21 Aralık 2015 Pazartesi

Kurandaki "Secde" Eski Ahitte Kime Yapılıyor?

Secde: 

Arapça "secde" kelimesi sīn jīm dāl (س ج د) Kökünden geliyor. Secde kelimesi "yere kapanma, yere kapanarak tapınma" anlamına gelmekle birlikte İslam inancındaki namaz ibadetinin de önemli bir parçasını oluşturuyor.

"Secde" kelimesi İbranice Eski Ahit'te nasıl yer alıyor?

Secde kelimesi Arapçada sīn jīm dāl (س ج د) kökünden geliyor dedik, bu köke karşılık gelen ve Eski Ahit'te yer alan İbranice kök "eğilmek" anlamındaki "סָגַד" köküdür. 

Bu kökten gelen kelimeler Eski Ahit'te toplam 4 farklı ayette geçiyor. (Bkz.)

Yeşeya (İsaiah) 44:15,
Yeşeya (İsaiah) 44:17,
Yeşeya (İsaiah) 44:19,
Yeşeya (İsaiah) 46:16,

Kuran'daki "secde" kelimesinin köküne karşılık gelen Eski Ahit'teki İbranice "סָגַד" kökü tüm bu ayetlerde Rabbin dışındaki putlara karşı yapılan bir ibadet şekli olarak geçiyor. Bir başka deyişle Kuran'da Allah'a, Adem'e, Yusuf'a karşı bir ibadet ve saygı gösterme şekli olarak sürekli anılan "secde" kelimesi Eski Ahit'te putlara karşı yapılan bir davranış olarak geçmekte. 

Burada asıl önemli olan kısma geçelim;

"secde" kelimesinin karşılığı olan "סָגַד" kökü nasıl bir put için kullanılıyor?

Dikkat edilirse "סָגַד" kökü Yeşeya'nın 44. bölümünde 3 yerde (15-17-19) geçmekte. Konuyu tam olarak anlayabilmek için bu ayetlerin geçtiği kısmı aynen alalım:

Yeşeya 44: Putatapanlar Utanacak

Putlara biçim verenlerin hepsi boş insanlardır.
Değer verdikleri nesneler hiçbir işe yaramaz.
Putların tanıkları onlardır;
Ne bir şey görür ne de bir şey bilirler.
Bunun sonucunda utanç içinde kalacaklar.

10 Kim yararsız ilaha biçim vermek,
Dökme put yapmak ister?

11 Bakın, bu putlarla uğraşanların hepsi utanacak.
Öte yanı, onları yapanlar salt insan.
Hepsi toplanıp yargılanmaya gelsin.
Dehşete düşecek, utanacaklar birlikte.

12 Demirci aletini alır,
Kömür ateşinde çalışır,
çekiçle demire biçim verir.
Güçlü koluyla onu işler.
Acıkır, güçsüz kalır, su içmeyince tükenir.

13 Marangoz iple ölçü alır,
Tahtayı tebeşirle çizer.
Raspayla tahtayı biçimlendirir,
Pergelle işaretler, adam biçimi verir.
İnsan güzelliğinde, insan yapısında
Evde duracak bir put yapar.

14 İnsan kendisi için sedir ağaçları keser,
Palamut, meşe ağaçları alır.
Ormanda kendine bir ağaç seçer.
Bir çam diker, ama ağacı büyüten yağmurdur.

15 Sonra ağaç odun olarak kullanılır.
İnsan aldığı odunla hem ısınır,
Hem tutuşturup ekmek pişirir,
Hem de bir ilah yapıp tapınır.
Yaptığı putun önünde yere kapanır.

16 Odunun bir kısmını yakar,
Ateşinde et kızartıp karnını doyurur.
Isınınca bir oh çeker,
“Isındım, ateşin sıcaklığını duyuyorum” der.

17 Arta kalan odundan kendine bir ilah,
Bir oyma put yapar;
Önünde yere kapanıp ona tapınır,
“Beni kurtar, çünkü ilahım sensin” diye yakarır.

18 Böyleleri anlamaz, bilmez.
çünkü gözleri de zihinleri de
Öylesine kapalı ki, görmez, anlamazlar.

19 Durup düşünmez, bilmez,
Anlamazlar ki şöyle desinler:
“Odunun bir kısmını yakıp
Ateşinde ekmek pişirdim, et kızartıp yedim.
Arta kalanından iğrenç bir şey mi yapayım?
Bir odun parçasının önünde yere mi kapanayım?”

20 Külle besleniyorlar.
Aldanan yürekleri onları saptırıyor.
Canlarını kurtaramaz,
“Sağ elimdeki şu nesne aldatıcı değil mi?” diyemezler.


"סָגַד" kökünün geçtiği bu ayetlerden şunu anlıyoruz, önünde yere kapanılan, eğilinilen put "ağaçtan" bir put. Kuran'da başta Allah'a karşı yapılan namaz ibadetinin vazgeçilmez bir parçası olarak icra edilen "secde" kelimesi Eski Ahit'te karşımıza "ağaçtan" bir puta karşı yapılan bir ibadet şekli olarak çıkmakta. Burada "secde" edilen putun özellikle "ağaçtan" olması can alıcı nokta.

Eski Ahit = secde = Ağaç Put
Kuran = secde = Ağaçtan Konuşan Allah


Bu tespit Kuran'da Musa'ya Allah'ın neden "ağaçtan" seslendiğini de bize açıklamış oluyor, Kuran'daki Allah daha önce de sıklıkla dile getirdiğim gibi "ağaçla" sembolize edilen bir Tanrıçadır (Asherah, İştar, Lilith v.s.). Baba Tanrı Ba'al "taş" putlarla, onun eşi Ana Tanrıça Asherah ise "ağaçtan" putlar ile temsil ediliyordu.

Eski Ahit "ağaç" puta tapanlardan İbranice "secde" ediyor diye bahsederken haklıydı, Kuran da aynı "ağaç" putu aynı kelimeye karşılık gelen Arapça "secde" kelimesi ile anmaya ve ona bu şekilde ibadet etmeye devam etmişti.

Yukarıdaki Eski Ahit'in ilgili kısmında son ayette bu ağaç putun "sağ elde" olduğundan bahsediliyor;

Yeşeya 44: 20: ...“Sağ elimdeki şu nesne aldatıcı değil mi?” diyemezler. 

Kuran'da "sağ eldeki ağaç" nedir peki? 

Ek-1:

şimdi gelelim ilk mesajımın sonundaki soruya; Eski Ahit'te karşısında "secde" edinilen şeyin "sağ eldeki ağaç put" olduğunu görmüştük, Eski Ahit'te geçen bu "secde" kelimesi Kuran'da da geçiyorsa, sormakta fayda var Kuran'da da "sağ elde olan bir ağaç" var mı?

evet var, Musa'nın "sağ elindeki asa (ağaç)", yılana dönüşen ağaç, mübarek ağaçtan konuşan "Ağaç Allah"a ait mucize!

Taha 69-70:

Sağ elindekini at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz yaptıkları bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.” sihirbazlar hemen secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler.

Şuara 45-46:

"Mûsâ da asasını attı. Bir de ne görsünler, asa onların düzdükleri sihir takımlarını yutuyor. Bunun üzerine sihirbazlar derhal secdeye kapandılar."


şimdi bu ayetleri okuduğumuzda "asanın" yani ağacın neden "sağ elde" olduğunu, bu sağ eldeki ağaç karşısında neden "secdeye" kapanıldığını daha iyi anlıyoruz; çünkü bu ayetlerde bahsi geçen ve "secde" edilen "sağ eldeki ağaç" Eski Ahit Yeşeya 44:20'deki karşısında "secde" edilen "sağ eldeki ağaç put"tur.

Eski Ahit
 = Sağ el = Ağaç Put => SECDE
Kuran = Sağ el = Asa, ağaç => SECDE

(Bu ara "sağ el" konusunda cariyelerin, yani legal "fahişelerin" Kuran'da neden "sağ elin sahibi" şeklinde anıldığını da artık daha iyi anlayabiliriz. Bu cariyelerin, yasal fahişelerin kökeni eski zamanın yüzlerini peçeyle örten tapınak fahişelerine kadar gitmektedir. Eski Ahit'te "ağaç" altında Tanrıça Asherah için fuhuş yapıldığından bahsedilir ki bu bir tür ibadet şeklidir; "sağ elin sahibi" diye anılan bu yasal fahişeler, cariyeler "sağ eldeki ağaç" put olan Tanrıça Asherah ile ilişkilidir.)

16 Kasım 2015 Pazartesi

Eski Ahitteki Muhammed (Machmad) Kadın!

Müslümanlarca ileri sürülen iddialardan birisi “muhammed” adının Eski Ahit’te geçtiği yönündedir. Ahmed Deedat, Shabir Ally ve Zakir Naik gibi önde gelen Müslüman düşünürlerce de bu iddia dile getirilmiştir. “Muhammed” kelimesinin geçtiği iddia edilen ayet ise şöyle; 

Ezgiler Ezgisi 5:16:

“Ağzı çok tatlı, tepeden tırnağa güzel. İşte böyledir sevgilim, böyledir yarim, ey Yeruşalim kızları!”


חִכּוֹ, מַמְתַקִּים, וְכֻלּוֹ, מַחֲמַדִּים; זֶה דוֹדִי וְזֶה רֵעִי, בְּנוֹת יְרוּשָׁלִָם. 

İddiaya göre, eğer bu ayeti orijinal dilinde yani İbranice okursak İslam peygamberinin ismi ortaya çıkmaktadır: 

Ayetin Okunuşu: Khikko mamtaqim v’khullo muhammadim zehdudi v’zere’ee benot Yarushalaim. 

Ayette “muhammadim” olarak okunan kelime sonundaki “-im” takısıyla çoğul halde bulunuyor. Söz konusu kelimeye yakından bakalım;

machmad: övülen, sevilen (מַחְמַד)

Bu kelime Eski Ahit’te toplam 12 ayette geçiyor. “Machmad” kelimesi haliyle “Muhammed” kelimesinden türetilmiş olan Türkçe “Mehmet” ismini de akıllara getiriyor. 

12 ayet içerisinden Eski Ahit’in Hezekiel bölümünün 24. kısmında bu kelime 3 ayette geçiyor: 24:16, 24:21, 24:25

“machmad” kelimesinin bu ayetlerdeki kullanımı önemli. Çünkü örneğin Hezekiel 24:16’da “machmad” kelimesi ile “övülen, sevilen” kişi Hezekiel’in karısı olarak karşımıza çıkıyor.

Hezekiel'in Karısının Ölümü: 15-16:

“RAB bana şöyle seslendi: “İnsanoğlu, en çok sevdiğin kişiyi bir vuruşta senin elinden alacağım. Yas tutmayacak, ağlamayacak, gözyaşı dökmeyeceksin.””


Özellikle Hristiyanlar bu ayeti ele alarak “machmad” kelimesinin bir kadın için de kullanıldığını, bu kelimenin erkek bir peygamberin isminin önceden müjdelenmesi anlamına gelemeyeceğini ifade etmektedirler. Bu konuda haklı olduklarını söyleyebiliriz yalnız benim dikkat çekmek istediğim bir başka nokta var:

Hezekiel 24. kısmında geçen “machmad” kelimesi; 16. ayette Hezekiel’in Tanrı tarafından öldürülen “karısını” kasten söylenirken (bu kadın öldürme olayının ne anlama geldiğini açıklamak için söylenen) 21. ayette ise Tanrı’nın tapınağı için ifade edilmektedir:

Hezekiel 24:16 : “machmad (sevilen)” = Hezekiel’in Karısı
Hezekiel 24:21: “machmad (sevilen)” = Tanrı’nın Tapınağı

(İlgili 24. bölüm ayetlerine (15-27) göz atmak için Bkz.)

Ayetlerde Tanrı, Hezekiel’in sevilen “karısının” ölümünü kendi sevilen tapınağının kirletilmesiyle (ve İsrail Evi’nin çocuklarının kılıçtan geçirilmesiyle) bir tutmaktadır. Ayrıca Tanrı kendi tapınağının kirletilmesinden sonra “sarığın başta, çarığın ayaklarda kalması; yüzün alt kısmının örtülmesi, yas tutulmaması” gibi kendi yaptığı davranışları karısı öldüğünde Hezekiel’den de istemektedir. 

Kısacası bu ayetlerdeki anlatıma baktığımızda Tanrı kendisini Hezekiel ile bir tutmakta, tapınağını ise kendi eşine (Tanrıça’ya) karşılık olarak ifade etmektedir.

"..God supposedly does this to show that Ezekiel is suffering the same feelings that the House of Israel will feel when it goes into exile and Babylon murders its sons and daughters.

But there might be another layer of interpretation. Since the Prophet's a representative of God, Ezekiel's suffering mirrors God's. Just as the House of Israel was once God's "wife," and is now going to die when the Babylonians destroy her, Ezekiel's actual wife will die. But the same way God won't show any pity for his dead wife, Ezekiel also needs to hide his emotions, prohibited to mourn outwardly. So, yeah—it's really pretty horrible, especially since it's all done intentionally just to make a point..."


http://www.shmoop.com/book-of-ezekiel/death-exekiels-wife-symbol.html

“machmad” kelimesinin Eski Ahit'teki bu ayetlerdeki kullanımı bizi şu gerçeğe götürmektedir; “machmad” kelimesi Tanrıça’ya karşı duyulan sevgiyi belirtmek için kullanılan bir kelimedir, bir başka deyişle Tanrıça’nın bir sıfatıdır. 

(Söz konusu Tanrıçanın ise “ağaç, bitki” ile sembolize edilen ve antik metinlerdeki varlığı “tek, baba tanrıya” geçiş sürecinde kelimelere farklı anlamlar yüklenerek yok sayılmaya çalışılmış olan Ana Tanrıça Asherah (İşhtar) olduğunu düşünmekteyim.) 

Kuran’da geçen “muhammed”den kastın da bu bağlamda bildiğimiz anlamda yaşamış olan bir insanın adı değil Tanrıça’nın karşılığı olan Allah’ın (veya bu Tanrıçanın peygamberlerinin, rahibelerinin) bir sıfatı olduğuna inanmaktayım.

Ek -1:

"Ahmed" kelimesi peygamberin bir başka adı olup Muhammed kelimesi ile aynı kök yapısına sahiptir. "Ahmed" kelimesi Kuran'da Saff Suresi'nin 6. ayetinde geçiyor:

"Ve Meryemoğlu İsa şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları! Muhakkak ki ben, elimdeki Tevrat’ta olan herşeyi tasdik eden ve benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan Resûl ile müjdeleyen, size (gönderilmiş) Allah’ın Resûl’üyüm.” Fakat onlara beyyineler getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler."

Yukarıdaki ayette (Muhammed kelimesi ile aynı kök yapısına sahip olan) "Ahmed" kelimesinden sonra "Fakat onlara beyyineler getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler." ifadesi yer almakta:

18. ahmedu : Ahmed
19. fe lemmâ : fakat olduğu zaman
20. câe-hum bi : onlara getirdi
21. el beyyinâti : beyyineler, deliller, mucizeler, ispat vasıtaları
22. kâlû : dediler
23. hâzâ : bu
24. sihrun : bir sihirdir
25. mubînun : apaçık


فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ : (mubînun sihrun hâzâ kâlû el beyyinâti câe-hum bi fe lemmâ = Fakat onlara beyyineler getirdiği zaman onlar: “Bu apaçık sihirdir.” dediler.)

yukarıdaki ifadeye Kuran'da hem yazım hem de anlam açısından en yakın olan iki cümle bulunuyor. Bunlar şöyle;

Neml 13: فَلَمَّا جَاءتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ 

"Âyetlerimiz onlara görünür olduğu zaman; "Bu apaçık bir sihirdir." dediler."

Yunus 76: فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ

"Böylece onlara katımızdan hak geldiği zaman: “Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir.” dediler."

"Ahmed" kelimesinden sonra geçen ifadeyle bu ifadeye anlam ve yazım açısından en fazla benzeyen diğer iki ayetteki ifadeleri bir de alt alta yazalım:

Saff -6: فَلَمَّا جَاءهُم بِالْبَيِّنَاتِ قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ
Neml -13: فَلَمَّا جَاءتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَذَا سِحْرٌ مُّبِينٌ 
Yunus -76: فَلَمَّا جَاءهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِندِنَا قَالُواْ إِنَّ هَذَا لَسِحْرٌ مُّبِينٌ

yukarıda en benzer ifadelerin geçtiği iki ayette kast edilenler Musa'nın asasının yılana elinin ise beyaza dönüştüğü mucizelerdir. Her iki mucize de bizi bu mucizeleri sağlayan ve ağaçtan seslenen Ağaç Allah'a = Tanrıça Asherah'a götürüyor. 

"Muhammed = Ahmed", Kuran'da tek yerde geçen "Ahmed" kelimesinin devamındaki ifadelerin bizi Kuran'daki Ağaç Allah'a götürüyor olması bir tesadüf değil, benzer ifadelerin altında konu birlikteliği söz konusu. İddiamı tekrarlayacak olursam Muhammed, Ahmed kelimeleri Tanrıça Asherah ile irtibatlı olan kelimelerdir.


Ek -2:

"Muhammed" kelimesinin Eski Ahit'teki karşılığı diyebileceğimiz "machmad (מַחְמַד)" kelimesi orjin olarak "chamad (חָמַד)" kelimesinden geliyor. "chamad" kelimesi arzu, hoşlanmak gibi anlamlara sahip ve Eski Ahit'te bu köke sahip 28 kelime bulunuyor. 28 kelime içerisinden ilki Yaratılış 2:9 nolu ayette geçiyor.

8: RAB Tanrı doğuda, Aden'de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem'i oraya koydu.

9: Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacı ile iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı.


kelimemiz ikinci olarak ise Yaratılış 3:6 nolu ayette geçiyor:

6: Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi. Kocası da yedi.

"chamad (חָמַד)" kökü ilk geçtiği ayette Aden'deki "ağaçlar" için söyleniyor, bu ağaçların güzelliğini ifade ediyor. "Muhammed" kelimesinin Eski Ahit'teki karşılığı olan "machmad (מַחְמַד)" kelimesinin orjini "ağaçların" "güzelliğini" ifade ediyor. Karşımıza "ağaç" çıkmış olmasına şaşırmıyoruz tabi. Mevzu Aden'deki ağaçlarla ilgili, "yılan"ın (Adem'in ilk eşi Lilith/Asherah (Yılan=Ağaç)) Eve (Havva) ve Adem'i kandırıp yasak ağacın meyvesinden yedirdiği yer. 

Muhammed (Kuran) = Machmad (Eski Ahit) = Chamad (Eski Ahit) = Güzel (Ağaç / Yaratılış 2:9)


Ek -3:

"machmad (מַחְמַד)" kelimesinin orjini olan "chamad (חָמַד)" kelimesi Eski Ahit'te 28 yerde geçiyor demiştik. Bu kelimenin geçtiği yerlerden birisi de Daniel (Danyal) peygamberle ilgili. 

Daniel 9:

20: Ben daha konuşup dua ederken, günahımı ve halkım İsrail'in günahını açıkça kabul edip Tanrım'ın Kutsal Dağı için Tanrım RAB'be dilekte bulunurken,

21 : daha dua ediyorken, önceden görümde gördüğüm adam - Gabriel - akşam sunusu saatinde hızla uçarak yanıma geldi.

22 : “Daniel, sana anlayış vermek için geldim” diye açıkladı,

23 : “Sen Tanrı'ya yalvarmaya başlar başlamaz, duan yanıtlandı; bunu bildirmeye geldim. Çünkü sen çok sevilen birisin. Bu nedenle sözün anlamını kavra ve görümü anla:


23. ayette "chamad" kelimemiz Daniel peygamberi kasten geçiyor. "Muhammed" kelimesinin Eski Ahit'teki karşılığı olan bir kelimeyi (machmad (מַחְמַד) = chamad (חָמַד)) araştırırken karşımıza yine Cebrail'den bir dağ muhabbetinde vahiy alan bir peygamberin (Daniel) çıkmış olması dikkat çekici. Acaba Kuran'da "Muhammed" adıyla yutturulmaya çalışılan yeni peygamber aslında Eski Ahit'teki Daniel miydi, ya da daha doğru bir ifadeyle bunlardan kasıt başka ortak olan bir şey miydi? bu soru önemli. 

Eski Ahit'teki kelime kullanımı bize şu ilişkiyi sunuyor: Muhammed (Machmad/Chamad) = Daniel

İslam literatüründe "Danyal" peygamber olarak bilinen Daniel peygamberin ismi üzerinde biraz duralım:

Daniel kelimesi "Dan" ve "El" eklerinden oluşuyor; "Dan" Arapça'daki bildiğimiz "Din (yargı, ceza, hüküm v.s)" kelimesinin karşılığı, "El" ise "İlah" kelimesinin karşılığı, bu bağlamda "Daniel" kelimesi "İlah'ın Hükmü" gibi bir anlama sahip oluyor. (Bkz.)

Daniel kelimesi içerisindeki "Dan (דִּין)" ifadesinin gözden kaçırılmaması gereken bir yanı var. Eski Ahit'te "Dan (דָּן)" isminde birisi daha var. 

Dan (דָּן): Yakup'un beşinci ve cariyesi Bila'nın ilk oğlu; Dan kabilesinin kurucusu.



Bu grafik otomatik olarak yeniden boyutlandırıldı. Tam boyutlarda görmek için bu bara tıklayınız. Orijinal grafik boyutu 800x1067 pikseldir.


"Dan" ile ilgili olarak Eski Ahit'in Yaratılış 49:17. ayetinde şöyle deniliyor:

"Yol kenarında bir yılan,

Toprak yolda bir engerek olacak Dan;

Atın topuklarını ısırıp

Atlıyı sırtüstü düşüren bir engerek."


"Dan"dan Eski Ahit'te bir "yılan" olarak bahsediliyor. Dan Kabilesini resmeden sembollerde de yılan bulunuyor. Dan-i-el içerisindeki "Dan" ekini bu bağlamda dikkate almak gerekiyor. Bunu dikkate alırsak Daniel kelimesi "İlahın Yılanı" gibi bir manaya sahip oluyor. Daniel kelimesini "Dan Tanrıdır" şeklinde olduğunu ileri sürenlerin görüşünü doğru sayarsak bu sefer de "Yılan İlah" gibi bir mana çıkıyor.

In The Woman’s Encyclopaedia of Myths and Secrets, Barbara Walker points out:

"Writers of the Old Testament disliked the Danites, whom they called serpents (Genesis 49:17). Nevertheless, they adopted Dani-El or Daniel, a Phoenician god of divination, and transformed him into a Hebrew prophet.

His magic powers were like those of the Danites emanating from the Goddess Dana and her sacred serpents… Daniel was not a personal name but a title, like the Celtic one."


Here we have a distinct conclusion, that Daniel of the Bible is related to the very same Danu or Dana goddess of Celtic Europe, and that this goddess is conclusively related to serpents - in this case, the serpens astrological sign as worshipped by the Danites.


http://www.bibliotecapleyades.net/so...ecretsoc11.htm

Kuran'da sıkça geçen "Din" kelimesinin de aynı şekilde "Dan = Yılan" şüphesi altında değerlendirmek gerekiyor. (Buradaki "yılan" yasak, lanetli "ağaçtaki" yılana dönüşen kadın Lilith (Asherah, İshtar) bağlamında Tanrıça sembolüdür.)

Ben şahsen gerek Muhammed = Dan-i-el (El'in, İlahın Yılanı) ilişkisine gerekse Kuran'da geçen "Din" kelimesine henüz bu gözle bakmadım, bakmakta yarar var, yeni ipuçları sunabilir.




14 Ekim 2015 Çarşamba

Kuran'daki habis kent!



Din yobazlarının uğruna insan kan akıtmaktan usanmadıkları kitaplarını başlarına çalmak umuduyla yeni konumuza başlayalım;

Eski Ahit’te İbranice “kiryah” kelimesi “kent, şehir” anlamında geçmekte olup bu kelimeden bazı ayetlerde bir "kadın" olarak bahsedildiğini görüyoruz. Örneğin;

İsaiah 1:21 

"RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu."

Bu ayette sadık olan yani Rab’a bağlı olan kentten “fahişe” olarak bahsedilmektedir. Ayetin devamında İsaiah 1:26’de ise bu kentin “fahişe” olmadan önceki gibi “sadık bir kent” olacağı belirtilmektedir:

"Eskiden, başlangıçta olduğu gibi,
Sana yöneticiler, danışmanlar yetiştireceğim.
Ondan sonra 'Doğruluk Kenti',
'Sadık Kent' diye adlandırılacaksın.”

İsaiah 1:26’da geçen ve "kent" kelimesi için söylenen “sadık” kelimesine yakından bakalım, bu kelime "aynı yazımla" Eski Ahit’te iki ayette daha geçmektedir. Bunlar; Ecclesiastes 3:16 ve İsaiah 61:3

İsaiah 61:3’de “sadık” kelimesi bu sefer doğrudan bir “ağaç” için geçmekte, bir başka deyişle “kent”in yerini “ağaç” almaktadır.

Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç

Bu ilişkiyi akılda tutarak Kuran’daki benzer anlatıma geçelim;

Enbiya 74:

Ve Lut ’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs işleyen kentten onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.
1.

1. ve lûtan : ve Lut
2. ateynâ-hu : ona verdik
3. hukmen : hikmet
4. ve ılmen : ve ilim
5. ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
6. min el karyeti : kentten
7. elletî : ki o
8. kânet ta'melu : yapıyorlardı
9. el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
10. inne-hum : muhakkak onlar
11. kânû : oldular
12. kavme : bir kavim
13. sev'in : kötü
14. fâsikîne : fasıklar

Bu ayette “kent, şehir” olarak geçen kelime “karyeti” kelimesi olup “elleti (ki o)” dişi zamiri ile belirtilen “kentten” çirkin (habis) şeyler yapıyordu şeklinde bahsedilmektedir. Lut’un kavminin sapık bir kavim olduğu malum olduğu için ayette geçen “habis” kelimesinden bir ahlaksızlığın kastedildiği açık. Eski Ahit’teki “fahişe kent” benzetmesine bezer bir şekilde Kuran’da “habis kent” benzetmesinin yapıldığını görüyoruz. Peki Eski Ahit ve Kuran arasındaki benzerlik bununla mı sınırlı, değil.

Bu ayette geçen “habis” kelimesine yakından baktığımızda bu kelimenin “aynı formda” geçtiği bir ayetin daha olduğunu görüyoruz, bu ayet İbrahim Suresi’nin 26. Ayeti:

"Habis sözün durumu, yerin üstünden kökü koparılmış, kararsız habis ağaç gibidir."

1. ve meselu : ve örnek, misal, durum
2. kelimetin : bir kelime, bir söz
3. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
4. ke şeceratin : bir ağaç gibi
5. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
6. ictusset : kökünden koparıldı
7. min fevkı el ardı : yerin üstünden
8. mâ lehâ : onun (için) yoktur
9. min karârin : yerleşme mekânı, denge, kararlılık

Bir kent için söylenen “habis” kelimesinin bu sefer bir “ağaç” için söylendiğini görüyoruz.

Eski Ahit: Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç
Kuran: Habis Kent = Habis Ağaç

Eski Ahit'te "kent-ağaç" ilişkisi "fahişe" kelimesine karşılık söylenmiş olan "sadık" kelimesi üzerinden ortaya çıkmış oluyordu. Benzer bir durum Kuran'da da bulunuyor; "habis" kelimesinin karşısında yer alan kelime "tayyip" kelimesi olup "tayyip" kelimesi cennetteki "ağaç" olan "tuba" kelimesi ile aynı kökten gelir.

“habis kent” mevzusunun Kuran’da Lut ile irtibatlı geçiyor olmasının da bir önemi var. Lut’un karısı da tıpkı o kent gibi cezalandırılıyor, olaya bu açıdan baktığımızda “kent = kadın (Lut’un karısı)” ilişkisini de dikkate almamız gerekiyor.

Cevabını bulmamız gereken soru; Eski Ahit ve ondan apaçık bir şekilde aşırma olan Kuran neden seçtiği kelimelerle “kent”, “kötü kadın” ve “ağaç” arasında bir ilişki kurmaktadır?

Bir sonraki mesajımda bu soruya kendi cevabımı vermeye çalışacam.

Ek-1:

ilk mesajımda değindiğim İsaiah 1:21'de geçen ve "kente" ilişkin söylenen "fahişe (לְזוֹנָ֑ה )" kelimesinin aynı yazımla Eski Ahit'te geçtiği diğer ayet Genesis 38:15 (Bkz.)

Genesis 38:15'de "fahişe" kelimesi ise Tamar için geçiyor ve Tamar'ın yüzünü örtmesi sebebiyle Yahuda tarafından fahişe sanıldığı ifade ediliyor, yani Eski Ahit bize açıkça söylüyor ki bir kadının yüzünü örtmüş olması fahişe olarak sanılmasına sebep olur, NOKTA! 

Genesis 38:15'e yakından bakalım:

"Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü."

bu ayette "örtmek, kaplamak" anlamında geçen İbranice kelime "kissetah (כִסְּתָ֖ה )". 

bu kelime aynı yazımla Eski Ahit'te bir ayette daha geçiyor; Leviticus 13:13 (Bkz.)

"kâhin hastaya bakacak ve bedenini hastalık saran kişiyi temiz ilan edecektir. Yaralar beyazlaşmış ve temizdir."

"örtmek, kapmalak" kelimesinin bu ayette deri hastalığı anlamındaki İbranice "hassaraat (הַצָּרַ֙עַת֙)" için söylendiğini görüyoruz. Tamar'ın yüzü için söylenen ve onu fahişe kılan "kissetah" kelimesi bu ayette cüzzam gibi bir deri hastalığı için kullanılıyor.

bu ayette bir çeşit "deri hastalığı" manasında geçen "hassaraat" kelimesi aynı anlamda kullanılan İbranice "tsara" kelimesinden geliyor. Bu kelimeyi daha önce açtığım "Miryam-Ağaç ilişkisi üzerine!" adlı başlıkta değinmiştim ve şöyle demiştim (bu deri hastalığı ile ilgili olarak "Ağaç Allah'ın sunduğu Musa'nın yılana dönüşen "asası, ağacı" ilişkisine de dikkat lütfen"):

Musa'nın asasının yılana dönüştüğü duruma ilave olarak elinin de mucize olarak dönüştüğü durum Eski Ahit'te birisi için daha geçerlidir, bu kişi kızkardeşi Miryam'dır:

Çölde Sayım 12-10:

"Bulut çadırın üzerinden ayrıldığında Miryam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu. Harun Miryam'a baktı, deri hastalığına yakalandığını gördü."

Bu ayette Miryam'ın yakalanmış olduğu deri hastalığı İbranice "tsara" kelimesi ile ifade edilmektedir, bir başka deyişle Miryam tıpkı Musa'nın eli gibi "tsara" denen şeye dönüşmüştür.

"tsara" kelimesi İbranice צָרַע harflerinden oluşmaktadır. Bu harflerin Arapça karşılığı şu şekildedir;

ע= ع
רַ= ر
צָ= ص

İbranice "tsara" harflerinin Arapça karşılığı : ṣād rā ʿayn (ص ر ع) kökü bu harflerden oluşan ve Kuran'da geçen tek bir kelime bulunuyor; sar'a (yere serilmiş)bu kelime Hakka Suresi'nin 7. ayetinde şu şekilde geçiyor:

"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."

İbranice Meryem'in dönüştüğü "tsara" = Arapça "ağacın" dönüştüğü "sar'a"

bu tablo bize şunu göstermiş oluyor; Eski Ahit'te Miryam'ın dönüştüğü şey (tsara) Kuran'da bir "ağacın" içine düştüğü durum için (sar'a) söyleniyor , Miryam için kullanılmış olan İbranice harflerin karşılığı Kuran'da bir "ağaç" için 'geçiyor. Miryam'a atfen söylenen bir kelimenin Kuran'da karşımıza bir "ağaca" ilişkin söylenmiş olması tesadüf değil, çünkü Miryam'ın karşılığı olan Tanrıça Asherah'ın en bariz sembolü "ağaç"tır. Yukarıda iddia edildiği gibi Miryam adı (özellikle Arapçada) aynı zamanda Tanrıça Asherah'ın bir adı anlamına geliyorsa ona ilişkin yapılan bir benzetmenin Kuran'da "ağaç" için yapılmış olması gayet normaldir.
 

görüldüğü gibi Eski Ahit'te bir kadını fahişe kılan "örtünmek" kelimesi bir başka ayette "deri hastalığının" örtünmesi olarak geçerken bu "deri hastalığı" kelimesi Kuran'da karşımıza bir "ağacın" yere "serilmesi" olarak çıkıyor. 

Eski ahit: fahişe kadın (örtünüyor) => Eski Ahit: deri hastalığı (örtünüyor) => Kuran: ağaç (örtünüyor = yere seriliyor)

Ek-2:

konu başlığımız Kuran'daki "karye (şehir, kent)" kelimesinin "kötü kadın (tanrıça)" ve "ağaç" ile olan ilişkisi üzerineydi; son mesajımda önceki bir başlığımdan bir alıntı yaparak Eski Ahit bağlantıları üzerinden bir ayeti paylaştım, Hakka Suresi 7. ayet: 

"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."

11. fî-hâ : orada
12. sar'â : yere serilmiş
13. ke : gibi, sanki
14. enne-hum : onların olduğunu
15. a'câzu : kütük
16. nahlin : hurma ağaçları
17. hâviyetin : boş

bu ayetteki "ağacı" niteleyen "sar'a" kelimesi Eski Ahit'teki Miryam'ı (Meryem) niteleyen "deri hastalığının" adına karşılık geliyordu, yani niteleyen ortak kelimeler "Miryam = Ağaç" ilişkisini ortaya koyuyordu. Bu ayette ağaç olarak geçen hurma ağaçlarını niteleyen bir kelimemiz var, bu kelime "haviyetin (boş)" kelimesi. Bu kelimeyi aynı yazımla Kuran'da başka hangi ayetlerde kullanmış Cenabı Hak? şu 4 ayette (Bkz.)

Bakara 259: 

4. alâ karyetin : bir karyeye, beldeye, kasaba
5. ve hiye : ve o
6. hâviyetun : yıkık, çökmüş, harabe halinde

Kehf 42:

9. ve hiye : ve o
10. hâviyetun alâ : üzerine yıkılmış, çökmüş halde
11. urûşi-hâ : onun çardakları

Hac 45:

6. fe hiye : artık o
7. hâviyetun alâ : üzerine çökmüş, yıkılmış
8. urûşi-hâ : onun çatısı, tavanı

Neml 52:

2. buyûtu-hum : onların evleri
3. hâviyeten : harabe, boş, çökmüş

hurma ağacı için söylenen "haviyetin (boş)" kelimesi bu ayetlerde kimler için söyleniyor; iki ayette "karye (kent, şehir)" için bir ayette "bahçe" için bir ayette ise "beyt (ev)" için. 

son mesajımda verdiğim ayetteki "sar'a" kelimesini bir kenara bırakalım oradaki "ağacı" niteleyen kelimeden hareket ettiğimizde dört ayetten ikisinde (Bakara 259, Hac 45) karşımıza yine en başta değinmiş olduğum "karye" kelimesi çıkmış oldu mu, çıktı.

diğer ayet olan Kehf 42'te ise bu sefer karşımıza boş "bahçe" çıkmış oluyor ki zaten bu "bahçe (cennet)" doğrudan "ağaçla" ilişkili.

son ayet olan Neml 52'de ise işte bu boş "beyt (ev)" deniliyor ve bir ayet sonrasında Lut kavmine şöyle sesleniyor "Siz gördüğünüz halde fahişeliğe mi geliyorsunuz?"

ne oldu bu seferde karşınıza en başta değindiğim "Lut ve fahişelik" çıkmış oldu.

demek ki son mesajımda paylaştığım Eski Ahit'teki kadının "deri hastalığı" ve Kuran'daki yansıması olan ayet boşuna değilmiş, ayetteki ağacın durumu bizi alıp yine "Karye'ye, Lut'a, Fahişeliğe" götürüyormuş. 

Ek-3:


ana konumuz olan "karye (kent)" = fahişe kadın" ilişkisine bir örnek daha verelim:

daha önce açmış olduğum "Yusuf'u ayartan kadının evi!" adlı başlıkta Yusuf Suresi'nin 25. ayetindeki Yusuf'u ayartan, baştan çıkarıp elde etmek isteyen kadının evinin "kapısının" ""el babe (الْبَابَ)"" olarak ifade edildiğinden bahsedilmektedir.

"el babe (الْبَابَ)" kelimesinin "aynı yazımla" Kuran'daki diğer bir kaç kullanım yerlerine bakıldığında bu kelimenin Bakara Suresi'nin 58. ayetinde "karye"nin kapısı olarak geçtiğini görüyoruz.

Yusuf'u ayartan Kötü Kadının "el babesi (الْبَابَ)" = Karye'nin "el babesi (الْبَابَ)"

Ek-4:

ana konuya bir ilave daha; Kuran'da iki ayette geçen "umme el kura (Ana Şehir)" ifadesini de dikkate almak gerekir, "kadın" bağlantısını kurduğum "karye" kelimemizden Kuran'da açıkça "ana, anne" diye bahsedilmektedir. "Ana karye" ifadeleri de Kuran'daki Musa'ya seslenen "Ağaç Allah" ile ilişkilidir. Bu konuya geçen yıl açmış olduğum "Şehirlerin Anası, kitapların Anası, kim bu Ana?" adlı başlıkta değinmiştimYani yine Karye = Ana (Kadın) = Ağaç ilişkisi karşımıza çıkmaktadır. :)


geçen yıl bu başlığın altında son mesaj olarak şunu yazmıştım;

"eğer "ana" kelimesinden sonra gelen kelimeleri farklı şeyler olarak kabullenirseniz onun önünde geçen "ana" kelimesinden "ana, anne"nin kastedilemeyeceğini düşünebilirsiniz. Bu durumda da şunu sormak gerekir; "ana" kelimesinden sonra gelen kelimenin gerçekte o anlama geldiğinden emin misiniz, mesela "el kura" kelimesini ele alalım "şehir" olarak çevriliyor, eğer bu kelimenin "şehir" anlamında olduğundan yüzde yüz eminseniz pekala ondan önce geçen "ana" kelimesi ile "anne" kelimesi arasında irtibat kurmanız mümkün olmayacaktır. Benim görebildiğim ancak yazılı olarak bahsetmediğim şey "el kura" kelimesinin de başında "ana" kelimesi geçsin ya da geçmesin bir tanrıçayla ilişkili olduğudur. Bunu nereden çıkarıyorum Tanrıçayla ilgili başka konularda Kuran'ı incelerken karşıma çıkmış olan "el kura" kelimelerinden."

"karye" kelimesi üzerindeki son tespitlerimle taşlar yerine iyice oturmuş oldu. 

Ek-5:

"karye" kelimesinin geçtiği Kuran'daki bir başka ayet:

Haşr -14:

"Onlar, korunmuş kent içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir."


4. fî kuren :kentlerde
5. muhassanetin : korunmuş

"karye" kelimemizi bu ayette niteleyen kelime "muhassanetin (korunmuş)" kelimesi. "muhassanetin" kelimesi ḥā ṣād nūn (ح ص ن)kökünden geliyor ve Kuran'da toplam 18 ayette geçiyor. (Bkz.)

"muhassanetin" kökünden gelen kelimelerin Kuran'da geçtiği ayetlere baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:

66:12: ahsanat = "koruyan" ırzını (İmran Kızı Meryem)
29:91: ahsanat = "korudu" ırzını (Meryem)
21:80: tuhsine = "korumak" için elbise
12:48: tuhsinune = "biriktirilen" (ekinler)
4:25: uhsinne = "evlendirilmek" (eğer fuhuş ile gelirlerse)
59:2: husunnu = "kale" 
4:24: muhsinine = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
5:5: muhsınîne = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
24:4: elmuhsanati = namuslu kadınlar (zina suçu atılan)
24:23: elmuhsanati = namuslu kadınlar 
24:33: tehassunen = "koruyan" namusunu (genç cariyelerden)

"karye" kelimemiz için söylenen "muhassanetin" kelimesinin Kuran'da bir ayette "korunmak" elbise manasında, bir ayette "kale" manasında, bir ayette "biriktirilmiş" ekin (ağaç) manasında geri kalan ayetlerde ise "fuhuştan, zinadan korunmuş kadın" manasında geçtiğini görüyoruz. Bu tablo Eski Ahitteki "fahişe karye" tanımlamasının Kuran'daki "karye" için de geçerli olduğu tezimi desteklemektedir. "karye" kelimesi bir kadınmış gibi Kuran'da zina, fuhuş yapmayan kadınlar için sarf edilen bir kelime ile birlikte anılmaktadır.