2 Şubat 2013 Cumartesi

Allahın boyna doladığı Kuş!

İsra Suresi:

13. “Her insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış olarak karşılaşacağı bir kitap çıkaracağız.”


Diyanetin yapmış olduğu gibi ayetin bu şekildeki çevirisini okuduğumuzda hiçbir sıkıntı yok gibi gözükmektedir. Oysa bu ayetin Arapça aslında dikkat çekici başka bir kelime bulunmaktadır.

1. ve kulle : ve hepsi, bütün
2. insânin : insan
3. elzemnâ-hu : onu bağladık, astık
4. tâire-hu : onun kuşu, onun amellerinin neticesi
5. fî unukı-hî : onun boynunda
6. ve nuhricu : ve çıkarırız
7. lehu : ona
8. yevme el kıyâmeti : kıyâmet günü
9. kitâben : bir kitap
10. yelkâhu : onu ilka eder, arz eder
11. menşûren : neşredilmiş olarak

Görüldüğü gibi “tairi-hu” ifadesi “onun kuşu” anlamına gelmektedir. Nitekim, mealcilerin bir kısmı aşağıdaki gibi yaptıkları çevirirlerinde açıkça kuş tabirini kullanmışlardır.

“Her insanın kuşunu onun boynuna takmışızdır. Kıyamet günü kendisine, önünde açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkaracağız.”

Tefsirciler bu kelimenin anlamını eski Arapların kuşlara bakıp müneccimlik yapmasına veya İranlıların söyledikleri talih sözüne bağlaya dursun biz eski Arapları ve İranlıları bir kenara bırakarak bu sözü asıl ve olması gereken anlamıyla, yani “kuş” anlamıyla ele alalım.

Kıyamet zamanıyla, insanın ölümüyle ve yaptıklarının bir kitapta sunulup yargılanmasıyla ilgili bir anlatımda Allah neden bir kuştan bahsetmektedir?

Böylesi bir anlatım aklımıza Eski Mısır inancındaki kuş başlı Tanrı Thoth’u ve insan başlı kuş BA’yı (ruh) hatırlattırmaktadır. Bu iki inanışın kuş sembolüne sahip olmasının yanı sıra ölüm ve ölüm sonrasıyla doğrudan ilişkisi bulunmaktadır. Bu inanışlara kısaca bakalım:

Tanrı Thoth: Bilgeliğin Tanrısı. Yazma, Akıl ve Ay Tanrısı özelliği ile anılmıştır. İbiş kuşu başıyla resmedilmiştir ve elinde bir dolmakalem ve her şeyi kaydettiği parşömenler vardır. Eski Mısır'ın kâtibi sayılan Thoth aynı zamanda ölen kişinin kalbinin teraziye koyuluşu sırasında orada yer alarak yaşananları kayda geçirir.

Resim

Thot’un her gece yaptığı yolculuk: Güneş tanrısı Ra her gece Duat'a (öbür dünya) geçmek için; bir saltanat kayığı ile yolculuğa çıkardı. Thot’un eşi olan Tanrıça Maat, kaosa karşı düzenin sağlayıcısı olarak kayığın gideceği yolu belirlerdi. Gece ve gündüz şeklinde devam eden bu yolculukta eşi gbi Thoth’da Ra’nın kayığında yer alırdı.

Kuş başlı Tanrı Thoth’un gece ve gündüzle olan bağlantısına değindikten sonra yukarıdaki ayetimizden bir önceki ayetimize de bakmış olalım:

12: “Biz geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.”

Tanrı Thoth’un ölülerin yargılanışıyla ilgili bağlantısına gelelim. Eski Mısır metinlerine göre, her ölü için geçerli olacak bir “tartılma” olayı vardı ve bu Tanrıça Maat’ın "hakikat salonu" denilen salonunda gerçekleşirdi. Tanrı Anubis mahşer günü ruhu terazide tartan tanrıydı. Terazisinde ölünün ruhunu temsil eden kalbi ile Adaletin tanrıçası Maat' ın tüyünü tartar, iyi birinin kalbi tüye karşı hafif gelir ve ölünün ruhunu gökyüzüne bir daha doğması için gönderirdi. Eğer kötülük yapmış biri ise tüy hafif gelir ki bu durumda o kişinin ruhu yer altı ülkesine yılanlara gönderilirdi. Bu da sonsuz azap demekti. Bu tartılma ve yargılanma sahnesini gösteren Mısır çizimlerinde Tanrı Thoth da elindeki kalemi ve kağıdıyla olup bitenleri kayda geçirir bir vaziyette gösterilirdi.

Resim

Ba (Ruh):

Eski Mısırlılara göre ölümden sonra ruh ağızdan bir kuş şeklinde çıkardı. Bunun için çakal başlı Tanrı Anubis, elindeki aletle ölünün ağzını açar, bu sayede ölünün ruhu rahatça gidip gelirdi. İnsan başlı bir kuş olarak takdim edilen Ba (ruh) sayesinde ölü aynı zamanda sonsuz boşlukta serbestçe yer değiştirebilirdi.

Resim

Öbür dünyaya giden ruhun yani Ba’nın bazı törenler sayesinde geri geleceği düşünüldüğünden ölünün uzuvları tekrar hareket kabiliyeti kazansınlar diye, mezara koymadan evvel rahip ölünün ağzını açardı. Yukardaki terazi resminde göründüğü gibi ölen kişinin yargılanmasıyla ilgili çizimlerde Ba da Thoth gibi orada bulunurdu.

(Bu ara yukarıdaki ayette “çıkarırız” diye çevrilen Arapça kelimeye ilişkin Kurtubi Tefsirinde bu kelimenin bazılarınca (Ebu Cafer ve Yakub) “çıkar” anlamında söylendiği belirtilmiştir)

Thoth’un Ra’nın kayığında yapmış olduğu yolculuk gibi Ba’nın anlatımlarında da gece-gündüz dönüşümüne değinilmektedir. Antik Mısır cenazelerinde okunan metinleri içeren ve “Günden Dışarı Giden (Ra nu pert em hru) adlı kitaptaki temel kavramlara ilişkin şu bilgiler verilmektedir:

Güne çıkmak : ölü için amaç gündür, çünkü gece düşmandır, bu nedenle Ba gündüz güneşini takip ederek onun ışığında yaşamakta, isteği her şekle girerek doğudan batıya yol almaktadır; burada önemli olan her gün yeni bir doğum ve yeniden canlanmanın vurgulanmasıdır. Gece ise Ba, batıdan doğuya alt dünyayı kat etmektedir. Eski Mısır lisanında “mnj” harfleri yani ölmek, ölümsüzlük kıyısına çıkmak ile aynı vurgulamayı vermekteydi.

Günden çıkmak : ise dünyevi hayattan çıkmayı anlatıyordu, çünkü gün aynı zamanda yaşam süresi demekti. Eski Mısır' da hayat öbür dünyada da devam ettiğine göre, günden çıkmak yalnız bu dünya sınırları içinde yaşama mecburiyetinden kurtulmayı ve yaşamı, artık zaman ve mekan sınır olmayan bir varlıkta sürdürmeyi belirtiyordu.”

Thot'u anlatırken söylediğim gibi Eski Mısırlılara göre ölen kişinin yargılanması öbür tarafta kurulacak olan bir “terazi” aracılığıyla yapılacak ve ölen kişinin kalbi 42 öğüdü bulunan Adalet Tanrıçası Maat’ın tüyü ile tartılacaktı. İsra Suresi’nin devam eden ayetlerine bakalım:

13-14: “Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter. Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük, ağırlık taşıyan bir kimse, bir başkasının yükünü, ağırlığını taşımaz. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.”

Ayette her ne kadar insanın yapmış olduğu günahlar kast edilmiş olsa da bir terazinin kefesine konacakmış gibi açıkça “ağırlıklardan” bahsedilmektedir. Ölüm sonrası bir terazinin kurulacağı ise Kuran’daki diğer ayetlerde açıkça geçer:

“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. “(Enbiya -47)

“Onlar, Rab'lerinin âyetlerini ve O'na kavuşacaklarını inkar eden, böylece amelleri boşa çıkan, o yüzden de kıyamet gününde amelleri için bir terazi kurmayacağımız kimselerdir.” (Kehf -105)

“O gün tartı haktır. Kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Araf-8)


Eski çok tanrılı dinlerin putperestleri kabuk değiştiren ve göklere uzanan ağaçlara ve derilerini değiştirip yer altına inen yılanlara "ölüp yeniden dirilebilme" yeteneğine sahip oldukları düşüncesiyle kutsal anlamlar yüklemişlerdir. Bunlara benzer şekilde göklerde süzülen ve doğanın ölmesiyle birlikte çok uzaklara göç edip sonra tekrar çıkıp gelen özellikle göçmen kuşlara da benzer kutsallıklar atfetmişlerdir.

İsra Suresi'nin 13-15. ayetlerini eski Mısır’ın Tanrı Thoth ve “Ba (ruh)” inancı üzerinden ele aldığımızda; “gece-günüz” - “kuş” - “ölüm” - “kitap” - “terazi-ağırlık” gibi kavramlar ile aslında benzer şeylerin anlatıldığını söyleyebiliriz. Böylelikle İsra Suresi’inin 13. ayetinde neden bir “kuştan” bahsedildiği daha da anlaşılır olmaktadır.

7 yorum:

  1. Yani diyorsun ki Hz. Muhammed bir şekilde, artık nasılsa, antik Mısır'ın dinini inceledi ve "hmmm, bak bunlar iyiymiş" deyip Kur'an'ı yazarken kullandı.

    Sizin bu bildikleriniz çok derin ve uzun yıllar süren araştırmalar neticesinde ortaya çıkarılmış bilgiler. O dönem dünyanın herhangi bir yerindeki Mısırlı olmayan bir insanın bu bilgileri bilme ve onlara ulaşma şansı ne kadar yüksek olabilir ki! Kaldı ki bugün bizim ulaşabildiğimiz bu bilgiler sıradan halk tarafından da doğru bir şekilde bilinemiyordu, ancak ve ancak yetkin bir din adamının bilebileceği ayrıntılardan bahsediyorsunuz.

    YanıtlaSil
  2. kuran'ın asıl metinleri islam öncesi bir dine büyük bir ihtimalle de Mısır kökenli yıldızlar üzerine kurgulanmış hikayelerin kutsal sayıldığı bir inanca ait olan antik metinlerdi. bu metinler daha sonra incil ve tevrat hakkında yarım yamalak bilgilere sahip olanlarca değiştirilerek yeniden kaleme alındı. biraz yoğun bir şekilde kitaptaki kelimelerle o kelimelerle aynı köklerden gelen diğer kelimelerin incelemesine dalarsanız antik metnin varlığını daha iyi bir şekilde görebilirsiniz. muhammed diye biri var mıydı acaba, bence yoktu, geçmiş bilgilerin izlerinin kitapta olması demek o bilgilerin gidip Mısır'dan sonradan ve birden bire alınacağı anlamına gelmez. kitabı yazanların içinde bulunduğu kültürün Mısır uzantılı bir inanç olması bu tür bilgilerin kitapta da yer alması için yeterlidir.

    YanıtlaSil
  3. bizde "günahı boynuna/boynuma" deyişi vardır. oysa günaha bir yük olarak baksaydım aklıma ilk sırtım gelirdi. "günahı sırtıma" sanki daha manalıyken neden boynumadır diye soranlar için güzel bir yazı.

    YanıtlaSil
  4. Tarihi ve tarihteki çeşitli dinleri inceleyip bizleri bilgilendirdiginiz için teşekkürler..

    ama unutugunuz bir şeyler var...

    biz tarihten bahsediyoruz.. Öyle bir iki günde olan şeyler değildir tarih dediğimiz...

    KUR'AN-I KERİM ile alakalı eleştirilerinizde daha önceki inanışlar ile benzer anlatımları olduğunu söylüyorsunuz...

    mısır'da bulunan çok tanrılı dini yunan felsefelerini falan örnek veriyorsunuz...

    yine kafama takılan ve cevap bulamadığim bir şey var..

    bu ölümden sonra diriliş...
    insanın içinden bir ruh çıkması...
    iyilerin cennete kötülerin cehenneme gitmesi..
    Her şeyi yapabilecek bir yaratıcı olması vs.. Vs..

    bu gibi inanışlar nasıl oluşmuş..

    birbirinden bu kadar uzak ve alakasız yerlerde niye hep bir ahiret inancı olmuş... (isimleri ve yapıları farklı olsada)

    Bu kadar farklı zamanlarda..
    Bu kadar farklı mekanlarda...
    Bu kadar farklı coğrafyalarda..
    Niye bir ruh.. Niye bir ilah.. Niye bir ahiret..
    ???

    bence küçük kelime oyunları...
    Bak bu ayet ne diyor.. Diye komik ''aşık atışmaları'' yerine biraz gerçekçi olup bu kusursuz var oluşun nedenlerini ve sonuçlarını düşünmeliyiz.

    düşünecek bir aklımız var ise gerçeği bulmaya yönelmeliyiz...

    Teferruatı ve ayrıntıyı bırakıp güneş gibi aşikar olana bakmalıyız..

    YanıtlaSil
  5. tüm insanlık için ortak olan şey ölüm gerçeğidir. bu ölüm gerçeği insan türünün hayvanlardan farklı şekilde düşünmeye başladığı en ilkel zamanlarda dahi vardı. ölüm karşısında aynı sorular her çağda ve her toplumda, insanoğlunun farklı gelişmişlik düzeylerinde hep soruldu. beden geride kalıyordu peki içindeki nerdeydi? insan öldükten sonra adeta uykuya dalmış gibiydi, yaşarken uykusunda rüyalarında gezinen insan öldükten sonra diğer insanların uykuya dalmış gibi biryerlerde yaşamaya devam etmekte olduğuna inandı.

    ilkel insan ilkel sorularına en ilkel cevapları verdi. cevabını veremediği sorular karşısında deyim yerindeyse en aklına yatanı işine en gelenini uydurmaya başladı. bir zamanlar bir kaç kişinin uydurdukları zamanla kafayı çalıştırıp zorlamaktansa böylesi bir hazır cevaba konmayı daha karlı gören binlerce kişinin vazgeçilmez doğruları haline dönüştü.

    ilkel insanın neden illa bir cevabı olması gerekiyordu? çünkü bilmiyor olmak demek ölüm demekti. ormanın içinde, 50 adım ötede ne olduğunu bilmesi demek hayatta kalması anlamına geliyordu, acı ve ölüm ilkel insanı "bilmediği" yerlerden yakalıyordu. işte bu yüzden ilkel insan "bilememezliğine" asla tahammül edemiyor, ondan mümkün olduğunca kaçıyor ve her fırsatta onun üstünü örtmek istiyordu. insan diğer hayvanlardan ayrı olarak "bilmenin" daha uzun süre yaşamak anlamına geldiği sayısız acı deneyimleri sonucu öğrenmiş oldu.

    gökyüzü ve ölüm... bu iki ana "bilinmez" karşısında onları kabul edip korkuyla yaşamaktansa biliyormuş gibi yapıp korkmadan yaşamak insanın işine gelmişti, bu iki konuda atış alanı çok genişti, uydurulan yalanlanamadığı için zamanla daha da kökleşerek insanların inançlarına işliyordu, ne ölümden sonra kalkıp gelen vardı ne de göklere çıkıp inen.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçeğin izinde, sen ateist misin yoksa belirli bir inancın var mı? Tesadüfen oluştuğuna mı inanıyorsun yoksa bir tasarlayacı, güç tarafından yaratıldığına mı inanıyorsun? Mesela insan olarak bizler düşünüp, konuşabiliyoruz. Ama hayvanlar neden konuşamıyor? Doğadaki bu kadar denklemin tesadüfen oluşması nasıl bir olasılıktır? Bir bina veya arabanın..vs insan, mühendist tarafında yapıldığına inanıyoruz da insan, doğa..vs gibi mükemmel bir tasarımın tesadüfen oluştuğuna ben şahsen kesinlikle inanmıyorum...

      Sil
  6. bu yorumumdan sonra bana yöneltilmesi muhtemel "sanane ki" leri göze alarak sana cevap veriyorum adsız: SANANE Kİ !

    YanıtlaSil