başta değinmiş olduğumuz Mısır'ın Teb bölgesi ve Kızıldeniz’e açılan ticaret yolları bu ve benzeri Mısır tanrılarının tapınaklarıyla çevrili olup zamanının en büyük inanç merkezi haline dönüşmüş tarihi bir bölgeydi.

Bu başlık altında dikkat çekmek istediğim asıl nokta ise Mısır’daki bu Teb bölgesi içerisinde yer alan bazı yer isimleri ve onlarla olan benzerlikler. Örneğin:

Deir el-Medina

Krallar Vadisi'ndeki mezarlarda çalışan işçilerin kaldığı antik köyün adı. Tanrı Maat'ın iki tapınağından birisi burada yer alıyor. Eski adı da "Set Maat".

Bu "Medina" bizim bildiğimiz "Medine" ile aynı. Arapçaları da aynı şekilde verilmiş. Mekke'den hicret edildikten sonra eski adı "Yasrib" olan Medine'ye yeni adını "Medine" olarak veren kişi peygamberin kendisi. Yalnız “Medine” kelimesinin kasaba anlamı da bulunuyor. O zaman şunu sormalıyız; Mısır'daki bu antik köyün adı İslam öncesinde de aynı şekilde "Medina" olarak mı biliniyordu? Eğer öyleyse peygamberin hicretten sonra Kızıldeniz'in kıyısındaki “El-menat” adlı puta tapanların yaşadığı o yere "Medine" adını vermiş olması üzerinde çok durmamız gerekecektir.

İkinci kelime;

Al-qurn (القرن‎‎):

Teb bölgesindeki tepelerin en yükseğine verilen ad. Krallar Vadisi’nin girişinden bakıldığında piramide benzer bir şekilde görüldüğü için bazı Mısırbilimcilerce bu bölgenin bu tepeden dolayı özellikle seçilmiş olduğu ifade edilmiş. Yalnız bu yerin eski adının da “Ta dehant” veya “The peak (zirve)” olduğu söylenmekte.
Bu tepenin adı ile bildiğimiz “Kur’an”ın Arapçası arasında sadece tek bir harflik fark bulunuyor.

Al-qurn: القرن‎‎

Kur’an: القرآن

Konu tabi tepe olunca Kur’an’ın inmiş olduğu Hira Mağarası’nın bulunduğu tepe de insanın aklına geliyor hemen.

Resim

Son kelimemiz ise;

El-Tarif (إلطارف):

Burası da yine Teb bölgesinin en kuzeyindeki soylulara ait mezarların bulunduğu yerlerden birisinin adı. Bu kelime de akla peygamberin zamanında tıpkı Medin’eye gidişinde olduğu gibi Mekke’deki baskılar sonucu ziyaret ettiği Taif şehrini akla getiriyor. İslam öncesinde Medineliler al-menat’a taparken buradakiler al-lat putuna tapıyorlar. Kaynak bulamadım ama Taif adını da sonradan peygamber koymuşsa hiç şaşırmam.

El-Tarif : إلطارف

Taif: الطائف

Bu şekilde kıyaslamalarda bulunmak ne kadar doğru olur bilemiyorum ama ben yine de bu benzerlikleri bir kenara not olarak düşmek istiyorum.

27 Ocak 2013 Pazar

Lut ve Musa peygamberin başına gelenler!

En başta şunun altını çizelim. Lut peygamber İbrahim peygamber zamanında olmak üzere Musa peygamberden 400-500 yıl önce yaşamış olan birisidir.

Kuranda Lut ve Musa peygamberin kendi dönemlerinde başlarından geçen olaylar ayrı ayrı anlatılır. Ancak Musa peygamberin Medyendeki iki kızla yaşadıklarının aslında çevirilerde anlatılanlardan çok daha farklı olduğunu düşünerek, bu anlatımın Lut peygamberin iki kızıyla yaşamış oldukları ile karıştırılarak anlatıdığı kanaatindeyim. İki hikaye arasındaki benzerlikleri ele alarak bu iki anlatımın birbiriyle karıştırılmış olabileceğine elimden geldiğince dikkat çekmeye çalışacam. Ayrıca konuyla ilgilenecek olan ve özellikle Arapça kelime kökleri konusunda bilgi sahibi olan arkadaşların daha derinlemesine araştırmalar yapmasını umut etmekteyim.

İlk olarak Lut ve Musa peygamberle ilgili Kuran ve Tevrattaki mevcut anlatımların özetini sunalım.

Lut peygamberle ilgili Kurandaki anlatımda Lut peygamber el değmemiş kızlarını Allahın elçileri veya melekleri olan misafirleri karşısında küçük düşmemek için kendi kapısına gelen sapık kavmine teklif eder. Fakat erkek düşkünü olan kavmi bu teklifi kabul etmez ve kızlara dokunmaz. Lut peygamberin bir peygamber değil de aziz olarak görüldüğü Tevrattaki anlatımda ise Lutun iki kızından bahsedilir. Bu kızlar daha sonra bir mağarada yaşlı babalarına şarap içirterek onunla birlikte olurlar.

Musa peygamberle ilgili anlatımlara bakacak olursak, Kurandaki anlatımda Musa peygamber Medyende henüz evlenmemiş olan iki kızla karşılaşır ve bunlardan biriyle evlenir. (Kuranda geçmese de anlatılanlara göre Allahın, Medyene gelirken ona kısrak üzerinde bir melek gönderdiği ve bu meleğin Musa peygambere yolunu gösterdiği belirtilir.) Tevrattaki anlatımda ise Musa peygamber Medyende iki değil 7 kızla karşılaşır.

Görüldüğü bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da aynı olayların Tevrat ve Kurandaki anlatımlarında eksiklik ve farklılıklar bir arada bulunmaktadır. Musa peygamberin Medyende karşılaştığı kızların sayısına yanlışlıkla Tevrattaki gibi 7 değil de 2 derseniz olayın devamını Lut peygambere bağlamınız işten bile değil.

İkinci olarak Musa peygamberin gittiği yerin adı olan Medyenin Lut peygamberle herhangi bir alakasının olup olmadığını ele alalım. İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisinde yayınlanan "Hz. Lutun Kavmine Karşı Kızlarını Sunmasının Anlamı" adlı makalede kaynak olarak İbn Haldun'un belirtildiği şu bilgiler verilmektedir:

Kurânın bir iki kelimeyle değinip geçtiği Hz. Lutun kızları hakkında tarihçilerin kaydettiği bilgiler de benzerdir. Tarihçilere göre, Hz. Lûtun iki kızı vardı. Büyüğünün adı Reysa, küçüğünün adı Raziye (ya da Zağarta) idi. Hz. İbrahim, Hz. Lûtun kızlarından biri ile kendi oğlu Medyeni evlendirdi. Allah bunların neslini bereketlendirdi. Kurânda anlatılan Medyen halkı işte bu zattan meydana gelmiştir.

Görüldüğü gibi Kuranda Musa peygamberin gittiği yerin adı olan Medyen kelimesi Lut peygamberden bağımsız bir yer adı değildir.

Üçüncü olarak Lut peygamberin iki kızını sunduğu kavminin erkeklerle ilişkiye giren sapık bir kavim olduğunu unutmayarak Musa peygamberin Medyende karşılaştığı toplumun, insanların yapısını anlamaya çalışalım.

Musa peygamberin Medyene gelişiyle ilgili ayetimizi verelim:

"Ve Medyen suyuna vardığı zaman, su almakta olan, sulayan bir insan topluluğu buldu ve onlardan başka, engelleyen iki kadın buldu. Onlara: Sizin haliniz nedir? dedi. (O iki kadın): Çobanlar çekilmedikçe biz sulayamayız. Ve bizim babamız çok ihtiyar. dediler." (Kasas -23)

Diyanet dahil yukarıdaki ayetin bütün çevirilerinde hayvanların, sürünün, koyunların sulanmasından bahsedilmektedir. Oysa bu ayetin Arapçasında hayvan veya koyun gibi herhangi bir kelime bulunmuyor. Bu ayette Musa peygamberin Medyene gidince orada sadece "sulayan" insanlardan oluşan bir topluluk bulduğu söylenmektedir. Bu ifadeler yukarıdaki ayetin Arapçasında şu şekilde geçer

5. Vecede : buldu
6. aleyhi : onun üzerinde, onda (orada)
7. ummeten : bir ümmet
8. min en nâsi : insanlardan
9. yeskûne : suluyor, su alıyor

Şimdi buradaki Arapça yeskune kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Bu kelimedeki sulamak ile kastedilen nedir, içilecek su mudur yoksa başka bir şey mi?

Ayetin devamında Musa peygamber bu topluluğun dışında iki kadınla karşılaştığı anlatılır. Bu iki kadın ilkin bir şeylerin engellenmesinden bahsederler. Daha sonra Musa peygamberin onların durumunu sorması üzerine "çoban dönüp, çekilene kadar sulamayız, sulayamayız!" derler.

Bunun hemen devamında ise dikkat çekici bir noktaya değinilir ve iki kız babalarının çok yaşlı olduğunu söylerler. Burada iki kızın babalarının çok yaşlı olmasından bahsetmelerinin bir önemi vardır. (Bu sözlerin hayvanların sulanması gibi bir işi yapacak birilerinin olmadığını ve mağduriyeti dile getirmek için söylenmediğini yeri geldiğinde belirtecem.)

Kızların neden babalarının ihtiyarlığından bahsetmiş oldukları Lut peygamberin Tevratta başından geçenleri okuyunca hemen anlaşılmaktadır.

Lut Soarda kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı. Büyük kızı küçüğüne, Babamız yaşlı dedi, Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım. O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı.... (Yaratılış 19 – (18-24))

Buradaki anlatılanlara baktığımızda Kuranda bahsi geçen iki kızın neden bir engellerinin olduğu ve bu engellerinden bahsettikten sonra neden babalarının çok yaşlı olduğunu bahsetmiş oldukları daha iyi anlaşılmaktadır. Aslında Lutun kızları gibi Musa peygamberin karşısındaki iki kız da adeta etrafındaki erkeklerin sadece erkeklerle birleştiğini, kendileriyle bir araya gelebilecek bir erkek olmadığını, babalarının ise yaşlı olduğunu anlatmak istemişlerdir.

Bir sonraki ayete geçelim:

"Bunun üzerine onların ikisi suladı, içirdi. Sonra gölgeye çekilip, Rabbim! Bana göndereceğin her hayra muhtacım dedi." (Kasas -24)

Bu ayetin Arapçası aşağıdaki gibidir:

1. fe : o zaman, böylece
2. sekâ : suladı, içirdi
3. lehumâ : onların ikisi
4. summe : sonra
5. tevellâ : döndü
6. ilez zılli (ilâ ez zılli) : gölgeye

Görüldüğü gibi ortada yine hayvan sulamak filan yok, ayette ayrıca Musa peygamberin adı da geçmiyor, bir önceki ayet en son kızların babalarının çok yaşlı olmasını söylemesi ile bitmişti.

Çevirilerdeki gibi bu ayette anlatılanları yapan kişinin Musa peygamber olduğunu kabul edersek o zaman "onların ikisini suladı" ifadesi ile neyin kastedildiğini açıklamamız gerekir.

"Musa onların ikisini suladı" gibi bir anlam Musa peygamberin aslında bu iki kızla birlikte olduğu yönündeki çıkarımımızı her ne kadar destekliyor gibi gözükse de önemli bir noktayı atlamamak gerekiyor.

Bu ayette geçen ve "suladı" anlamında verilien seka kelimesinin ne anlama geldiğini daha iyi anlayabilmek için Kurandaki başka ayetlerdeki kullanımlarına bakalım. İnsan Suresinin 21. ayetinde cennette Allahın insanlara sunacağı lezzetli şarapları anlatırken içecek manasında aynı kelimenin kullanıldığını görürüz. "Skr", "sekar-", "sarhoşluk", "kendini bilmeme" durumu ve buna neden olan maddeler, özellikle içecekler olarak da değerlendirilmektedir. Sekar kelimesinin Musevi inancına ait bir sözcük olarak, ağır alkol, içki anlamında kullanıldığını da dikkate almakta fayda var.

O zaman seka kelimesini sarhoş edici bir şeyleri içirmek anlamında da ele alabiliriz. Şimdi Tevrattaki Lut'un başına gelenleri bir kez daha hatırlayalım. Lut'un iki kızı yaşlı babaları ile birlikte olabilmek için ona şarap içirmişlerdi. Bu ayette kastedilen o zaman Musa'nın iki kızı sulaması değil de bu iki kızın Musa'ya sarhoş edici bir şeyleri içirmesi olarak düşünülebilir. Böylelikle "onların ikisi" ifadesi de daha anlaşılmış olur.

Devam edelim. Ayetimizin devamında bu sefer birden bire "gölgeye dönülmesi" gibi ilginç bir ayrıntıya yer verilmektedir. Gölge olarak çevrilen bu kelimenin Arapçası ilez zılli (ilâ ez zılli) olarak verilmiş. Bu ifadenin tıpkı Ashab-ı Kehfin içinde kaldığı mağaranın ilel kehfi (illâ el kehfi) şeklinde tarif edilmesi gibi bir mağaraya işaret ettiğini düşünüyorum. Lutun kızlarının yaşlı babasını şarap içirtip onunla birlikte oldukları yerin bir mağara olması gibi bu ayette dönülen yerin de gölge değil aslında karanlık bir mağara olduğu kanaatindeyim.

Bir sonraki ayete geçerek devam edelim:

"İkisinden biri, haya ederek (utanarak) ona geldi: Muhakkak ki babam, bizim sulamandan dolayı bir ecirle mükâfatlandırmak için seni davet ediyor. dedi. Ve o geldiği zaman hikâyesini anlattı. Korkma! (Artık) sen, zalimler kavminden kurtuldun. dedi." (Kasas -25)

Buraya kadar yazdıklarımı düşündükten sonra bu ayette kızlardan birinin neden utanarak yürüdüğü sanırım anlaşılıyordur. Diğer türlü Musa'yla zaten önceden konuşmuş olan bu iki kızın birden bire babasının çağrısını iletmek isterken utangaç kesilmesini anlamak güç. Ayetin sonunda da Lut'un kızlarıyla birlikte bir kavimden kurtulması gibi Musa peygamberin de sonunda zalim bir kavimden kurtulmuş olduğu bahsedilmektedir.

sonraki ayet ise şöyledir:

"Kızlardan biri, Babacığım, onu ücretle tut. Herhâlde ücretle tuttuklarının en hayırlısı, güçlü ve güvenilir olan bu adam olacaktır dedi." (Kasas -26)

Bu ayetten kızların yaşlı babasının ücretle adam tuttuğu veya tutabildiği anlaşılmaktadır. O zaman önceki ayetlerde geçen kızların hayvanlarını sulayamayıp mağdur kaldıklarını belirtmek için babalarının yaşlı oluşundan bahsettiklerini söylemiş olmak çok da doğru olmayacaktır. Daha önce belirttiğim gibi babalarının yaşlı olduğunu belirtmeleri başka bir mevzuyla ilgilidir.

Bundan sonra gelen ayetlerde ise kızların babası kızlarından birisini Musa peygamberle evlendirmek için ona 8 yıl, isterse de 10 yıl ücretli çalışma teklifinde bulunur. Bunun üzerine Musa peygamber de iki süreden hangisini tamamlarsa bundan böyle kendisine bir düşmanlık olmamasını diler.

Buraya kadar olan ayetleri mevcut çevirilere göre düşünecek olursak Musa peygamberin kızların hayvanlarını sulaması olayı birden bire kızların babası ile o kızlardan biriyle evlenme pazarlığına dönüşmektedir. Oysa dikkat çektiğim noktalardan olaya bakacak olursak Musa peygamberle kızlar arasında olan birliktelik sonucunda böylesi bir evlendirme konusunun açılmış olacağı daha makul gözükmektedir.

Kasas Suresinin 25. ayetinde geçen bir başka dikkat çekici ifade "ecr" tabiridri. Musa peygamberin “sulamsından” sonra onun yanına utanarak gelen kızlardan birisi babasının ona vereceği “ecr” den bahsetmektedir. Burada geçen “ecr” kelimesinin belli bir anlamının olduğunu dşünüyorum. Ecr kelimesi hakkında kaynaklarda şu bilgiler verilmektedir:

-“Evlilik esnasında koca tarafından kadına ödenen mal veya para için bazı âyetlerde, ecr = ücret; bir şeyin karşılığı kelimesi kullanılır. Bunun da, "kadının onurundan feda ettiklerinin karşılığı" olarak anlaşılması mümkündür.”

-Cahiliye dönemine ilişkin olarak; “Yine bu devirde koca karısına, çeyizin dışında, "Sudak, Ecr" denilen bir şeref ücretini veriyor ve bu kadının emrinde oluyordu.”


Bilindiği gibi müt'a veya muta nikahı; bir erkeğin, rızası olan bir kadınla, bir ücret karşılığında, belirli bir süreliğine birlikte olmak üzere evlenmesidir. Müt’a konusu Şii ve Sünni kesim arasındaki görüş ayrılıklarından birisidir. Şii kesimi müt’a nikahın varlığını Kuran’a (Nisa Suresi -24) dayandırırken Sünni kesim bunun yasak olduğunu hadislere dayandırmaktadır. Şii kesimin Nisa Suresi 24. ayetinde Müt’a nikahının olduğuna ilişkin ileri sürmüş oldukları ispatlarından birisi şu yöndedir:

“Allah Teala istimta’nın (bir erkeğin bir kadından cinsel yönden yaralanması) karşılığında ödenmesini emrettiği bedeli “ecr” olarak nitelerken, mutlak veya daimi nikahın karşılığında ödenmesini emrettiği bedeli ise “fariza” (Bakara 236-237), “nıhle” (Nisa -4), ve “sadak” (Nisa -4) olarak nitelendirmiştir.”

Aslında burada önemli olan “ecr” kelimesinin nikahlı veya nikahsız birliktelikle ilgili olup olmaması değil sonuçta ortada kadın ve erkeğin yaşamış olduğu bir birlikteliğe ilişkin bu kavramın kullanılıyor olmasıdır.

Musa peygamberin sözüm ona “hayvanları” sulamasından sonra kızlardan birinin utanarak gelip de birden bire babasının “ecr” vermekten neden bahsetmiş olduğu da böylelikle daha iyi bir şekilde anlaşılmaktadır. Tabi bunu Allahın izin verdiği kötü bir tesadüf olarak da görebilirsiniz.

Son olarak Şuayb peygamber konusuna değinmek istiyorum. Tevrata göre Şuayb Musa peygamberin kayınpederidir ve ahlaki değer yargıları zayıf bir şehir olan Midyanda önceleri putperest inanca sahipken daha sonra tek tanrı inancına dönmüş olan bir peygamberdir.

İslam inancında da aynı şekilde Musa peygamberin Medyende karşılaştığı kızların babasının Şuayb olduğuna inanılmaktadır. Her ne kadar yukarıdaki ayetlerde Şuayb ismi geçmese de Şuayb peygamberin Medyen halkına gönderilmiş olduğu Kuranda açıkça geçer (Araf -85). Bu yüzden bazı çevirilerde Medyendeki bu kızların yaşlı babası parantez içinde Şuayp olarak belirtilmiştir.

Tevrata göre Musa peygamberin kayınpederi, Kurana göre ise Musa peygamberin gittiği Medyen halkına gönderilmiş olan Şuayb peygamberin Lut peygamberle olan yakınlığına da değinecek olursak sanırım Lut ve Musa peygamberle ilgili anlatımların birbiriyle karıştırılmaya ne kadar müsait olduğu bir kez daha anlaşılacaktır.

Hud Suresinin 73. ve 83. ayetleri ile Araf Suresinin 80. ve 84. ayetleri arasında Lut peygamberin başından geçenler ve kavminin nasıl helak edilişi anlatıldıktan sonra her iki surenin bir sonraki ayetinde -onların kardeşi- tabiri kullanılarak Şuayb peygamberin Medyen halkına gönderilmiş olduğu belirtilmektedir.

Ayrıca, Medyene gönderilmiş olan bu peygamberin Şuayb peygamber olamayacağını iddia edenler onun Musa peygamberden çok daha önce bir zamanda yaşamış olduğunu Hud Suresi 89. ayetinde geçen ve Şuaybin kendi kavmine yönelik demiş olduğu "Lutun kavmi sizden hiç de uzak değildir." sözüne bağlamaktadırlar. Şuayb peygamberin dedesinin Lut peygamber olduğu da yine bazı kaynaklarda geçmekte ve kabul görmektedir.

Görüldüğü gibi Musa peygamberin gitmiş olduğu Medyen halkının daha önce belirtmiş olduğum gibi gerek Medyen ismi üzerinden gerekse daha öncesinde oraya gönderilmiş olan Şuayb peygamber üzerinden Lut peygamber ve kavmiyle yakın bağları bulunmaktadır.

Kısaca tüm yazılanları toparlayacak olursak, Tevratta Lut Peygamberin başına kızları tarafından getirilenler Medyendeki iki kız tarafından Musa peygamberin de başına getirilmiştir. Bu yüzden Kurandaki anlatımda, kavminden kaçan Lutun iki kızıyla yine kendi kavminden kaçan Musa peygamberin karşılaştığı iki kızın birbiriyle karıştırıldığını düşünmekteyim.

Yazı oldukça uzun tuttu sabırla okuduğunuz için teşekkür ederim, en başta belirttiğim gibi bu konunun daha fazla incelenmesi dileğiyle!

Lut dedi ki: "Eğer yapmak istiyorsanız, işte kızlarım!"



Bu konuya daha önce değinilmiş olabilir ancak ben yine de ele almak istiyorum. Lut Kuranda adı geçen peygamberlerden biridir. Kurana göre peygamber olsada Hristiyan ve Musevilere göre peygamber değildir, sadece azizlerden biridir. Tevratta Lut'un bir mağarada kızlarıyla birlikte olduğu anlatılır.

Hikayesi oldukça ilginç olan Lut peygambere Kuranda da epeyce yer verilmiştir. Onu ve kavmini konu edinen ondan fazla ayrı sure bulunmaktadır.

http://www.yaklasansaat.com/eski_kaviml ... utayet.asp

Lut peygamberin Kurandaki hikayesi kısaca şöyledir:

Allahın elçileri (Tevratta iki melek olarak geçer) Lut peygambere misafir olurlar. Bunun haberini alan ve erkeklerle birlikte olan sapık kavmi koşarak Lut peygamberin evine gelir. Bunun karşısında Lut peygamber kavmine dönerek Hicr Suresi'nde şöyle der:

-Şehir halkı, birbirlerine müjdeleyerek geldi. (Lut onlara) dedi ki: "Bunlar benim misafirlerim, (lütfen) beni utandırmayın! Allahtan korkup (sakının) ve beni küçük düşürmeyin."

-(Lut) dedi ki: "Eğer yapmak istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım."


Aynı hikayet Hud Suresi'nde ise şu şekilde geçer:

(Lut) dedi ki: "Ey kavmim, bunlar benim kızlarım, sizler için daha temizdir. Allahtan korkun ve beni misafirlerim önünde küçük düşürmeyin. Sizin içinizde reşit(doğru düşünen) bir adam yok mudur?"

Dediler ki: "Şüphesiz sende biliyorsun ki, kızlarında bizim bir hakkımız yoktur. Gerçekte sen, bizim ne istediğimizi biliyorsun."

(Lut) dedi ki: "Keşke size yetecek bir gücüm olsaydı veya sağlam bir yere dayanabilseydim."


Buraya kadarki Kurandaki anlatımla Tevrattaki anlatım hemen hemen aynıdır. Tevratta Lut'un kapısına gelen sapık kavmi onun misafirleriyle yatmak ister, Lut da misafirlerine dokunulmaması için tertemiz kızlarını onlara önerir. (Yaratılış -19)

Tevrattaki Lut Allahın bir peygamberi olmadığı için onun kızlarını başkalarına sunması gibi saçma bir davranışta bulunması belki bir nebze anlaşılabilir ancak Kuranda Allahın elçilerinden biri olan Lut peygamberin sırf misafirlerinin karşısında küçük düşmemek ve utanmamak için böylesi bir şeyi yapmış olması anlaşılır gibi değildir.

Şöyle düşünebilirsiniz: Lut peygamber "Eğer yapmak istiyorsanız, işte bunlar, benim kızlarım." derken aslında kızlarını evlendirmeyi düşünmüştür.

Bu şekilde düşünürsek o zaman şunu sormamız gerekir ki tahrif edilmiş Tevrattaki anlatım ortadayken Allah evlendirmek kelimesini unutup da neden onun yerine yaptırmak gibi bir kelime kullanmıştır? Tam tersine bence Allahın böyle bir niyeti olsaydı evlendirmek kelimesini açıkça hatta altı çizili bir şekilde özellikle vermesi gerekirdi.

Peki evlendirmekten bahsetseydi iş çözülmüş olur muydu, olmazdı. Çünkü Lut peygamberin kapısına gelen elinde çiçeklerle bekleyen bir damat adayı değil, şehir halkı, Lut peygamber kimi kiminle evlendirsin. Sonra başkasının misafirine, erkeklerine göz koymuş kişilere kız verilmesinin de mantıkla örtüşen bir yanı yok.

Şunu da düşünebilirsiniz: Lut peygamber böyle bir şeyi göze aldığına göre demek ki misafirlerinin kim olduğunu, onların Allahın elçileri olduğunu biliyordu ve onlara zarar gelmemesi kızlarını sunmasından daha önemliydi.

Bu düşünce de her ne kadar geçerli bir mazaret olmasa da diyelim ki Lut peygamber böyle düşünmüştü. O zaman da şunu sormak gerekirdi: Lut peygambere gelen bu elçiler sıradan kişiler değil, onların görevi diğer ayetlerde belirtiliyor, azgın bir toplumu azaba uğratmakla görevliler. Lut peygamber madem bunların kutsal elçiler (melekler) olduğunu düşünüyordu, madem bunlar kızlarından vazgeçecek kadar önemli kişilerdi onların kendilerini koruyabilecek güçte olabileceklerini neden düşünememişti?

Lut peygamberle ilgili Kurandaki anlatıma baktığımızda sırf Tevrattan bir şeyler alıntı yapılacak ve ordaki istenmeyen yakıştırmalar kırpılacak diye ortaya oldukça ilginç bir anlatımın çıktığını görüyoruz. Bırakın bir peygamberi kim olursa olsun herhangi bir baba hiçbir koşulda hele hele de ailesinden olmayan birilerinin hatrına "kızlarını yaptırtmak" gibi bir teklifte bulunmaz.

Böylesi şeyler ancak çok eski ilkel insanların sınır tanımayan yaşantılarından hareketle kendi tanrılarına uyarlamış oldukları efsanelerde geçer. Çok tanrılı inançlara sahip bu dinler zamanla tek tanrılı bir yapıya dönüştükçe, eskiden tanrılara ait anlatılan bu tür efsanelerin zamanla tanrı kral hükümdarlara, tanrının oğlu, elçisi sayılan insanlara ilişkin de anlatılmaya başlandığını düşünüyorum.

Bu konudaki takdiri size bırakarak son olarak şunu belirtmek istiyorum. Lut peygamberin yaşadıklarıyla ilgili Hud Suresi ile Hicr Suresindeki olayların anlatım sırası aynı değildir. Hicr Suresindeki anlatımda misafir gelen elçilerin ne amaçla geldiklerini söylemesi ve Lut peygambere yol göstermeleri şehir halkının kapıya gelmesinden öncedir. Hud Suresinde ise misafir gelen elçilerin kendilerini Allahın elçileri olarak tanıtması ve Lut peygambere yol göstermeleri şehir halkının kapıya gelmesinden sonradır.

Bir sonraki konumda, Kurandaki Musa peygamberin Medyen'de karşılaştığı iki kızla arasında geçenlerin Lut peygamberin iki kızıyla ilgili anlatımlarla nasıl birbirine karıştırılmış olabileceğine değinmek istiyorum.