8 Nisan 2012 Pazar

Tanrıların ölüm sonrası kurulacak terazileri!


“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. “(Enbiya -47)

“Onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.” (Kehf -105)

“O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Araf-8)

Ayetlerden anlaşıldığı gibi öbür tarafta insanların bu dünyadaki yaşamlarıyla ilgili “terazilerin” kurulacağından bahsedilmektedir. Burada anlatılmak istenen insanın günahları ve sevaplarının birbiriyle kıyaslanması olsa gerek. Tabi söz konusu olan günahlar ve sevaplar; bunlar soyuttan somuta, büyükten küçüğe binbir çeşit davranış ve düşünceyi kapsamaktadır. Bunların hafif ya da ağır gibi basit bir terazi mantığıyla tartılması tabi ki mümkün değildir.

Ayrıca, günah ve sevapların değerlendirilmesine ağır ya da hafif, %50 ihtimalle cennet ya da cehennem mantığıyla yaklaşılması da pek akla yatmamaktadır. %51’le sevabı ağır basıp cennete gidenin %49’luk günahı yanına kar mı kalacaktır? Öbür tarafta nasıl bir mantık işleyeceği belli değil, bu belirsizlik İslami kesimlerce de aynen kabul ediliyor.

Fakat ortada şöyle bir gerçek var ki o da bu olayın Allah tarafından bu tabirle, yani “terazi” mantığıyla anlatılmış olmasıdır. Ahirette kendine has bir yargılama şekli olacak olan ve insanların bunu kavramayacaklarını bilen bir Allah hiç terazi konusuna değinmeden de meramını tabi ki anlatabilirdi. O zaman kendimize ahiretle ilgili tamamen dünyevi olan bu “terazi” mantığı nereden gelmektedir diye bir soruyu sormuş olmak yanlış olmayacaktır.

Bunun için eldeki kaynaklardan hareketle geçmişe doğru gitmeye çalışalım. İlkin Kuran’dan önce yazılmış olan İncil ve Tevrat’a bakalım.

“Tanrı beni doğru teraziyle tartsın, kusursuz olduğumu görsün (İncil Eyyup -31)”

“Doğru terazi ve baskül Rab’bindir, bütün tartı ağırlıklarını O belirler” (Süleymanın Özdeyişleri -16)

“Tekel: Terazide tartıldın ve eksik bulundun.” (Daniel -5)

“Sıradan insan ancak bir soluk, Soylu insansa bir yalandır. Tartıya konduğunda ikisi birlikte soluktan hafiftir.” (Mezmurlar -62)

Ayrıca, Jewish Encyclopedia adlı eserde Musevi inancı şu şekilde açıklanır: Dünyanın sonu geldiğinde insanların ruhunun üç çeşidi olacak: "Bunlardan, doğrular hemen sonsuz yaşama yazılacaklar, Kötüler cehennem için yazılacaklar; fakat, İyi ve kötü tarafı terazide dengede olanlar önce cehenneme gidecekler. Bunlar cehennemde temizlendikten sonra oradan çıkarılacaklardır."

Ahirette uygulamaya sokulacak olan “terazinin” daha önce indirilmiş olan İncil ve Tevrat’ta da aynen geçerli olduğunu görüyoruz.

Bu ara yine Kuran ayetlerinde Hristiyanlık ve Yahudilikle birlikte bahsi geçen ve bazı araştırmacılara göre İslam’ın çoğu ibadet gelenlerini kendisinden aldığı iddia edilen Sabilik inancına da bakalım:
Abatur; Sabiîlikte yüce tan¬rıdan düşüşün ve yaratılışın bir safha¬sını oluşturan Üçüncü Hayat'ın kişileştirilmiş halidir. Sabii düşüncesine göre Abatur, ışık aleminin sınırlarında kendine ait bir dünya kurar. Bu dünya süfli alemle ışık alemi arasındaki bir sınır olarak görülür ve maddi alemden ayrılarak ışık alemine doğru yükselen ruhların ışık aleminin sınırlarındaki bu dünyada Abatur’un terazisinde günah ve sevapları yönünden tartılacaklarına inanılır.

Sabiîliğe değinmişken bir de kıyamet, sırat köprüsü, cennet ve cehennem inancı olan Zerdüşlüğe/Mecusiliğe bakalım. Mecusilik’te ölüm ve ölüm ötesi hayatla ilgili inançlar oldukça gelişmiş durumdadır. Ölüm sonrasında ruh sırasıyla yıldızları, ayı ve güneşi geçerek ilâhî âleme ulaşabilmektedir. Ruh dünyadaki inançları ve davranışları açısından sorgudan geçirilir. Sreoşa, Mitra ve Raşnû tarafından yapılan bu sorgulamada kişinin amelleri bir terazide tartılır. (İslam inanışına göre de kabirde Münker ve Nekir’in sorgusu vardır.) Bu terazi âdeta bir köprü gibidir. Eğer kişinin iyilikleri ağır basarsa Chinvat (İslamdaki Sırat köprüsü inanışı gibi.) adı verilen bu ayrışma köprüsü genişleyeceği için oradan geçerek yukarıdaki cennete gider; günahları ağır basarsa o zaman da köprü âdeta bir bıçak ağzı gibi daralacağından aşağıdaki cehenneme düşer.

“Tek tanrılı” bu inançlara değindikten sonra biraz daha geçmişe gidelim. En eski ölçü aletlerinden biri olan terazinin milattan önce 5000’li yılları dolaylarında eski Mısırlılar ya da Babilliler tarafından bulunduğu sanılmaktadır. O günden bu yana terazi çeşitli bakımlardan geliştirildi: ama temelde ağırlığı bilinmeyen bir cismi ağırlığı bilinen bir cisimle karşılaştırmaya yarayan bir aygıt olarak kaldı.
Acaba eski insanlar, çok tanrılı dinlerin putperestleri de benzer bir mantıktan hareketle insanın bilinmeyen günahlarının tanrılar tarafından da dünyada kullandıkları terazi mantığıyla ölçüleceğini mi sanmışlardı?

Eski Mısırlılar, sadece ihtişamlı tapınaklarıyla değil böylesi tapınaklarının yapılmasına kaynaklık eden inançlarıyla da kendilerinden sonra gelmiş geçmiş olan medeniyetleri etkileri altında bırakmışlardır.
Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için geçerli olacak bir “tartılma” olayı vardı ve bu ilahe Maat’ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşirdi. En çok bilinen Mısır Tanrılarından biri olan Anubis mahşer günü ruhu tartan tanrıydı. Terazisinde ölünün ruhunu temsil eden kalbi ile Adaletin tanrıçası Ma'at' ın tüyünü tartar, iyi birinin kalbi tüye karşı hafif gelir ve ölünün ruhunu gök yüzüne bir daha doğması için gönderirdi. Eğer kötülük yapmış biri ise tüy hafif gelir ki bu durumda o kişinin ruhu yer altı ülkesine yılanlara gönderilirdi. Bu da sonsuz azap demekti. Kalbi doğruluk tüyünden daha hafif ya da eşit olarak tartılan kişi yer altı dünyasında Tanrı Osiris’e sunulurdu.

Bu tartılma ve yargılanma sahnesi Mısır resimlerinde, bir kefesinde ölünün kalbi, diğer kefesinde bir tüyün bulunduğu terazi ile temsil edilmiştir. Eski Mısır’daki bu ölüm sonrası yargılanmanın bir benzerine, yukarıda değinmiş olduğumuz vaktiyle Harran Ovası’nda yaşamış bulunan Sâbiîler’de de rastlanır. Eski Mısır’daki Anibus’un terazisi bu tradisyonda Abatur’un terazisi olarak adlandırılır. Abatur'un Eski Mısır'daki çakal başlı Anubis'in bir versiyonu olduğu ileri sürülür.

Kutsal kitaplarda bu dünyanın dışında olan Allah katına ilişkin yapılan anlatımlara özellikle dikkat edilmesi gerekiyor. Eğer bu anlatımlarda tamamen bu dünyaya ilişkin olan, hele hele de insanın kendi yarattığı bir şeyin tabiri varsa bunun geçmişine mutlaka bakmak gerekiyor. Bu örneğimizde görüldüğü gibi eski insanlar taptıkları tanrılara sadece kişilik olarak değil hareketleriyle de tamamen kendi özelliklerini atfetmişlerdir. Eski Mısır tanrılarının ölüm sonrası kurdukları terazi’yi görmek için aşağıdaki linke bakabilirsiniz.

http://tr.wikipedia.org/wiki/Psikostazi

1 yorum:

  1. Kapayınız gözünüzü.. Mümkün ise kalbini kırdığınız bir insan olmuş mu şu yaşınıza kadar diye bir düşününüz.. Eğer olmamış ise bir soru daha sorunuz kendinize.. Sizin kalbinizi kıran olmuş mu?..
    İşte.. İçinizden bile bu cevapları verirken "kendi terazinize" göre yanıt verdiniz.
    Kuran da bu hususda açıklama yapıyor.. Yaşamın sorgu sualinde kullanılacak teraziyi "Rab" kuracak, O'nun Terazisine - Mizanına göre değerlendirilecek.
    Zaten Vicdan, O'nun Hakk Terazisidir. Ya "sen" der insan ya da "ben". Kuran kişiye Ego'yu hiç tavsiye etmediği gibi "yetime-aça-yoksula-yolculukta olana" ve birçok farklı halleriyle "paylaşmaya" davet etmektedir. Yarın korkusu ile Dünya Malına olan düşkünlüğü de tasvip etmemektedir. Nihayetinde Kuran birey olan insanın vicdan terazisine hitap eder, ya karşılık bulur yahut da işitilmez olur..

    YanıtlaSil