Dr. Zakir Naik'in yukarıdaki videosu oldukça meşhur olmuş durumda, mümin arkadaşlar bu kişinin konuşmasını "müthiş bir cevap" başlığı altında herkesle paylaşmakta. Bu kişinin söylemiş olduklarını tek tek ele almak istiyorum. Aşağıda vermiş olduğum cevapların daha iyi anlaşılması için ilkin Dr. Naik'in yapmış olduğu konuşma videosunu izlemekte fayda var. Yazı uzun tutmuş olsa da umarım sıkılmadan okursunuz:
-Bir insanın inançlarının oluşmasında içinde büyüdüğü ailesinin ve bulunduğu ortamın etkisi asla inkar edilemez. Bu açık gerçeği ateistik bir düşünce diye adlandırıp ailesi dindar olan birisinin farklı düşüncelere sahip olabileceğini söylemek bir eleştiri değeri taşımaz. Zaten ateistlerin bir kişinin anne ve babası dindarsa çocuğu da kesin dindar olacaktır diye bir iddiası yoktur, nasıl ki bir çocuk anne ve babasının diliyle konuşmayı öğreniyorsa sahip olduğu inançlarının oluşmasında da anne ve basının kaçınılmaz bir etkisi olacaktır.
-Ateistlerin "bilim ilerledi bizim artık kitaba ihtiyacımız yok" demeleri durduk yere söylenmiş olan bir söz değildir, bunun altında yatan sebep; bilimin sunduğu somut gerçeklerin ve faydaların kutsal kitaplarda anlatılan ve yaşatılan tapularla çelişiyor olmasıdır.
Bu aygıtın mucidi kim?
-Aygıt gibi çevrede sayısız örneği bulunan ve sınırları bilinen bir şeyin evren gibi eşsiz ve sınırları keşfedilmemiş olan bir şeyin örneği olarak kullanılması kişide bir yanılgı yaratacaktır. Eğer bir ateistin karşısına bir şey çıkartılacaksa ve o şeyin aygıt olduğu biliniyorsa tabi ki o kişi bunun bir mucidinin olduğunu düşünecektir. Bunu söylemesi gayet doğaldır çünkü bu zamana kadar mucidi olmayan bir aygıtla daha karşılaşmamıştır.
Bu yüzden Dr. Naik’in hiçbir kimsenin görmediği bir şeyi aygıt olarak adlandırması bir kere en baştan yanlıştır. Dr. Naik bu örneğindeki aygıt kelimesini çıkartarak; "daha önce kimsenin görmediği bir şey bir ateistin karşısına çıkartılsaydı acaba ateist ne derdi" diye sorması gerekirdi. Bu soru karşısında ise hiçbir ateist daha önce kimsenin görmediği bir şeyle ilgili olarak bunun bir mucidi vardır demez, dese zaten ateist olmaz.
Kurandaki Bingbang (Büyük patlama) :
- Dr. Naik bing bang gibi bazı bilimsel teorilere değinerek bu tür bilgilerin 1400 yıl öncesinden Kurandaki ayetlerde söylenmiş olduğunu belirtmektedir. Burada en başta şunu söylemek gerekiyor ki Dr. Naik bu tür bilgilerin Kuranda olduğunu söyleyerek henüz bir teori olarak ortaya konmuş olan ateistlerin bilime dayalı olarak söylemiş olduklarının "kesin" doğrular kabul etmektedir.
Dr. Naik burada da bir yanılgıya düşerek, bilimin elde ettiği ve yeni bulgulara göre değişebilecek olan verilerini aktaran ateistlerin de kendisi gibi değişmez ayetlerinin olduğunu sanmaktadır. Bilimin zaman karşısında asla değişmeyen tapuları bulunmaz, daha doğru olan yeni bir bilgi geçmiş bir teoriyi tamamen ortadan kaldırabilir.
Kısacası bugün bing bang'ın Kuranda anlatıldığını söyleyen Dr. Naik bilimin teori olarak ortaya koyduğu bir şeye kesin doğru diyerek bunun gelecekte de her zaman doğru olarak kalacağını kabullenmiş olmaktadır. Bu yüzden yarın bir gün evrendeki ilk başlangıçla ilgili bir başka teorinin daha doğru kabul edilmesi durumunda Dr. Naik in içine düşeceği durumu düşünmek bile istemem.
Dr. Naik'in bahsetmiş olduğu Enbiya Suresi'nin 30. ayetinde yer ve göğün yaratılışı esnasında birbirinden ayrıldığından bahsedilmektedir. Bing bang teorisi her şeyin başlangıcı olarak "iki" şeyin birbirinden ayrıldığını hele hele de evren ile onun içerisinde bir toz zerresi kadar olan bir dünyanın birbirinden ayrılmış olduğunu iddia etmez. Teorinin temel fikri, halen genişlemeye devam eden evrenin geçmişteki belirli bir zamanda sıcak ve yoğun bir başlangıç durumundan itibaren genişlemiş olduğudur. Eğer kitapta dendiği gibi en başından beri yerin ve göğün birbirinden ayrılması söz konusu olsaydı bingbangın oluşmasından bu yana geçen sürenin, bir başka deyişle kainatın yaşının dünyanın yaşıyla aynı olması gerekirdi. Oysaki dünya büyük patlamadan milyarlarca sene sonra oluşmuştur.
Bununla birlikte eğer bir şeylerin bilgisini çok eski bir tarihte söylüyor olmak gerçekten de marifetse bu konuda asıl putperest Sümer ve Mısırlıları takdir etmemiz gerekirdi. Çünkü "göklerle yerin ayrılması" efsanesi Kuran öncesi varoluş mitolojilerinde de aynı şekilde geçmektedir. Örneğin Gılgamış Destanında şöyle denir;
Gök, yerden ayrıldıktan sonra
Yer, gökten ayrıldıktan sonra
İnsanın adı konduktan sonra
An, göğü alıp götürdükten sonra
Enlil, yeri alıp götürdükten sonra.
Ufak bir tarihi araştırma bile bu ayetin ancak günümüzün bilimi ile keşfedilebilmiş olan yepyeni bilgilere mucizevi bir şekilde işaret ettiğini değil aksine tarih boyunca medeniyetlerin birbirine aktara geldiği bir efsanenin tekrarı olduğunu gösterecektir
İlkel insanların neden böylesi bir efsane yaratmış oldukları üzerine biraz düşünecek olursak; eski insanların kendi sınırlı bilgileri ile bir ufku seyre daldıklarında yerle göğün aslında bitişikken kendi üzerilerinde birbirinden ayrılmış olduklarına inandıklarını söylemek sanırım yanlış olmayacaktır; çok uzaklarda yer ve gök bitişiktir ama insanın olduğu yerde tanrı onları birbirinden ayırmıştır.
Ateistlerin Enbiya Suresi'nin 30. ayetiyle ilgili olarak Dr. Naik'in dediği gibi "bu bir rastlandır" demekten çok daha fazla söyleyecek sözü bulunmaktadır.
Ay ve güneş ışıklarının farklılığı:
-Ay ışığının güneş ışığından farklı olduğunu onu çıplak gözle izleyen her insan kolaylıkla bilir. Bu yüzden sadece eski Araplar değil dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir toplumun da ay ve güneşin ışığını tarif ederken aynı kelimeler yerine farklı kelimeler kullanması gayet normal birşeydir. Hele hele de o toplumun geçmişinde ay ve güneşe ilişkin farklı tanrısal inançlar söz konusu olmuşsa.
Bu yüzden güneşin ve ayın kandil ve nur olarak farklı şeylere benzetilmiş olması anlaşılır bir şeydir. Güneşin daha parlak ayın ise ona göre daha az bir parlaklıkta olduğu bir gerçektir. Eğer ay da güneş gibi gözle bakılamayacak bir parlaklığa sahip olsaydı hiç kuşkusuz o da yanan bir kandil gibi daha parlak bir şeye benzetilecekti. Bu konuda Elmalı M. H. Yazır şöyle demektedir;
"Fakat nur ziyadan daha geniş kapsamlı, ziya da nurdan daha belirgin ve kuvvetlidir. Ziyada aşırı bir parlaklık, belli bir parıldama, kuvvetli bir yayılma ve şiddet vardır. Göz kamaştıran ve icabında acı veren birtakım özellik bulunmaktadır. Nurda da mutlak olarak karanlığa karşılık olan bir revnak, yumuşak bir yayılma, sükun ve huzuru andıran bir safa ve letafet söz konusudur."
Şunu da belirtmek gerekir ki parlayan, nurlandıran bir ayın tarifi için kullanılmış olan nur kelimesinin illa yansıyan bir ışığın tarifi için kullanılacağına dair bir kural da bulunmamaktadır. Nur kelimesi ışığın bir yerden yansıyıp yansımamasından çok o şeyin aydınlığını vurgulamak için kullanılır.
Eğer nur kelimesi ışığın kaynağını değil de bu kaynaktan gelen bir ışığın illa başka bir şeyden yansımasını kastediyor olsaydı, Nur Suresi'nin 35. ayetinde; Allah kendi nurunu güneş gibi bir yıldıza veya kendi kendine yanan bir ateşe benzetmezdi. Demek ki nur kelimesi Kuranda aynı zamanda bir şeyin kendisinden çıkan ışık anlamında da kullanılabilmektedir.
Bu yüzden ateistler Furkan Suresi'nin 61. ayetiyle ilgili olarak Dr. Naik'in dediği gibi "peygamber zeki bir adamdır" derler demesine ama bunu gerçekleri söylediği için değil, insanları kendi söylediklerine inandırabildiği için söylerler.
Dünyanın deve kuşu yumurtasına benzemesi:
-Burada ilkin şunu sormak gerekiyor; eğer gerçekten de "deha-ha" kelimesi kastedilen deve kuşu yumurtası ise neden meallerde "yayıp döşedi" ifadeleri halen kullanmaya devam edilmektedir? Bırakın o zaman herkes bu ayeti; "sonra yeryüzünü deve kuşu yumurtası gibi yaptı" diye okuyup o şekilde anlasın.
Naziat Suresi'nin 30. ayetinde geçen "deha" kelimesi nerdeyse mealcilerin tamamı tarafından yayıp döşedi anlamında çevrilmiştir. Deha, yaymak manasında "dahv" veya "dahy" kökündendir.
Kuranda binlerce kelime bulunmaktadır ve her kelimenin köküne inip daha sonradan onun farklı anlamlara gelebileceğini söylemek pekala mümkündür. Böylesi seç beğen mantığından hareket edilirse elbette binlerce anlam içerisinden zamanın söylemlerine daha uygun düşen ifadeler bulunabilir.
Keramet bir şeyin keşfedilmeden önce ne olduğunu bilip açıkça söyleyebilmektir, yoksa bilinen bir şeye acaba burda hangi kökü, eki veya anlamı ele alırsak daha uygun düşer diye sonradan kelimeleri yuvarlamak değildir.
Burada asıl sorulması gereken soru; madem bu kelime ile Allah deve yumurtası gibi varlığı ve anlaması basit somut bir şeyi ifade etmiştir, bu kelime neden bu zamana kadar bu anlamda ele alınmamışta "yayıp döşemek" olarak kabul görmüştür? Dr. Naik bu ayetteki söylemin ne olduğundan o kadar eminse eski alimlerin bir yumurtanın dahi ne demek olduğunu bilmeyecek kadar cahil olduklarından da o kadar emin olmuş demektir.
Eğer gerçekten de bu ayette dünyanın şekli bir yumurtaya benzetilmiş olsaydı, o çağın insanları veya alimlerince bu yuvarlak dünyanın tıpkı gökler gibi tutulmadan nasıl durduğu veya altında ne olduğu, altında insanlar varsa onların nasıl aşağıya düşmedikleri, dünya yuvarlaksa güneş ve ayın nasıl hareket ettiği bunların aslında batmadığı gibi çok sayıda merak uyandıracak soruların sorulup bunların açıklanması gerekirdi. Ancak biliyoruz ki bu ayetteki ifade geçmişte de asıl anlamı olan yaymak ve döşemek şeklinde anlaşılmış olup gerçek evrenin keşfine ilişkin herhangi bir ilham kaynağı oluşturmamıştır.
Dr. Naik'in bahsettiği Sir Francis Drake 1597 yılında dünyanın yuvarlak olduğunu söylediğinde acaba bir tane din alimi de çıkıp; "biz zaten dünyanın yuvarlak olduğunu biliyorduk, Kuran bunu bize söylüyordu" demiş midir? Bırakın 1597 yılını 21. yüzyılda dahi ana dilleri Arapça olan sözde Arap bilim insanlarının içinden halen kendilerine Kuranı dayanak göstererk dünyanın yuvarlak değil düz olduğunu iddia edenler bulunmaktadır.
Burada şu noktaya da dikkat çekmek gerekiyor; dünyanın yuvarlak olduğu ispatlanmamış olsa da bir görüş olarak binlerce yıl öncesinden zaten söylenmiştir. Kuranın indiği zamandan bin yıl öncesinde yaşamış ünlü matematikçi Pisagor dünyanın yuvarlak olduğunu, her gezegenin bir ekseni olduğunu ve gezegenlerin bir merkezi noktada döndüklerini söyleyen ilk kişilerden biri olmuştur.
Nasıl ki antik çağlardaki astronominin 7 katlı gök inancı (5 gezegen + güneş ve ay) Kurana aynen girmişse dünyanın yuvarlak olduğunu iddia eden antik bir inanış da pekala Kuranda yer alabilirdi. Bu yüzden Kuranda apaçık bir şekilde dünyanın yuvarlak olduğu hatta gezegenlerin bir merkez etrafında döndüğü söylenmiş olsa dahi bu kesin bir mucize olacağı anlamına gelmeyecekti.
Bu konuda Dr. Naik'in üzerine düşen görev başkadır; Kuranda Allahın bin yıl önce yaşamış kulu Pisagor kadar dahi olamayıp dünyaya ilişkin neden net ve açık bir söylemde bulunamadığını kendisine sorması gerekir. Pisagor bin yıl öncesinden dünyanın yuvarlak şeklini hiçbir örtülü kelime kullanmadan ve yumurtaya ihtiyaç duymadan izah etmeyi becerebilmiştir.
Dr. Naik'in kendisine ayrıca; Arapça, apaçık ve değiştirilmemiş bir şekilde sunulduğu halde kutsal kitabını en doğru biçimde anlayabilmesi için neden illa elin Hristiyanının keşfini beklemesi gerektiğini de sorması gerekir.
Güneşin ve ayın yörüngeleri:
-Burada yapılan da tıpkı yukarıdaki "deha-yumurta" kelimesinde olduğu gibi farklı anlamlar içerisinden hangisi daha işe geliyorsa sadece onun tek bir doğruymuş gibi ele alınmasıyla ilgilidir. Bu yüzden yukarıda yapmış olduğum açıklamalar bu konu için de geçerlidir.
Enbiya Suresi'nin 33. ayetinde geçen "felekin" kelimesinin yörünge manasına gelen tek bir anlamı bulunmamaktadır. Bu kelime aynı zamanda "felek" anlamında olmak üzere gök, gökyüzü, sema anlamlarına da gelmektedir. Bu yüzden bazı mealciler bu ayeti yörünge tabiri kullanmadan "güneş ve ay, her biri gökyüzünde yüzerler" şeklinde çevirmiştir. Ayetlerde ayrıca güneş ve ayın hareketleri için "dolanır, döner" gibi sözler de denmemekte onun yerine "yüzer" ifadesi kullanılmaktadır. Güneşin masmavi bir gökyüzü içindeki hareketi adeta masmavi bir denizin üzerinde rotasından sapmadan akıp giden bir geminin hareketine benzetilmiştir.
Gökbilimde, bir gökcisminin bir diğerinin kütleçekimi etkisi altında izlediği yola yörünge adı verilmektedir. Bu itibarla eğer yörünge tabiri kullanılacaksa bu tabirin herhangi bir gök cisminin kendi kendisine dönmesi olarak değil bir başka gök cisminin etrafında dönmesi olarak ele almak daha uygun olacaktır. Ayetlerde geçen yüzmek, akıp gitmek gibi ifadeler de zaten güneş ve ayın kendi etrafında dönmesinden çok belli bir noktaya göre hareket etmekte olduğunu göstermektedir.
Ayetlerdeki gibi bir söylemde bulunmak için uzayı keşfetmeye veya tanrılardan vahiy almaya filan gerek yoktur. Tarih boyunca her insanın her gün birebir tanık olduğu şey güneş ve ayın gökyüzünde belli bir yolu izlemekte olduğudur. Yani bu zamana kadar; "güneş ve ay belli bir yolda hareket etmiyor zig zaglar çizerek hareket ediyor" diyen aklıselim bir insan daha çıkmamıştır. Afrika'nın en ilkel kabilesindeki bir insana dahi sorsanız güneş ve ayın doğuşundan batışına kadar olan hareketini parmak ucu ile size göstermeye kalktığında, yarım da olsa dairesel bir şekil çizerek, onların gökyüzünde duraksamadan ve sapmadan akıp gittiğini söyleyecektir.
Gökyüzündeki güneş ve ayın nasıl hareket ettiklerini söylemek kolaydır, bence asıl mucize üzerinde sabit durulduğu için hareket etmediği sanılan dünyanın da bir yörüngesinin olduğu ve bu yörüngesinde dönüp durduğunu söylemek olurdu ki böylesi bir ifade Kuranda bulunmaz. Kurandaki anlatım gerçeğe değil gözle görülene göredir, bu yüzden Kurandaki tüm anlatımlar sabit duran bir dünya karşısında hareket halinde olan güneş, ay ve yıldızlara ilişkindir.
Bir kez daha tekrar edelim; keramet bir şeyin keşfedilmeden önce ne olduğunu bilip bunu açıkça söyleyebilmektir, yoksa bilinen bir şeye acaba hangi kökü, eki veya anlamı ele alırsam daha uygun düşer diye kelimeleri sonradan yuvarlamak değildir. Kuranda binlerce kelime bulunmaktadır, insan aradığı ne ise onu görür yaklaşımından hareketle bir kelimede olmasa da bir başka kelimede, o kelimenin farklı anlamlarından birisi zamanın bilgileriyle daha fazla örtüşebilir. Bu mantıktan hareketle Kuranın yerine Hinduların daha eski Vedalarını ele alırsanız orada da sayısız geleceğe ilişkin tespitlerin yapıldığını görürsünüz.
Su döngüsü:
-Dr. Naik su döngüsünün Kuranda açıkça anlatıldığın iddia etmektedir. Ezbere sıralamış olduğu sure ve ayet numaraları insanları heyecanlandırmak adına oldukça işe yaramaktadır. Araf suresindeki ayeti doğru Yasin suresindeki ayeti ise eksiksiz olarak vermiş olabilseydi eminim çok daha fazla etkili olacaktı. Tabi bu basit hatalara takılıp kalacak değilim.
Sıralamış olduğu ayetler içerisinden Mülk Suresinin 30. ayetinde; "söyleyin bakalım: suyunuz çekiliverse, size kim temiz bir akar su getirir?" denmektedir ki bunun su döngüsü hakkında bize nasıl bir bilgi vermektedir, doğrusu anlamak güç.
Aynı şekilde Tarık Suresi'nin 11. ayetinde ne yağmurdan ne bulutlardan ne de bir şeylerin diriltilmesinden bahsedilmektedir, bu ayette sadece; "dönüş sahibi göğe and olsun" denmektedir. Burada kast edilen dönen bir gök mü yoksa herhangi bir şeyin göğe doğru dönmesi midir bilmiyoruz. Bu surenin başında ise göğe yalnız bu sefer Tarık adındaki bir yıldızla birlikte and içilmektedir. Dönüş sahibi gökten kasıt battıktan sonra göğe yükselen bir yıldızla ilgili olabileceği gibi göklerdeki arşa yolculuk yapan meleklerle ilgili de olabilir. Bunun illa göğe yükselen su buharı olduğunu söylemek çok zorlama bir yorumdur.
Kaldı ki eski insanlar ateşte suyun kaynatıldığı vakit buhar olup göğe doğru yükseldiğini her zaman gözlemlemişlerdi. Güneşin kavurucu sıcaklığı altında bekleyen bir suyun da aynı şekilde buharlaştığını pek ala biliyorlardı. Sıradan bir Arap ateşin üzerindeki veya güneşin altında kalan bir suyun başına neler geldiğini oturup yazsaydı Kurandaki anlatımdan herhalde daha fazla bilgi vermiş olurdu. Bu yüzden Kuranda bu ayetteki yazılanlardan daha açık bir şekilde suların beyaz buhar olup uçarak gökte beyaz bulutları oluşturmuş olduğu yazmış olsaydı dahi bunda şaşılacak bir yan olmazdı.
Şimdi erinmeyerek biz de diğer ayetleri özet olarak verelim:
Zümer -21: Gökten su akması, suyun kaynaklara akması, ekinlerin çıkması ve daha sonra kuruması,
Rum -24: Yağmur yağması, yeryüzünün dirilmesi,
Hicr -22: Yüklü rüzgarların gönderilmesi, yukarıdan su inmesi,
Muminun -18: Yeryüzüne su inmesi, yeryüzünün dirilmesi,
Nur -43: Bulutların sevki ve üst üste yığılması yağmur yağması,
Rum -48: Rüzgarın gönderilmesi, bulutların hareket etmesi, yayılması, yağmurun yağması,
Araf -57: Müjdeci rüzgarların gönderilmesi, rüzgarların bulutları yüklenmesi, gökten su indirip meyvelerin çıkartılması,
Furkan 48-49: Müjdeci rüzgarların gönderilmesi, ölü toprağın canlanması, hayvanların ve insanların canlanması,
Fatır -9: Rüzgarların gönderilmesi, bulutların hareket etmesi, ölü toprağın dirilmesi,
Yasin 33-34: Ölü toprağın diriltilmesi, yeryüzünde bahçeler ve pınarlar oluşturulması.
Yukarıda değindiğimiz gibi bu ayetlerde verilen bilgilerin tamamı sıradan bir insanın doğada olup bitenleri çıplak gözlerle izlemesi sonucunda elde edebileceği bilgileri içermektedir. Buradaki anlatılanlar yüzlerce yıl sonra ancak keşfedilebilecek bilgiler değildir. Rüzgarların herhangi bir şeyi uçurmasını, hareketli bulutlar olduğu zaman onlardan yağmur yağmasını ve yağan yağmurla, suyla beslendiği vakit toprakta ekinlerin biteceğini akıl etmek hiç de zor değildir. Bu yüzden geçmişte söylenmesi muhtemel sözleri alıp da bunları gelecekte keşfedilecek bilgilerin önceden haber verilmesi olarak değerlendirmek çok da doğru bir yaklaşım olmayacktır.
Erkek ve dişi bitkiler:
-Eski insanlar tıpkı kendilerinde olduğu gibi canlı olan hayvanlarda da üremenin gerçekleşmesi için dişi ve erkek olmak üzere iki cinsin olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden de canlıların ilk yaratıldıkları zamanda çift yaratılmış olması gerektiğini düşünmüşlerdi. Tabi ki bu ancak eski insanların yapabileceği türden basit bir ayrım ve genellemeydi. Çiftlerden oluştuğu düşünülen bu canlılar alemine ölüp tekrar dirildiğine inanılan ağaçların ve bitkilerin de dahil edilmiş olması büyük ihtimaldir. Kuranda insanlarla ilgili olarak kullanılan ezvacen yani çift, eş kelimesi bitki ve meyveler için de kullanılmıştır. Burada asıl sorulması gerekense; gerçekten de bitkiler de insanlar ve hayvanlar gibi dişi ve erkek olmak üzere iki ayrı sınıfa mı ayrılıyordu?
Bitkiler çiçekli ve çiçeksiz bitkiler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Çiçekli bitkilerden erkek ve dişi organı bir arada bulunduran bitkilere -bir evcikli- , erkek ve dişi organları ayrı bulunduran bitkilere de -iki evcikli- bitki denmektedir. Meşe, mısır, çam, kestane ve fındık bir evcikli, söğüt, antep fıstığı, kenevir ve kavak iki evcikli bitkilerdir. Görüldüğü gibi erkek ve dişi organı bir arada bulunduran bitkilerde çift değil tek bir yaratım mevcuttur.
Çiçeksiz bitkiler grubunu ise su yosunları, kara yosunları, ciğer otları, eğrelti otları ve at kuyrukları oluşturmaktadır. Bunların hemen hepsinde, küçük farklarla ayrılmış eşeyli ve eşeysiz üremenin birbirini takip ettiği metagenez ile üreme görülmektedir.
Bırakınız bitkileri insan dahil tüm canlıları sadece birbirlerinin eşinden oluşan, çift yapılı varlıklar olarak düşünmek doğru değildir. Erkek ve dişi her iki özelliği aynı anda taşıyabilen, bir dişiye gereksinim duymadan da üreyebilen canlılar bulunmaktadır. Bu yüzden Kurandaki gibi genel bir ayrım ancak dediğim gibi her canlıyı var eden bir tanrı tarafından değil ancak yeryüzünü sadece kendi çevresinde gördüğü sınırlı sayıdaki canlıdan ibaret sayan bir insan tarafından yapılabilirdi.
Birbirinden ayrılmış iki deniz:
-Furkan Suresi'nin 53. ayetinde iki denizden bahsedilerek bunlardan birisinin suyunun tatlı diğerininkinin ise tuzlu olduğu söylenmektedir. Burada en başta şunu belirtmek gerekir ki ayette geçen "bahreyn" kelimesi bizim şuan anladığımız şekildeki deniz anlamına gelecek diye bir şey yok. Bu kelime aynı zamanda nehir ve göl gibi suları içinde kullanılabilir.
Nitekim Fatır Suresi'nin 12. ayetinde de aynı kelime kullanılarak, denizlerden tuzsuz olanının suyunun içilebildiği diğerininkinin ise içilemediği söylenir. Bunlardan birinin suyu içilebildiğine göre bahreyn kelimesi ile kast edilenin bizim anladığımız şekildeki bir denizden çok bir nehri veya gölü işaret ettiği açıktır.
Herhangi bir insan kendi içtiği su ile bir deniz suyu arasındaki farkı çok iyi bilir. Deniz suyu içilemeyecek kadar tuzludur. Bu yüzden eski insanlar nehirlerde akan sularla denizlerdeki sular arasındaki tuzlu tuzsuz farkını çok iyi biliyorlardı. Tabi tek emin oldukları şey sadece iki su arasındaki tuzlu tuzsuz farkının olmasıydı, yoksa her ikisi de su olmasına rağmen bu farkın nereden kaynaklandığını bilmiyorlardı. Nehirlerin veya denizlerin nerde başlayıp nerde bittiğini, ne ölçüde büyük olduklarını bilmiyorlardı. Bu yüzden onlar da sebebini bilmedikleri bu farklılık karşısında düşünebilecekleri en basit şeyi düşündüler ve iki suyun arasında bir engel olduğuna inandılar.
Yoksa yeryüzünde tatlı ve tuzlu sularının birbirine karışmadığı, aralarında bir engelin bulunduğu iki deniz diye bir şey yoktur. Dünya’nın hiçbir yerinde aralarında "adeta bir duvar" varmışçasına birbirine karışmayan denizler bulunmaz. Dünyanın neresine giderseniz gidin tuzlu ve tuzsuz suyun bir araya geldiği vakit birbirlerine karıştığına tanık olursunuz.
Kazık gibi çakılmış dağlar:
-Nebe Suresi'nin 6. ve 7. ayetlerinde dağlardan sağlam kazıklar olarak bahsedilmektedir. Dağların hareketsiz ve göğe doğru sivrilerek yükselmiş olmaları onların adeta yere çakılmış birer kazık gibi düşünülmesine yol açmıştır. Ayetteki bu anlatım şekli bizlere dağlarda sarsıntı ve depremlerin olmayacağını değil çıplak gözle bakılan dağlara ilişkin basit bir benzetmenin yapıldığını göstermektedir.
Dr. Naik'in söylediği gibi dağların depremlerin oluşmasını engellemesi diye bir şey de söz konusu değildir. Bizzat dağların nedeni tektonik hareketler olup bu tektonik hareketler sonucunda depremler oluşmaktadır diyebiliriz. Japonya ve Suudi Arabistan’ı bu şekilde düşünebilirsiniz. Biri dağlık ve depremlerin çok olduğu bir ülke, diğeri ise dağlık değil ama deprem riski az olan bir ülkedir.
Eğer Kuran’ın bu hükmü genel kabul edilirse ve dağlar depremi önlüyorsa, bu durumda Japonya’da depremlerin olmaması veya Suudi Arabistan’da depremlerin olması gerekirdi. Ayrıca gerçekten de dağların depremleri engellemesi gibi bir şey olsaydı volkanik dağlarda görülen ve volkanik püskürmeler esnasında yaşanan depremlerin de hiç yaşanmaması gerekirdi.
fırsat bulduğumda videonun geri kalan kısmıyla da ilgili yazmaya devam edecem...
Bence yazmana hiç gerek yok bas baya saçmalamışsın bu yazdıkları eşşek bile inanmayacaktır. Fazla uğraşma İslamiyet güneş gibidir üfleyerek söndürülmez gündüz gibidir göz yummakla gece olmaz gözünü kapayan yalnız kendine gece yapar. Allah sana da hidayet nasip eylesin...
YanıtlaSilSayin Cihan Beyazdas Arkadas Güzel bir Özet Ellerine Saglik,
Silarkadaşın yazdıklarına bakmayın. sizin yazıyı okumanızı engellemeye çalışıyor. güneş gibi bir yazı vesselam.
SilArkadasim merhaba.ben ateist filan degilim sadece cevabini aramak istedigim sorularim var.1.neden kuranda kis mevsiminden hic behsedilmiyor?2.kuranda ismi gecen bitiki ve hayvanlar arabistanda bilinenn arap iklimine uygun bitki ve hayvanlardir?
Silunknoıwnm “Baksana, Allah bulutları sevk ediyor, sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunların arasından yağmur çıkıyor. Allah, gökteki dağlar büyüklüğündeki bulutlardan dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğini de ondan korur. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır!” (Nur, 24/43) bu kar ile ilgili dolu, bezelye tanesi büyüklüğünde buz parçalarının yağmur gibi yağmasına verilen isimdir.
SilUnknown kuran ilk o topluma indirildiği için onlara kolaylık olması açısındandır hemde Hz.Muhammed zamanında kendisinin kervanlarla sık sık Mekke dışına ticaret amacıyla çıkıp, değişik coğrafyalara seyahat ettiği bilinmektedir. Eğer Kuran’da Arap coğrafyasında bilinmeyen hayvan ve bitki isimleri geçseydi, bu durum Peygamberin bu yerlerde gördüğü veye diğer tüccarlardan duyduğu bu isimleri Kuran’a haşa yazdığı, bu şekilde Araplar üzerinde bu bilgilerden kendisi için ayrıcalıklı bir yer edindiği iftirasına maruz kalacaktı. Bu bilgilerin ilk etapta tebliğ ettiği Araplar arasında da kafa karışıklığına neden olacağı açıktır…
SilKuran’da Arap coğrafyasında olmayan hayvan ve bitki isimlerinin geçmemesi değil bunların yazılmış olması çelişki ve makul bir sorunun konusu olurdu. Onun için bu soru yalnızca kafa karışıklığına yol açmaya yönelik , dayanaktan uzak ve mantıksız bir sorudur. Allah’ın vayh ettiği Kitapta asla çelişki olmaz.
Eğer Kuran’da tam tersi olsaydı, samimiyetten uzak bu soruyu soran kişiler 1400 sene öncesinde Arabistan’da insanlar kavun , karpuz gibi yiyecekleri, balina veya penguen gibi hayvanları nereden bilsin. Kuran’da hem o dönemde hem de sonraki dönemlerde tüm insanlar tarafından bilinecek hayvanların örnek verilmesi gerekmez miydi? diye soracaklarına emin olabilirsiniz.
asıl bu makaleyi yazan Kur'an'daki kelimelerin anlamını istediği gibi kullanmış. ama dr zakir gibi insanlar sizin dalaveralarınızı ortaya çıkartıyor...
YanıtlaSilCahillik saçan muhafazakar halk yerine, düşünen bir ateist toplum yeğleriz. Allah yok ise, Kuran da bir insan tarafından yazılmıştır. okey? O halde Kuran'daki Onu uydurdu' mu diyorlar? Yünus 38; De ki: 'Doğru sözlüler iseniz, buna benzer bir sure getirin ve ALLAH'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın.'o halde Allah size apaçık bir hodrimeydan veriyor o zaman ünlü fizikçi, matematikçi ve edebiyatçıları alın da bir Kuran yazın bizde ateist olalım?
SilBlog konularını takip ettiğiniz için teşekkür ederim. Bundan sonraki yayınlayacağım özellikle eski "Mısır" inançları ile bağlantılı konu başlıkları eminim daha fazla ilginizi çekecektir. Gözlerinizdeki perdenin kalkmasını istiyorsanız takipte kalın.
YanıtlaSilMerhaba arkadaşım, eski mısır inançları hakkında yazılar paylaşacağıni söylemişsin bakmadim fakat buyuk ihtimalle İslam ile benzerliklerini yazacaksin.Anladigim kadarıyla siz İslami 1400 yıl öncesinde inen bir din kabul ediyorsunuz bu yanlış bir tutum. İslam insanoğlu dünyada var olduğundan beri var olan bir din yani İslam dunyadaki ilk dindir fakat insanoğlunun bu dini değiştirmesi ile farklı dinler türemiştir. Hz. İsaya,hz. Musaya, Hz. Yusufa ve Hz. Ademe inen din birdi biz buna İslam diyoruz. Demek istediğim zaten bütün dinler islamdan turemedir bu perspektiften bakılınca eski mısır dinlerinde İslam uygulamalarının bulunması gayet normal birşey ki mısır toplumuna bir çok peygamber gelmiştir. Demek istediğim İslam diğer dinlerden bazı uygulamalari almamıştır islamda var olan uygulamalar başkaları tarafından değiştirilip farklı bir din anlayışı ortaya çıkarmıştır. Lütfen İslami ele alırken tüm insanlık tarihini göz önünde bulundurunuz..
SilBlok sahibi kardeşime...
YanıtlaSildostum benim senin düşüncende olan arkadaşlarım var ve onlarlada böyle konuları karşılıklı konuşuyoruz..
ben'de sizin gibi araştırmayı seven ve hiç bir şeye körü körüne bağlanmayan biriyim...
Arkadaşlarıma sorduğum soruya açık bir cevap alamıyorum belki sen güzel bir cevap verebilirsin..
dediğiniz gibi bütün kitaplar uydurma olsa..
bütün peygamberler zamanlarındaki en uyanık ve zeki adamlar olsa ve kendi kavimlerini ikna etseler...
ve ALLAH olmasa...
insanlık nasıl var oldu..
mesela.. bir tavuk.. Bir karınca.. Nasıl var oldu...
Doğadaki herşey nasıl oluyorda hep insanin yapısına uygun var olmuş..
niye kış geldiğinde c vitamini bol meyveler..
yaz geldiğinde suyu bol meyveler oluşuyor...
doğa insanın ihtiyacını nereden biliyor..?
niye tüm canlılar arasında mükemmel bir uyum var..
(insanın sonradan el atıp bozmadığı yerlerde)
Bu kadar kompleks oluşum benim aklımın yetmediği bir şekilde oluşmuş..
bu zamana kadar bilimin bizi getirdiği yer belki getireceği yerin çok daha gerisinde..
bizim ömrümüz son noktayı göremiyecek ve çoğu soruya cevap alamadan olüp gideceğiz...
peki öldükten sonra ne olacak..
yok mu olacağız.?
biz ALLAH var mi yok mu diye çekişirken
ölürsek ve...
YOK SANDIĞIMIZ AZRAİL'İ KARŞIMIZDA GÖRÜRSEK
HERŞEY İÇİN ÇOK GEÇ KALMIŞ OLMAZMIYİZ..
Selamun Aleykum bu yazdıklarından dolayı Allah razı olsun eğer mümkün ise seninle görüşmek istiyorum lütfen cevap ver bana
Silsorularınıza kısaca cevap vermeye çalışayım. gerçek şu ki insanlığın nasıl olduğunu her iki tarafta aslında bilmiyor, inananlar kutsal kitaplar üzerinden öyle olduğuna inanıyor, bilimse teoriler üzerinden bazı olabilecekleri iddia ediyor. yani canlılığın, evrenin kökeni varoluş koşulları bilinmiyor. gerçek olan şey bilinmezlik. soru şu, ortada böylesi bir bilinmezlik olması demek illa üstün bir tanrının var olacağı anlamına mı gelir.? gelmez eğer bir ihtimal tanrının olması ise geride kalan sayısız ihtimal böylesi bir tanrının dışında farklı bir sebebin olabileceği anlamına da gelebilir.
YanıtlaSilherşey insanlık için uyumlu değil, şu anın oluşabilmesi için süresini bilmediğimiz bir geçmiş yaşandı. şu an bu geçen sürenin bir sonucudur, geçmişte uyumsuzluklar elendiği için bu uyum dediğin sonuç var olmuştur.
bu süreç farklı yaşansaydı kesin herşey daha uyumsuz mu olacaktı? uyumsuz olacaktı diyemezsin, ancak şu ankine kıyasla uyumsuz olurdu diyebilirsin. bu ikisi farklı şeydir. insan kendisi de bu sürecin bir ürünü olarak içinde bulunduğu sonucu olmazsa olmaz en iyi en uyumlu tek sonuçmuş gibi görmesi bir yanılsamadır. insanın elinde bu sürecin farklı bütün koşullarda kesin daha uyumsuz daha kötü olacağına dair bir delili, imkanı olmadığı için şu anı dışardan bir elin dokunduğu mucizevi bir yaratılış olarak görmesi doğru olmayacaktır.
evrenin saatine ait ölçü birimini bilmiyoruz, onun zaman dilimini bilmiyoruz, bilmediğimiz bir zaman diliminin hangi ihtimalleri doğurabileceğini bilemeyeceğimiz için bu dünya ve canlılar ait tüm varoluş şaşırtıcı olmaktan çıkar. olup biten ve gelinen nokta şaşırtıcı değil bir zorunluluktur. bu zorunluluk ölümcül olan canlılar ve bizler için acıyı kaçınılmaz kılar, acı kaçınılmaz olduğu için de insan sahip olamadığı ama olmasını istediği tanrıları yaratır, bilmemek acıtır, biliyormuş gibi yapmak, inanmak yatıştırır.
çevrede olup bitenleri sadece bir uyumun göstergesi olarak görmek eksik bir bakış açısıdır, bu bakış kırıntılara arda kalanlara hapsolup resmin tamamını görememektir. şu anki canlılar arasında bir uyum var, olmasaydı zaten bu uyum doğmazdı. peki bu uyumun ardında yatan tarih arasında silinip gitmiş olan kaç tane uyumsuzluk var? geriye bir tek güçlü olan uyumlu olan kalıyor diye herşey başından sonuna üçüncü bir kişiye ait bir müdalenin sonucudur diye düşünmek ne kadar doğru olabilir?
sadece çevrende değil dünyada olup bitenlere bak, bu hayatın olması gerektiği kadar tesadüf bir şekilde zaten yaşanmakta olduğunu görürsün. öldükten sonra azraili görmek hiçbirşeyi değiştirmez, ben insan aklına ve vicdanına uygun bir şekilde yaşamışsam eğer ve buna rağmen yakılacaksam o tanrı zaten iyiliğn bir tanrısı değildir demek. insan kendinden emin olduğu sürece korkacak hiçbirşey yok, ölüm sonrasının bilinmezliği isyan edilip masallar uydurulması gereken bir gerçek değil kabul edilip bu yaşanılan hayata hak ettiği değeri vermek için gereklidir. insanın doğmadan önceki sonsuz yokluk diyarına öldükten sonra göç edecek olması adeta yuvaya geri dönüş olarak da görülebilir.
Süresini bilmediğin bir geçmiş yaşandıysa nasıl oluyorda kainatın milyarlarca yıl önce oluştuğunu biliyorsun bilime dayanarak. Bilim insanların ve bu kainatın içindekilerle ilgili mantıklı bir varoluş açıklaması yapıncaya kadar ALLAH ın varlığına ve bizi yarattığına ve nasıl yarattığı ile ilgili ayetlere şüphesiz inanmaya devam edecez inşallah. Yanıtlarken bile çelişkilisin tutarlı bir cevap yok sadece bilimin öğretilerini savunuyorsun ama oda belirsiz. Öldükten sonra cehenneme gidersen şayet yakılacaksan şayet buda ALLAH ın adaletsizliğinden değildir senin hür iradenle O'na itaatsizliğinden ve teslim olmayışından olur. Adaletinden şüphemiz yok ama merhametini istiyorsan O'na teslim olup merhametinden dileyeceksin. Bir başkasından değil sadece ALLAH'tan....
SilDostum beni aydınlatmaya çalıştığın için teşekkürler..
YanıtlaSilAma tam olarak cevap alamadım sorudugum soruya..
Belki tam olarak anlayamadım söylemeye çalıştıklarını..
''Süresini bilmediğimiz bir geçmiş yaşandı ve geçmişte uyumsuzluklar elendi'' demişsin... Bu da bir tez değilmi..? ?
Geçmişte olanları iki tarafında bilmediğini söylemiştin yazının başında... Ayrıca o teze göre canlılar çevresel faktörlere göre başkalaşmiş ve uzun süreler sonunda yaşadıkları ortama uyum sağlamışlar.. Tabi bu ispatlanmamiş bir tez..
Benim sana sorduğum doğa nasıl oluyor'da tam'da canlıların gereksinim duyduklarını gereken zamanda üretiyor..
Yani portakal mandalina elma vs.. ağacı nasıl oluyorda insanın kış geldiğinde bol bol 'C' vitamini ihtiyacı olacağını biliyor ve kışın veriyor meyvesini..
Karpuz kavun çilek vs.. Nasıl oluyor'da yaz geldiğinde bol bol suya ve şeker'e ihtiyacı olduğunu biliyor insan'in da yazın sıcağında kupkuru topraktan şu ve şeker deposu olarak çıkıyor...
Niye tavuklar hergün yumurtlayabilecek şekilde var olmuşlar ki.. O kadar yavruya ihtiyaçları olmadığı halde ve niye uçan bir kuş değiller.? İnsanlar kolaylıkla bakabilsinler diye mi..
Yada bir inek niye günlük 15 - 20 litre süt verir ki.?
Doğa'da hiçbir memeli doğum yapmadan süt vermezken.? Doğum yaptığında kendi yavrusuna yetecek kadarı kafi iken.? İnegin, ne derdi var ki bu kadar çok sütü her gün veriyor.?
Yoksa insanı beslemekmi istiyor.?
İneğin, tavuğun, karpuzun, portakalın ne zoru var ki insanın ihtiyaçları için hemde aralarında hiç bir bağ ve zorunluluk olmadığı halde uyumlu olmayı seçmişler.?
Bir zürafanin boynunun uzun olmasını yüksek ağaçların yapraklarına ulaşabilmek için devamlı yukarılara uzanmasinin bir sonucu olduğunu söyleyen tez biraz inandırıcı olabilir....
Ama bize hiç bir ihtiyacı olmayan, bizimle yaşamak gibi bir zorunluluğu bulunmayan doğadaki sayısız varlık nasıl olmuşta hep bizim ihtiyaclarimiza cevap vermiş.
Bizim yaşamimiz için gerekli olanı gerekli olduğu zamanda sunmuş önümüze.?
''olması gerektiği kadar tesadüf bir şekilde yaşıyoruz'' demişsin ya... Bence çevremize ön yargısız, bu zamana kadar kafamıza doldurduğumuz sayısız 'alıntı fikir ve düşünceler' den arınarak. Samimi ve yalın bir bakış ile bakarsak hiç bir şeyin tesadüfen olamayacağını görürüz gibi geliyor bana...
Son metninde dediğiniz gibi tesadüfen değildir hiçbiri.Bizi tanıyan bilen biri vardır demek ki. Şu kainatta İnsanların önüne altın tepside sunulmuş bunca meyve ve gıdalara ihtiyacımız olan insanın her zerresini bilen tek bir kişi vardır oda Allah tır.Sonsuz ilmi ve kudreti yeri göğü sarmıştır.suya havaya meyve ve gıdalara kadar ihtiyacımız olan herşeyi düşünen Allah tır.başka birşey düşünebilir misiniz
SilBir de şu sözüne katılmıyorum...
YanıtlaSil''insan aklına vicdanına uygun bir şekilde yaşamışsa ve buna rağmen yapılacaksa...''
Tarih'i araştıran ve bilen bir insan olarak bunu söylemen garip geldi bana...
Sende tarihte olanları biliyorsun...
İnsanlar yaşadıkları zaman'a, mekan'a ve topluma göre farklı insanı, ahlaki, vicdani, ve kültürel anlayislar içerisine girerler...
Daha açık bir ifade ile bazı zaman ve toplumlarda çok normal karşılanan, ahlaki ve vicdani kurallara uyan davranışlar... Başka zaman ve mekanlarda gayri ahlaki bulunmuş ve anormal karşılanmıştir...
İnsanlar bulundukları toplumun değerlerini ahlaki olarak benimseyebilirler.? Ancak aynı zamanda başka bir toplumda bu gayri ahlaki olabilir...
Bu yüzdendir ki insanın kendi aklına ve vicdanına uygun bir şekilde yaşaması demek, mutlak anlamda ahlaklı olduğu ve vicdani davrandığı anlamına gelmez...
BEN KİMSENİN DÜŞÜNCELERİNE ve DAYATMALARİNA KÖRÜ KÖRÜNE BAĞLANMAYAN BİRİYİM DOSTUM...
Kendi ailem bile olsa... En güvendiği ve düşüncelerine saygı gösterdiğim büyüğüm bile olsa SORGULARIM...
Ahlaki ve vicdani değerler toplumdan topluma ne kadar değişirse değişsin MÜSLÜMANLARIN kitaplarındaki kuralların mantıklı bir açıklamasını buldum hep kafamda...
Hep şöyle bir karşılaştırma yaptım hayatım boyunca...
Fikirlerde söylenen bütün her şeyin yaşandığı bir köy olsa... O köyde yaşam nasıl olurdu.? Hangisinde daha mutlu daha düzenli bir hayat yaşanırdi..?
''bilmemek acıtır, biliyormuş gibi yapmak inanmak yetiştirir'' demişsin ya...
Bir kere gelmişsen bu dünyaya ve başka bir yaşam yoksa.?
Seninde dediğin gibi ''insan doğmadan önceki yokluk diyarına öldükten sonrada adeta yuvaya dönüş olarakta görebileceğimiz'' bir dönüş ile dönüyorsa...
(ki tüm dinlerde TANRI'DAN GELİR TANRI'YA DÖNER insan.... Sen sadece TANRI kelimesi yerine YOKLUK kelimesini kullanmışsin bu söyleminde...)
NİYE KENDİ KENDİMİZİ BİLİNMEZLİKLERE SÜRÜKLEYİP MUTSUZ OLALIM VE KORKAKLİM Kİ..
Her şeyin cevabını YARATILIŞ ile açıklamak ...
Kimseden yardım görebileceğimiz bir zamanda
Herşeyin sahibi olan ve her şeye gücü yeten bir ilahtan yardım isteyerek...
Yaptığımız iyiliklerin, gördüğümüz zulümlerin sonunda bir gün CENNET'E gideceğimize inanarak...
Mutlu olmak... Huzurlu olmak... Pozitif olmak varken
Niye kendi kendimizi bilinmez ve karanlık bir yola sokalim ki..?
Ben MÜSLÜMANLARIN...
''HER IŞTE BİR HAYIR VARDIR''
Anlayışına bayılıyorum...
Her durumda kendilerini mutlu edecekleri bir anlayış...
Ben ne zaman biteceği belli olmayan hayatımı kendimi BİLİNMEZLİKLER içerisine sokarak acı verici ve ürkütücü bir hale getirmektense, tüm zorlukların sonunda ileride çok güzel ve sonsuz bir hayatın beni beklediğini düşünerek... (hatta kendimi buna inandırarak) MUTLU OLMAYI VE KAFAMDAKİ BÜTÜN SORULARI YARATILIŞ ile açıklamayı çok daha mantıklı buluyorum...
İnsanların dünyasında bir ilah var veya yok....
Eğer varsa sonsuz bir azap beni bekliyor düşüncesi kafamı kemirip duracaksa ve bu benim mutluluğumu bozacaksa... Yok demek büyük bir saçmalık...
Var olduğuna inanmak bana hiç bir şey kaybettirmez... Beni hiç bir konuda kötü ve ahlaksız yapmaz..... Aksine daha ahlaklı ve vicdanlı yapar... Küçük bir karınca'yi bile incitmeyen bir insan olurum... Her gün yaptığım iyi veya kötü şeylerin muhasebesini yaparsam ne kaybederim ki.? Bu sadece iyiliğimi arttırır...
''YOKLUKTAN GELİP YOKLUGA GİDECEĞİNE İNANMAKTANSA...''
''''ALLAH'TAN GELİP ALLAH'A GİDECEĞİNE İNANMAK HER AÇIDAN ÇOK DAHA MUTLU EDER İNSANI''''
Yazdıklarının çoğu bana mantıklı geldi ama kafama takılan bir şey var.İnsanlığın dünyasında bir ilah var ya da yok ,var olduğuna inanmak bana bir şey kaybettirmez,tüm soruları yaratılış ile açıklamak daha kolay demişsin.Peki sadece açıklamak daha kolay diye mi ya da bir tanrının var olduğuna inanmak bana bir şey kaybettirmez diye mi tanrının varlığına inanmalıyım? Hayatımı ya da vicdanımı rahatlatmak,kendimi mutlu etmek için tanrının varlığına inanmak yeterince dogru mu?Tanrı beni ,İslam 'ı kendimi rahatlamak için mutlu etmek için mi yarattım? Evet belki dolaylı yoldan Tanrı ya inanmak beni mutlu eder ama bu yokluk yerine Tanrı ya inanmak için yeterli bir sebep değil. Ben Tanrı ya inanıyorum .Sadece bu açıklaman bana eksik geldi.Yani sırf kendimizi bilinmezliklere sürükleyip mutsuz olmayalım diye Tanrı nin var olduğuna inanmak yeterli bir cevap mı?
SilBir kan pıhtısından oluşup bugüne gelebilmenden daha bûyük bir mucize arama.
Silİnsanoğlu Elbetteki bir görev için geldi bu dünyaya.
Yaşam için allahın göndermiş olduğu kitabında yasaklar senin zararına helaller ise senin faydana olduktan sonra allahın anayasasına uygun yaşamak senin ne zararına...
Oysaki gerçekten inanmak erdirirken huzura ve sonrasında ebedi mükafatına...
Ve şimdi sorarım sana;
Ya cehennem varsa!!!
Latif bey söylediğinize ek olarak kan pıhtısından (aleka) yaratıldığımızın kanıtı olarak civcivin nasıl oluştuğu ile ilgili videolar var inanmayanlar için söylüyorum izleyin internette belki size bi faydası olur. İnsanda anne yumurtalığında böyle oluşuyor. Buda kanıtlamıyorsa GERÇEĞİ daha bir çok örnek var. Ama hazreti Musa nın ALLAH ın emriyle kızıl denizini bile yarmasını görmeyen israil oğulları gibi zihniyete bu örnekler çok birşey farkettirmez malesef. 1400 yıl önce yaradılışımızı söyleyen kitaba da tesadüftür derler... her önüne gelenle düşüp kalkmak varken her türlü dünyevi zevki yaşamak varken neden inansınlarki...
SilDostum telefonumdan t9. İle yazdığım için bazı kelimeler yanlış olmuş... Kontrol etmeden gönderdiğim için kusura bakma... Düzeltiyorum...
YanıtlaSilİlk cümlede yakılacaksa yerine yapılacaksa yazmışim
Senin sözünde ki yatıştırır yerine yetiştirir yazmışim
Korkalim ki yerine korkaklım ki yazmışim
Kimseden yardım göremeyeceğimiz yerine. görebileceğimiz yazmışim...
...
Sözün özü ben bir şekilde mutlu olmanın ve Her türlü sorunu aşmanın inanmakla mümkün olabileceğine inanıyorum... İster sizin dediğiniz gibi bu kafamda uydurmuş olduğum bir şey olsun... İster insanlık var olduğundan beri varlığının delilini her yerde gösteren her şeyin sahibi bir ilah olsun... Netice de önemli olan benim kendime ve çevreme faydalı olmam... Kimseye zarar vermeden yaşamam ve mutlu olmam...
İNSAALLAH SENDE BEN'DE TÜM İNSANLAR'DA GERÇEK MUTLULUĞU YAŞARIZ DOSTUM...
çevreye ve koşullara uyum sağlamayan canlı hayata eskisi kadar kolay tutunamaz... eskisi gibi uzun süre yaşayabilmesi için ya koşulların değişip eskisi gibi olması gerekir ya da sahip olduğu kabiliyetlerin, imkanların değişmesi gerekir. bu tez olmanın ötesinde bizim de bizzat yaşayarak öğrenebileceğimiz basit bir gerçektir.
YanıtlaSilkarpuz, elma, tavuk, inek... bunları neden insanın var olması için gerekli hava, su gibi olmazsa olmaz şeylermiş gibi düşünüyorsun? gören limon sanki sırf insan için c vitamini veriyor, tavuk sırf insan için yumurtluyor, inek sırf insan için süt veriyor sanır. Yani bir ineğin her gün yeniden süt üretmesi sakına vücudundaki sütün bir gün öncesinden sağılıyor olmasından kaynaklanmıyor olmasın?
Acaba bunlar sırf insanlar için mi var oldu yoksa insan tarih boyunca var olan sayısız bu canlı çeşitliliği içerisinden kendisine uyan ve kolay olanını mı seçti?
insan diğer canlılar gibi var olduğu sürece kendisine faydalı olan şeyi kullanmayı denemiştir, yani insan grip olunca önünde limona ağacı birden bitivermemiştir, ya da canı süt, omlet çekti diye bir anda tüm inekler süt üretmeye, tavuklar yumurtlamaya başlamamıştır. Tüm bunlar insandan önce o canlının kendi soyuna has özelliklerdir. Tüm canlılar daha uzun süre hayatta var olabilmek için birbirlerinden faydalanırlar, yalnız bu ilişkide fayda olduğu gibi zarar da söz konusu olabilir, yani limonda c vitamini var diye o insan için yaratılmıştı da mantarda zehir olunca insan için yaratılmamış mı oluyordu? faydası olanlar ve zararı olanlar… bunlar bu canlı çeşitliliğinin olağan sonuçları değil miydi? ortada artısı ve eksisiyle böylesi bir çeşitlilik varsa neden sadece bu çeşitliliğin çok küçük bir kısmına takıl kalıp ve sadece olaya “faydalı” tarafından bakıp bunların illa insan için yaratılmış olduğunu düşünüyorsun? bunca bitki ve hayvan çeşitliliğinin içinden elbette insanın faydalanmış olduğu meyveler ve hayvanlar olacak, bu olağan bir sonuçtur. Sorgulamanı takdir ediyorum ancak bu örneklerin biraz basit kaçmıyor mu sence?
Herseyin bir karşılığı vardır dogadahzehir panzehir gibi.Kisaca insan yasami icin degil biraz daha acarsak dogada hersey hersey icindir.Fakat panzehir nasil zehir icin var ise besinler de canlilar icin vardir.Simdi besinler olmasaydi da sadece canlilar olsaydi.Dediniz ya kendilerine yarayacaklari deneyip secmis insanlar.Besinler olmasaydi zaten var olamazdik.Acliktan canlilar ölürdü.Demekki;Tabiattaki sistem tamamen canlilarin hayatlarini idame ettirebilmesi icin tasarlanmis kusursuz bir duzendir.ki bu kadar kusursuz bir sistemin icindeki;cuk oturmus diye tabir ettigimiz mucizelerin hepsinin bir tesaduf olmadigini anlamamiz zor olmasa gerek.
Silinsan aklı ve vicdanı mevzusuna değinecek olursak, bu sözü söylerken tabi neyi kastetmiş olduğum önemli. Burada anlatmak istediğim akıl ve vicdan, toplumdan topluma zamandan zaman değişen ahlak kuralları veya gelenek ve görenekler değil. Tüm ahlak kurallarının ortak paydası olan "başka canlılara zarar vermeden iyi" olabilme, bir başka deyişle "yaşamdaki acıyı azaltıp onu daha yaşanılır kılma" arzusudur. illa “ahlak kurallarını ancak kutsal kitaplar belirleyebilir” diye kural mı olmalı? “diğer canlılara yardım edip ve zarar vermeden” bir hayatı yaşayabilmek için ne göklerden fetva almaya ne de fazla zeki olmaya gerek vardır. Bu yüzden Tevrat, incil, kuran… bunlar adem ve havva’nın cennetten kovulma masalı ile insanın kendinse olan inancını kırdığı için zararlı kitaplardır. Boşuna dememişlerdir, şeytanı kendinden kovmak mı istiyorsun, işe ilkin tanrıyı def etmekle başla.
YanıtlaSilSen de en genel yanılgıya kapılıp inanmamayı ahlaksızlık, bilmemeyi mutsuzluk olarak görmektesin. Bunun neden böyle olduğunu daha önceki mesajımda açıklamıştım. Ben bilmemeyi mutsuzluk olarak görmüyorum, her canlının sınırları var, insanın da onun aklının da sınırları bulunmakta, bu sınır düzeyi bugün bu aşamadaydı bin yıl önce bundan on adım daha gerideydi, yarın da muhtemelen şuankinden daha ileri bir düzeyde olacak. Kısacası bizler var olduğumuz çağ itibariyle bu sürecin ortasında yer almaktayız. Biz bir sürecin halkalarıyız. insan ilkin kendi sınırlarını ve yerini bilmeli, bu bilirse sahip olduğu şeyin kıymetini de daha iyi anlıyor. bu yüzden benim için yaşadığım hayat soluduğum hava vazgeçilmez bir değerdedir. gereksiz tasalar, saçma inanışlar ve korkular bunlara harcayacak bir saniyem dahi yok. dinlerin eskilerden kalma masallar olduğunu anlayabilmek çok ama çok kolay, insan yeter ki biraz daha cesurca sorgulayabilsin. bunu gördükten sonra yalana kanıp sonradan mutluluğu bulmaktansa şansımı gerçeği kabullenip mutluluğu burada yaratmaktan yana kullanmayı denerim.
son olarak gerçek mutluluğu yaşama konusunda seninle aynı umudu taşımakta olduğumu da belirtmek isterim.
Demişsin ya hani ;
Sil"Dinlerin eskilerden kalma masallar olduğunu"
Kardeşim şunuda unutmaki 1400 yıl önce indirilen Kur'an da şöyle yazıyor;
Hakkı yalan sayanların o gün, vay hallerine!
Hesap vermeyi yalan sayanların vay hallerine!
Buna "yalan" diyenler, ancak zalimler, azgınlar, günaha dadananlardır.Kendilerine ayetlerimiz okunduğunda:"Bunlar, eski devirde yaşamış insanların masalları!diyenlerdir.Hayır! Gerçek öyle değil! Onların yapageldikleri kötü işler, gitgide kalplerini paslandırmıştır. (onun için âhireti inkâr ederler.)
dr zakir ve onun gibi düşünenler(ben de onun gibi düşünüyorum) bu açıklamaları yaparken karşılığında mükafat verileceğine inanıyorlar ve diğer insanların da onlar gibi düşündüklerinde kurtulacaklarına inandıkları için büyük bir efor sarfediyorlar,şimdi sizin böyle bir inancınız yok siz bu eforu niye sarfediyorsunuz?mesela bu siteyi niye kurdunuz?bu kadar uzun açıklamaları hem de araştırma yaparak niye yaptınız?inancınıza göre insanların inançlı olup olmamalarının Onlara hiçbir faydası ve zararı yok öyleyse neden inançsız olmaları için büyük bir çaba .içindesiniz? YOKSA SİZE MÜKAFAT VERENLER Mİ VAR?
YanıtlaSilsitenin kurulma sebebi çok basit kafanızda sorular varsa bunlara cevaplar arayıp bulmaya çalışırsınız, bulduğunuz cevaplar ve yorumları da bir arşiv ve hafıza kaydını oluşturmak adına blog sayfası açarsınız. ortada sizin de taraf olduğunuz bir din iddiası var, iddia varsa onun doğruluğu sadece kendi sözleriyle teyit edilmez, bir iddia ne denli kesinse o kadar çok soruya muhattap olmak zorunda kalır. bu sorular karşısında vereceği cevaplar inandırıcılığı için olmazsa olmazlardır. bu yüzden dinle ilgili soruların, yazıların, sitelerin varlığından çok ele alınan konuların ne düzeyde tatmin edici bir şekilde cevaplandırılıp cevaplandırılmadığına kafa yormanızı isterim. çünkü soruları sormaktan dolayı bizleri suçlu, anlamsız görmek bir bahane bulmak adına işin en kolay tarafı, mesele benim gözümde ithamlarınız değil cevaplarınız olabilir ancak.
SilMalesef mantıklı bir cevabın yok o yuzden bence kapa bu siteyi daha bilgili ateistlerden yardım al yada. Her konuda bilgi sahibi ol bi kaç konuda bilgi sahibi olmaklada ateist olunmaz. Çelişkide bırakır durursun. Birşeyi inkar ediyorsan önce inkar ettiğini iyice araştır. Doktor zakiri eleştirirken onun kadar bilgi sahabi olda konuş. Git bi konferansına karşısında konuş ve videoyu burda yayınla onu sus pus edersen şayet söz sana inanacaz.
SilSizin gerçeği bulmak için tarafsız, objektif sorular sorduğunuzu ve bu siteyide bu sebeple açmış olduğunuzun en ufak bir emaresini görseydim elbette sizi bildiğim gerçeğe ulaştırmak için elimden gelen herşeyi yapardim ama gördüğüm kadarıyla siz zaten aklınızca kesin bir yargıya varmışsınız. ve inancınıza göre insanların inanıp inanmamasının onlara hiçbir fayda ve zararı yok hal böyleyken neden insanların inanmamaları için çaba gösteriyorsunuz? sorduğum soru bu ve siz buna cevap vermemişsiniz. burası soru sorulmak için kurulmuşsa benim soru sormamı neden bir itham olarak değerlendiriyorsunuz?
YanıtlaSilBAKIN ŞU CÜMLENİZ: sitenin kurulma sebebi çok basit kafanızda sorular varsa bunlara cevaplar arayıp bulmaya çalışırsınız, bulduğunuz cevaplar ve yorumları da bir arşiv ve hafıza kaydını oluşturmak adına blog sayfası açarsınız.SİTENİN FALİYETLERİNİ ANLATIYOR BEN İSE BAŞKA BİRŞEY SORUYORUM BU FALİYETLERİ İNSANLARIN HİZMETİNE VERMEYE SİZİ İTEN NE? MESELA:BEN BURAYA YORUM YAZARKEN ALLAH (C.C)IN BANA SEVAP VERECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM
YanıtlaSilooooo!!!! böyle haftada bir cevap yazarsanııııız! amacınıza zor ulaşırsınız.
YanıtlaSil''-Aygıt gibi çevrede sayısız örneği bulunan ve sınırları bilinen bir şeyin evren gibi eşsiz ve sınırları keşfedilmemiş olan bir şeyin örneği olarak kullanılması kişide bir yanılgı yaratacaktır. Eğer bir ateistin karşısına bir şey çıkartılacaksa ve o şeyin aygıt olduğu biliniyorsa tabi ki o kişi bunun bir mucidinin olduğunu düşünecektir. Bunu söylemesi gayet doğaldır çünkü bu zamana kadar mucidi olmayan bir aygıtla daha karşılaşmamıştır.'' bu metin sizden alıntı olup son cümleler size aittir.ateistin o zamana kadar mucidinin olmadığı bir şeyle karşılaşmadığını söylüyorsunuz ÖYLEYSE KOSKOCA EVRENİN YAPICISI,MUCİDİ, YARATANI OLMADIĞINI NASIL İDDİA EDİYORSUNUZ.SİZ KENDİNİZLE ÇELİŞTİNİZ.YANİ SİZ DAHİ HENÜZ GERÇEĞİ BULAMAMIŞKEN BAŞKALARINA ANLATMAYINIZ.SİZE GERÇEKLERİ BULACAĞINIZ KAYNAĞI SÖYLEYEYİM BU EVRENİN MUCİDİ YÜCE ALLAH'IN KİTABI KUR'ANI KERİM.
YanıtlaSilya harbiden aklınızı çalıştıramıyormusunuz inanmanın ne zararı var size.... gerçekler hergün daha belirgin oluyor siz halen neyi diretiyorsunuz anlamıyorum....
YanıtlaSilbu kadar gerçeğe kayıtsız kalmak tam ama tam bir gerizekalılık örneğidir.....
ateistler ve başka din mensupları biz sizinle uğraşmazken neden bizimle uğraşıyorsunuz ????? ne çıkarınız var.. amacınız ne ??? doğrular sizi üzüyor mu rahatsız mı ediyor.....
lütfen islamla uğraşmayın biz sizi istemiyoruz sizi tanımıyoruz günlük işlerinizle hayatınızı geçirmeye çalışın neden islama iftira atıyorsunuz ki....???
Arkadaş müslüman olmuş Elhamdulillah :)
YanıtlaSilZakir naik kaynaklarla konuşuyor ve kendi yorumlarını çok geri planda tutuyor çünkü inandığı şeyi benimsiyor ve o hakikat üzerine başka bir hakikat olmadığına iman ediyor ve biz buna teslimiyet diyoruz.. Sizin yorumlarınıza gelince bir bölümüne değinmek istiyorum.. Gılgamış destanından örnek vermişsiniz.. Kurandan önce başka bir kitap indirilmedi mi ve ya Allah(c.c.) hakikati insanlara anlatması için başka elçiler göndermedi mi? Hakikat ilk insanda da aynıydı şimdi de aynı.. Tabi sizin gibi bunu saptıran ve çelişkilerinden sıyrılmaya çalışıp kendi çelişkilerini salt doğru kabul eden ve hakikat gibi büyük bir iradeye karşı koymaya çalışan kişileri tenzih ederim.. Kur'anda Allah'ın nurunun üfleyerek söndürülemeyeceğinden ve sizin gibi çelişkilerini kendisine doğru kabul ettirmek için aklına ve nefsine zulmeden kişilerin de kalplerinin mühürlenmiş olduğundan bahsediyor.. Yine bilemem biz Allah'ın rahmetinin büyüklüğüne iman etmiş kişiler olarak, hakikati görmek için sizin aklınızı değil de aklınızın ve vicdanınızın sizi yönlendireceği yere sürüklemesini diliyor ve Rabbimizin size hidayet vermesini diliyoruz.. İlk elçinin yaptığı da buydu son elçinin yaptığı da bize de bunu yapmak düşer..
YanıtlaSilAmiiiiiinnnn
Siley aklı kıt beyinsiz arkadaşım ateist insan görmediği şeye mucidi var demez diyosun. gördüğün bu dünyanın mücidi kim. görüyosun açıkla yiyosa ? ateizm tanrıtanımaz felsefi bi akım ve ALLAH (c.c) da reddedersen dünya mucidsiz kalıyo sana göre gördüğün şeyin yaşadığın şeyin mucidini söylemiyosun ama sana göre bi ateist görmeden söylemez. sen görerekte söylemiyosun ? koca bi çelişkiden ezberci acınası zihniyetten başka bişey değilsiniz ALLAH 'ım affetsin sizleri..
YanıtlaSil" Dağların görevi depremleri önlemekse neden dağların sık olduğu bölgelerde daha fazla deprem oluyor ? "
YanıtlaSilCEVAP : " Hastanelerde bolca doktor var ve insanları iyileştirmek ana gayeleri,peki neden hastanelerde daha çok hasta oluyor ? "
Lütfen biraz düşünün...
Buna benzer birçok örnek verilebilir...
EY YARATICISINA İNANCI OLMAYAN ZAVALLI KÖR VE ACİZ MAHLUKAT GÖRMEZMİSİN KENDİ BEDENİNİ VE BEDENİNDEKİ MUCİZEVİ YARATILIŞI BIRAK ONU BuNU KAİNATI AŞAR O KONULAR SENİ KENDİ BENLİĞİNDEKİ MÜKEMMELLİĞE BİR BAK ORGANLARININ İŞLEYİŞİNE SİSTEMATİĞNE BİR BAK BUNU İLKOKUL KİTAPLARINDAKİ BİYOLOJİ DERSİNE BAKARAKTA ANLAYABİLİRSİN BU KUSURSUZ VE EŞSİZ YARATILIŞIN BİR YARATICISI OLDUĞNA YIL2014 HENÜZ BEYNİN YAPISI VE İŞLEVİNİ DAHA ÇÖZEMEDİLER ARAŞTIRMA YAP BÜTÜN BEYİN DOKTORLARI BU MÜKEMMELLİYET KARŞISINDA SUSARAK BUNUN BİR YARATICININ ESERİ OLDUĞNA KANAT GETİRMİŞLERDİR HAL BÖYLEYKEN SEN NEYİ İNKAR EDER DURURSUN HALA UFACIK BİR ÖRNEK:96:15 VE 16 AYETLERDE BAK NEDİYOR RABBİMİZ EGER O BU DAVRANIŞINDAN VAZ GEÇMEZ İSE AND OLSUN Kİ BİZ ONU PERÇEMİNDEN (ALNINDAN) O GÜNAHKAR VE YALANCI PERÇEMİNDEN (ALNINDAN)TUTUP CEHENNEME SÜRÜKLERİZ DİYOR ALLAH BU AYETTE NEDEN ALNINDAN DİYOR HİÇ DÜŞÜNDÜNMÜ EL KOL BACAK VARKEN? BİLİM DAHA YENİ ÇÖZDÜ ÇÖZEN ADAMDA MÜSLÜMAN OLDU ZATEN SEBEBİ İSE BİRDE BAKIYORLARKİ BEYNİN ÖN LOPU YANI ALNIN ARKASINDAKİ BEYİN BÖLÜMÜ İNSANIN KARAR VERME YETENEĞNİ KONTROL ETTİĞİ İÇİN ALLAH ORASINDAN TUTUP ATEŞE SÜRÜKLERİZ DİYOR DİĞER CEVAPLARINDA ZATEN SAÇMALAMIŞIN CVP VERMEYE GEREK YOK DENİZ OLAYINA GELİNCE ORDA AP AÇIK BİR YALANDA BULUN MUŞUN CEBEL İ TARIK BOĞAZINDA AKDENİZ İLE ATLANTİK OKYONUSUNUN BULUŞTUĞU NOKTADADIR GİDİP GÖREBİLİRSİN BEN ŞAHİT OLDUM VE BURAYI KEŞFETEN ZATTA MÜSLÜMAN OLDU BUNUDA ARAŞTIRABİLİRSİN 1400 YIL ÖNCE BEYNİN ÖN LOPUNUN KARAR VERDİĞİNİ VEDE DENİZİN O HALİNİ KİM BİLEBİLİRDİ BİR SU MENİDEN ET KEMİK KAN VE DÜŞÜNEN BİR VARLIK OLUŞUYO BU MUCİZEYİ NASIL ES GEÇERSİN SANA 100 LERCE MUCİZE SAYARIM AMA YERSİZ SEN ÖNCE KENDİ BENLİĞNİ ÇÖZ SONRA GEL TARTIŞMAYA SAYGILAR
YanıtlaSilGÜNÜMÜZDE ATAİST DE KALMADI ZATEN 2 KİŞİ BİZİM MAHALLEDEN 1 DE İŞ YERİNDEN VARDI ŞİMDİ 5 VAKİT NAMAZINDALAR DEDİKLERİ TEK ŞEY HUZUR İSLAMDA RABBİM BİZİ AFFET YIL 2014. BÜTÜN BİLİM ADAMLARI BİLE BİR YARATICININ OLDUĞNU KABUL EDERKEN SİZ HANGİ LEVELDESİNİZ DAHA
YanıtlaSilAYnen arkadaşım KURAN DA bu zamana kadar da zaten hiçbir çelişkili bir durum ile karşılaşılmamıştır bilim ile %/100 uyum içinde 2014 e kadar gelmiştir bu kitap eğerki ALLAH katından değilde bir insan yazısı olsaydı şüphesiz defalarca hata ve çelişkiler bulanacaktı ve kimsede inanmaz dı ALLAH Ayetinde KUR anı biz indirdik onu koruyacak olanda biziz dediği gibi bu zamana kadar bir harfi bile değişmeden hiçbir çelişkiye ve hataya yer vermeden günümüze kadar gelmiştir 600 bin küsür ayeti 114 süre nin anlamlarıyla birlikte noktası noktasına ezberlenebilmeside zaten KURAN mücizelerinden sdece bir tanesi bu yeter sanırım daha söze yok saygılar
YanıtlaSilOkuduğum sitelerde
YanıtlaSil" anoloji bilimde kullanılmaz, bu yüzden anoloji dinin doğruluğu için kanıt gösterilemez yazıyor "
Bu benim için çok ağır bir sözdü çünkü : Ben hemen hemen bütün örneklerimi anoloji ile verirdim... Bu söz bile beni şüpheye düşürmeye yetti....
Cesurca davranıp sitenin özündeki kuran çelişkilerini okuduğumda ise gördüm ki
""""" MEĞER HEPSİ DOLAYLI YOLDAN ( ÜSTELİK KALİTESİZ ) ANOLOJİ YAPIYOR """"""
1/2
YanıtlaSilBen sadece şunları söylüyorum :
" GÖRMEK İSTEYENLER İÇİN YETERİNCE IŞIK, İSTEMEYENLER İÇİN DE YETERİNCE KARANLIK VARDIR "
blaise pascal
Şu sözün üzerinde gereksiz kelime oyunlarından kaçınıp basit bir şekilde düşünürsek insan Müslüman olmak için de yeterince neden bulabilir ateist olmak için de...
hatta % 50 bile diyebiliriz...
Peki inanmak için bulabileceğimiz sebepler eşitse hangisini seçmeli...
Felsefik olarak düşünürsek : Tanrı varsa ve siz de ona inanıyorsanız en karlı sizsinizdir / Tanrı yoksa ve siz de ona inanıyorsanız kaybedeceğiniz büyük bir şey yoktur / ama tanrı varsa ve siz de ona inanmıyorsanız işte o zaman tanrının size vereceği ceza çok büyüktür...
Her şey bir vesileye bağlıdır...
ve
Allah'a inanmak için de " işi sağlama alma " düşüncesiyle yola çıkılır.Ama iman riskten kurtulmak için yoktur, zaten insan gerçekten inanırsa islamın güzellikleri ona bunu düşünmeyi bile gereksiz hissettirir.Çünkü o çok güzeldir...
İnsan islamın yanlış olduğunu kanıtlamak için birtakım deliller bulmaya çalışır :
YanıtlaSilKuranda niye " o " kelimesi geçiyor, Allah niye " yemin " ediyor, kuranda yazdığına göre dağların görevi depremleri önlemekse neden dağların çok olduğu yerde daha fazla deprem oluyor, yaratılmış bir beyinden yaratılmamış bir şeyi kavramasının istenilmesi mümkün olabilir mi, kader varsa biz seçimi nasıl yapacağız, uzak bir adada yaşasam ve biri bana islamı yarım yamalak anlatsa ben de inanmasam bundan niye sorumlu tutuluyorum sırf islam anlatıldı ve sen onu duydun diye, " kafirleri nerde bulursanız öldürün " ayeti kuranda nasıl geçiyor, " dinden çıkanı öldürün " ayeti nasıl söylenebiliyor, niye sorgulamak yasak, islam barış diniyse neden onun olduğu yerde terör var, niye müslümanların ekonomisi batık, islam hak dinse neden sadece 1.5 milyar inananı var, kuran 1400 yıl önce indirildiyse bu bundan öncekilerin suçu neydi, kuran neden açık değil, mesela : Siz bir sınava giriyorsunuz ve sorular açık değil......................
( DEVAMI VAR )
Kuran zaten apaçık şekilde indirilmiştir. Ayet de bu bildiriliyor. Sorgulamak hiç bi zaman yasak olmadı. Ki zaten kuran i Kerim'de düşünüp tutasiniz diye size öğüt veriyor Rabbimiz. Kurani kerimi meal olarak yani anlayacağın şekilde sana verilen cevaplar hep boş kalır. Oncelikle kendin okumalisin. Ve peygamber Efendimiz in hayatına bakarak da bir çok soruna cevap bulabilirsin.
Sildağların görevi depremleri önlemekse neden dağların çok olduğu yerde daha fazla deprem oluyor, buna biraz coğrafya bilgisiyle cevap vereyim levhalar hareket eder ve bu hareket sonucunda levhalar kırılır ve levhaların kırıldığı yerlerde yer kabuğu sıkışarak dağlar oluşur bu kırıklı levhaların bulunduğu bölgede çokça deprem olur işte bu dağlar depremlerin şiddetini azaltıyor hatta kuranda'da geçiyor 'dağları çivi gibi yere çaktık'diye işte dağalrın altında yer kabuğu daha kalın oluyor bu da o ayetin kanıtıdır 'kuran 1400 yıl önce indirildiyse bu bundan öncekilerin suçu neydi' demişsin allah 124.000 peygamber gönderdi islamiyetten önceki bütün insanlar cehenneme gidecek diye bir olgu yok ki allah hangi peygamberi göderdiyse insanlar o peygambere inanmak zorunda ta ki bir daha ki peygambere kadar şu an son peygamber hz.Muhammed'in dönemi ve biz ona inanmak zorundayız
Sildinden çıkanı öldürün " ayeti nasıl söylenebiliyor : Burdaki tasvir edilen kişi islam şeriatıyla yönetilen ülkelerde iç karışıklık çıkaran ve bilgi sızdırma gibi suçlar taşıyan kimsedir, bunu kavramının en kolay yönü " vatan hainliği " olayının düşünülmesidir. Şeriat yönetimine gelince ille de uygulanın denmez , kuran bize döneme göre en uygun yönetim neyse onu yapmamızı ister, eğer şartlar uygunsa şeriat uygulanır, niye sorgulamak yasak : Kuran zaten düşünmemizi ve sorugulamamızı " bizzat " ister.Ateistlere gelince onlar bizim gözümüzde yarı müslüman sayılır çünkü : düşünüp sorgularlar ve kelime-i tevhidin ilk kısmını zaten söylerler : LA İLAHE = HİÇBİR İLAH YOKTUR / biz ne deriz : LA İLAHE İLLALLAH = ALLAH' TAN BAŞKA HİÇBİR İLAH YOKTUR. Görüldüğü gibi aramızdaki tek fark " İLLALLAH " kısmıdır. işte bu yüzden ateistler, kuranın istediği gibi hayatı sorguladıklarından ve kelime-i tevhidin ( islamın özünün ) yarısını söylediklerinden yarı müslümanlardır. Ayrıca ben düşünüp sorgulayan bir ateisti körü körüne islama bağlanan bir kişiye tercih ederim. Devam edecek olursak islam barış diniyse neden onun olduğu yerde terör var : burda terörden bahsedeceksek bunları sorumlusu ve suçlusu müslümanlar değil büyük devletlerdir.Biz eğer terör tanımına başvuruyorsak bu asla müslümanlar atfedilemez çünkü onlar terör yapmıyor, onlara terör yapılıyor ! , niye müslümanların ekonomisi batık : Eğer dinlerin doğruluğu ekonomiyle doğru orantılı olsaydı şu anda en doğru din siyonizm ve onun alt kolu illuminati cemiyetinin faailetleri olurdu. İlluminati' nin yaptıklarını beğenen var mı ?, islam hak dinse neden sadece 1.5 milyar inananı var : Bir guruba öğüt verdiğinizi düşünün ve o guruptan çok az kişi sizi öğüdünüzü tutsa bu sizin öğüdünüzün yanlış olduğunu gösterir mi ? ,kuran 1400 yıl önce indirildiyse bu bundan öncekilerin suçu neydi : İslam ' ın dine bakış açısını biraz " özgür ansiklopedi " okusanız anlardınız " islam 1400 yıl önce önce varolmadı ! o hep vardı ama sadece gelişen tarihle " ismi " değişti. Bir zamanlar hristiyanlık hak dindi ama tahrif edildi,yahudilik de aynı şekilde, bazıları " bu incile atılan bir iftiradır " der.Neymiş kuranda yazmıyormuş, kuran bize en son din olarak islamı emreder çünkü en güncel sürüm odur, ve bunu söylemesi diğerlerinin geçersiz olduğunu dolaylı yoldan zaten anlatır, Örnek : TDK ' nın güncel sürümünde " tıraş " kelimesi doğru yazılıştır. Ama önceden arasında " ı " harfi yoktu. Ve biz şimdi " tıraş " diye yazarız. Peki TDK bunu açıkladığında güncel sürüm tıraş mı dedi yoksa buna ek olarak bir de eskilere bakmayın mı dedi.Hayır. Çünkü zaten güncel sürümü söylemesi eskilerinin geçersiz olduğunu fazlasıyla ortaya koyar. Son olarak Siz bir sınava giriyorsunuz ve sorular açık değil : Bu sınavı SBS, YGS ve diğer tüm sınav formatlarına benzetebiliriz, bu sınavlardaki sorular sizin testlede çözdüklerinize benzemez, bu soruların diğerlerinden ayrılan bir özelliği vardır : kolay değildir, zor değildir. Bu sorular farklı bir şekilde " yoruma dayalıdır ". Soru kökleri farklıdır, soruların soruluş tarzları farklıdır, ama en uygun sınav fomatı da budur.Aynı şekilde düşünürsek kuran da beleşçiliği sevmez, Onun da kendine has üslubunu, soru kökünü ( dil yapısını ) iyi bilmemizi ve kavramamızı ister. En uygun olanı da budur. Ama siz direk meal' e bakarsanız ve arapça dil yapısını da bilmezseniz çelişki üstüne imparatorluklar kurarsınız. Ayrıca arapça dil yapısını öğrenmek kuranın ne güzel bir dil kullanımı olduğunuzu görmenizi sağlar...
YanıtlaSilArkadaşım hüküm değişmez... Tefsirlerde veya Dr. Zakir den öldürme meselesini bulabilirsn. Kuran da hüküm hiç bi zaman değişmez 10000000yil gecsede
SilKUR ANIN DUSTURLARI EZELDEN GELMİŞ EBEDE GİDECEKTİR ŞERİATTA EFENDİMİZ ZAMANDADA GEÇERLİ KIYAMETE KADARDA GEÇERLİ SEN ŞERİATE UY BİLMİYENLERİN HEVA VE HEVESLERİNE UYMA CASİYE SÜRESİ 18.AYET ZAMANLARI YARATAN ALLAH ONA GÖRE KANUN İNDİRİYOR.ATEİSTLERİ ALLAH KALE ALMAMIŞ BİZLERMİ ALALIM BU BİZİ OYALAMAK İÇİN HEDEFTEN SAPTIRMAK İÇİN ÇIKARTILMIŞ BİR ŞEYDİR ÜMMET KAN AĞLIYOR HERTARAFTA ZÜLÜM GÖRÜYORUZ YAPMAMIZ GEREKEN İSLAMI HAKİM KILMAKTIR SONRA BÖYLESİ KİŞİLERE ANLATILIR TAHTADA İKİ NOKTA VAR BİRİNE MUCİDİ VAR DİĞERİNE YOK DİYOR HANGİ MANTIKLA HEM İNKAR ETTİĞİ NOKTA MÜKEMMEL BİZE BİRŞEYİN KENDİKENDİNE OLDUĞUNU İSPATLASIN BİZDE ONA ALLAH'I İSPATLAYALIM İSPATLAMAYA HACET OLSUN. TESADÜFTE TESADÜF YOKTUR.
SilBIRAKIN BU İŞLERİ KARDEŞİM VAZİFEMİZ NEYSE ONUNLA MEŞGUL OLALIM.KUR AN IN MUCİZELERİ SADECE BİLİMSEL DEĞİL HEM GAYBİ MUCİZE HEM HUKUKU MUCİZE HEM EDEBİ YÖNÜYLE MUCİZE HEM MUSİKİSİ MUCİZE HEM EZBERLENİLEBİLİRLİĞİ İLE MUCİZE NORMAL BİR ZEKALI TARAFINDAN ALLAH C.C MEYDAN OKUYOR KONUŞMASINLAR BİR SÜRESİNİN BENZERİNİ GETİRSİNLER EĞER BEŞER SÖZÜ İSE DİYOR ÇAĞIRABİLDİKLERİ HERKESİ ÇAĞIRSINLAR BİLİM ADAMLARINIZI FİLOZOFLARINIZI PREFESÖRLERİNİZİ ÇAĞIRSINLAR ALLAH'IN DIŞINDA ÇAĞIRA BİLDİKLERİ HERKESİ ÇAĞIRSINLAR KONUŞMAYIN BİR BENZERİNİ GETİRİN BU DAVA BİTSİN 1400 SENEDİR MEYDAN OKUNUYOR HARFLERLE KARŞI KOYAMADILAR KILINÇLARINA SARILMAK ZORUNDA KALDILAR.KELAM I MUHAMMED DİYORSUN O ZAMAN BİR BENZERİNİ GETİR YOKSA SUS İNSANLAR ADINA YALAN SÖYLEMİYEN RASULULLAH ALLAH NAMINA YALAN SÖYLERMİ KUR AN IN MUSİKİSİ BİLE MUCİZE NUH A.S KISSASININ ANLATILDIĞI YER OKUNDUĞUNDA BİR DALGA ŞEKLİNDE YANİ DALGALI DENİZ GİBİ TTUFAN.KUR AN I DİNLEYİP GİTARINI KIRANLAR DAHA NELER NELER ALLAH'IN AYETLERİ KİMİNİ İMANINI KİMİNİNDE İNKARINI ARTIRIR.KIZINI DİRİ DİRİ TOPRAĞA GÇMEN H.Z ÖMERİ HALİFE YAPMASI BİLE MUCİZE DEĞİLDE NEDİR BİR YÖNÜYLE VAHŞİ BİR YÖNÜYLE CAHİL OLANI BU DURUMA GETİREN DİN HAK DEĞİLDE NEDİR BUNU GİBİ BİNLERCE DELİL AYIN YARIK OLMASI SAY SAY SAY AMA ALLAH HİSAYET VERMEZSE KİM VEREBİLİR .GÖRDÜĞÜN HERŞEYİ GÖRMESEYDİ İNKAR EDECEKTİN VAR OLDUĞU İÇİN İNKAR ETMİYOR HERŞEY MUCİZE KAFİRE HİDAYETİN VERİLMEMESİDE MUCİZE BU KADAR MUCİZELERİ GÖSTERMEMESİ DEĞİLMİDİR MUCİZE SON OLARAK İİNKAR EDEN İNSAN NEYLE İNKAR ETTİĞİNİ DÜŞÜNSEYDİ İNKAR ETMİYECEKTİ. İNANMIYANLARI İNANANLARA SATAŞMASINDA KISKANÇLIK PAYI VARDIR.
" Ben sadece şunları söylüyorum " kısmından itibaren bütün yazdıklarımı özetlemem gerekirse :
YanıtlaSilinanmamak için bulduğumuz sebepler miktarında inanmak için sebepler vardır. Peki hangi tercih...
Şunu da belirteyim : İslamı seçerseniz,sağlıklı olursunuz, namazdaki fiziksel hareketler, günlük 5 vakit abdest vücüdunuzu olumlu etkiler. Dua ederek beyin hücrelerinizi yenilersiniz, daha belli amaçlarınız olur , kötü bir alışkanlıktan daha kolay kurtulursunuz, sabah namazıyla beyne fayda sağlarsınız, psikolojiyi söylemiyorum bile. İradenizi güçlendirirsiniz , imani lezzetin tadını alırsınız, kaybedeceğiniz hiçbir şey olmaz, hayatı sorgulamaktan vazgeçmezsiniz ( zaten kuranın istediği de bu ), acaba ölüm sonrası hayat var mı şüphesine " her iki durum da beni olumsuz etkilemez " cevabını verirsiniz. Sizi her zaman izleyen güçlü bir varlığın olduğuna inanmak size olumsuzluklardan caydırır, ve en güzeli de düzenli aralıklarla gelecek olan iman lezzetidir ki bu tada bayılıyorum.
SEÇİM SİZİN...
YEDİ KAT YER - YEDİ KAT GÖK
YanıtlaSil"Allah yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı..." (Talak Suresi, 12)
Dünya atmosferinin yapısı, Kuran'ın işaret ettiği gibi, başlıca yedi bölümden meydana gelir. Atmosferde katları birbirinde ayıran yüzeyler bulunmaktadır. Encyclopedia Americana'nın (9/188) verdiği bilgiye göre, sıcaklığa bağlı olarak yerden itibaren şu katlar sıralanır.
1.Kat - Troposfer: Kalınlığı kutuplarda 8 km. ekvatorda 17 km'ye kadar ulaşır. Bu kat bulutların büyük bir bölümünü kapsar. Sıcaklık yükseltiye bağlı olarak kilometrede 6.5°C azalır.Bu katmanın tropopoz diye adlandırılan ve hızlı hava akımlarının olduğu kısımda sıcaklık -57°C’de sabit kalır.
2.Kat - Stratosfer: 50 km yüksekliğe ulaşır. Burada mor ötesi ışınlar soğurulduğu için ısı açığa çıkar ve sıcaklık 0°C’ye kadar yükselir. Bu soğurma sırasında ısının yanında dünya için hayati önem taşıyan ozon tabakası da ortaya çıkar.
3.Kat - Mezosfer: Yüksekliği 85. km'ye kadar çıkar. Burada sıcaklık -100 C’ye iner.
4.Kat - Termosfer: Sıcaklık giderek yavaşlayan bir tempoda artar.
5.Kat -İyonosfer:Bu bölgedeki gazlar iyon halinde bulunur. Radyo dalgalarının iyonosfer tarafından tekrar dünyaya gönderilmesi sayesinde yeryüzündeki iletişim sağlanır.
6.Kat - Ekzosfer:500 ila 1000. km'nin ötesinde, özellikleri tamamen güneşin etkinliklerine göre değişen tabakadır.
7.Kat - Manyetosfer: Burası dünyanın manyetik alanın kapladığı büyük bir boşluğu andıran alandır. Enerji yüklü atom altı parçacıklar Van Allen Kuşakları olarak adlandırılan bölgelerde tutulur.
Aynı kaynakta sayıldığı üzere yer kabuğunun katmanları da 7 bölümden oluşur:
1.Kat Litosfer(su)
2.Kat Litosfer(kara)
3.Kat Astenosfer
4.Kat Üst manto
5.Kat Alt manto
6.Kat Dış çekirdek
7.Kat İç çekirdek
1400 YIL ÖNCE BUNU KİM BİLEBİLİRDİ
EVRENİN GENİŞLEMESİ
YanıtlaSil20. yüzyıla gelene kadar tek bir bilim adamı dahi evrenin genişlemekte olduğu yönünde bir teori ortaya atmamış, hatta, belki de böyle bir olayı aklından geçiren dahi olmamıştı. Stephan Hawking, evrenin genişlemesinin farkedilmesini 20. yüzyılın en büyük olaylarından biri olarak niteledikten sonra, bu olayın bugüne gizli kalmasından duyduğu şaşkınlığı şöyle dile getirir: 'Evrenin genişlemekte olduğunun ortaya çıkarılışı 20. yüzyılın en büyük düşünsel devrimlerinden biridir. Bu günden geçmişe bakıldığında kimsenin bunu neden daha önce akıl etmediğine şaşmamak elde değil.'
Oysa Allah’ın, 600’lü yıllarda vahyettiği kitabında, Allah'ın evreni yarattığını ve de onu "genişlettiği" bildirilmektedir. Konuyla ilgili ayet şöyle demektedir:
"Biz göğü 'büyük bir kudretle' bina ettik ve şüphesiz. Biz, (onu) genişleticiyiz." (Zariyat Suresi, 47)
1400 YIL ÖNCE BUNU KİM BİLEBİLİRDİ
DEMİRDEKİ İKİ ŞİFRE
YanıtlaSilDemir dünyamızda en çok bulunan dört elementten biridir ve çağlar boyunca insan için en hayati madenler arasında yer almıştır. Demirden bahseden Hadid (demir) Suresi’nin 25. ayeti şöyledir:
"Demiri de indirdik. Onda büyük bir kuvvet ve insanlar için fayda vardır."
Bu ayet ise oldukça ilginç olan iki matematiksel şifre taşımaktadır.
El-Hadid (belirli demir), Kuran'ın 57'nci suresidir. "El-Hadid" kelimesinin harflerinin sayısal değerleri toplandığında (ebced hesabı) karşımıza çıkan rakam da aynıdır: 57.
Sadece "Hadid" (demir) kelimesinin ebced değeri ise 26’dır. 26 sayısı demirin atom numarasıdır.
İLGİNÇ DEĞİLMİİ
YAĞMURUN TATLI KILINMASI
YanıtlaSilKuran, yağmurun "tatlı" oluşuna da dikkatimizi çekmektedir:
"Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?" (Vakıa Suresi, 68-70)
"... Size tatlı bir su içirmedik mi?" (Mürselat Suresi, 27)
"Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. " (Nahl Suresi, 10)
Bilindiği gibi, yağmur suyunun kaynağı buharlaşmadır ve buharlaşmanın %97’si "tuzlu" okyanuslardan olmaktadır. Oysa yağmur tuzsuzdur. Yağmurun tatlı olmasının sebebi Allah'ın koyduğu başka bir kanundur. Bu kanuna göre, su, ister tuzlu denizlerden, ister mineralli göllerden, ya da çamurların içinden buharlaşsın yanında başka hiçbir yabancı madde taşımaz. "Biz, gökten tertemiz su indirdik..." (Furkan Suresi, 48) hükmü gereği, duru ve tertemiz bir biçimde yere iner.
BUDA ŞAŞIRTICI OLSA GEREK ANLAYANA
AYIN YÖRÜNGESİ
YanıtlaSil"Ay'a gelince, biz onun için de birtakım uğrak yerleri takdir ettik; sonunda o, eski bir hurma dalı gibi döndü (döner). Ne güneşin aya erişip-yetişmesi gerekir, ne de gecenin gündüzün önüne geçmesi. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir." (Yasin Suresi, 39-40 )
Ay yörüngesinde seyrederken dünyanın bazen önüne bazen arkasına geçer. Aynı zamanda dünyayla birlikte güneşin etrafında da döndüğünden uzayda sürekli "S" harfi benzeri bir yörünge çizer. Ayın uzaydaki bu yörüngesinin şekli, kurumuş hurma ağacı dalına oldukça benzemektedir
Ay dünyanın etrafında saatte 3659 km gibi büyük bir hızla hareket eder. Ay, ancak bu yüksek hızı nedeniyle dünyanın kuvvetli çekim gücünden korunabilmektedir. Ay, hızının daha yavaş olması halinde dünyaya çarpabilecek, daha hızlı olması durumunda ise uzaya savrulacaktı.
Ayın büyüklüğü ve dönüş hızı dünyayı etkilemekte ve gel-git dediğimiz olaya sebep olmaktadır. Ayın çekim kuvvetinin biraz daha fazla olması halinde dünyanın büyük bölümü bir anda sular altında kalabilirdi.
HAYRET DOĞRUSU BUDA ÇOK ENTERRSAN 1400 YIL ÖNCE NASILDA KEŞVEDİP HENÜZ OKUMA YAZMA VE TEKNOLOJİ YOKKEN BUNLARI BULUP BULUP YAZMIŞLAR AKIL ALMIYO YAA GERÇEKTEN
9 Ocak, 2007 • Administrator • 11 yorum • İlgili • Kategorisi
YanıtlaSilGün, günler ve ay kelimeleri
Kuran’da tekil olarak gün ( yevm) kelimesi tam 365 sefer geçer. Dünya güneş etrafındaki bir turu olan bir yıl yani 365 gündür. Gün kelimesinin çoğul kullanımı olan (eyyam, yevmeyn) kelimeleri ise tam 30 değer geçer. Kuran’da ay (senenin ayı anlamında) tam 12 sefer geçer. Bilindiği gibi bir sene 12 ay vardır. Gün kelimesi tüm çekimleriyle Kuran’da tam 475 sefer geçer. Bu 19’un tam 25 katıdır. Bu sayının 19 katı olmasının bir önemi vardır. Bunun dışında da 25 sayısının Güneş için ayrı bir önemi vardır. Dünya Güneşin etrafında bir yılda döndüğünde kendi ekseni etrafında 365 kere dönmüş olur. Güneş ise kendi etrafında bir yılda tam 25 sefer döner. Ayrıca 25’in katsayısı olan 19’un Güneş-Dünya-Gün kavramları bağlamında önemi vardır. Çünkü Dünya’nın, Güneş’in ve Ay’ın aynı hizaya geldiği Meton devri; 19 Dünya yılında bir oluşur.
TAMAM MÜSLÜMAN OLDUM ELHAMDÜLİLLAH
YA ARKADAŞLAR 2013 ŞUBAT AYINDA OKUMA VE YAZMA BİLEN ORANI YÜZDE 37.6 OLARAK AÇILDI 1400 yılında BU ORAN NEYDİ ACABA TEKNOLOJİ HANGİ LEVELDEYDİ ACABA BİRİ BANA AÇIKLASIN LÜTFEN
YanıtlaSilArkadaşlar bizim 9eylül Üniversitesinde de vardı 1 tane ATAİST alt sınıftaydı hep kalıyodu çok akıllı olduğu için :) biz buna takılıyoz en basitinden radyo dalgaları varmı felan diye bu zeki ya var tabi diyo bizde göster diyoz madem gördüğne inanıyon bunun gibi biton soru soruyoz cvp yok tabi herneyse bu geldi bigün bize açıldı aslında dedi görmediğmize inanmamak gibi salakca bi düşüncede değiliz dedi en azından ben dedi ALLAHIN VARLIĞNA İNANIYOM doğada var olan herşey mantıklı. Olursak bizim için var ve hür irademizde var dedi maneviyatın olduğu içimizde hissediyoz ama namaz olsun oruç olsun zekat haç felan bunlar ağır geldiği için inkar gibi bir sığanak bulmuşuz kendimize dedi ÖLÜNCE ALLAHIN huzurunda bşz sizi görmedik ondan inanmadık yoksa ibadet ederdik der yırtarız mantığı var bizde dedi açık açık anlattı herşeyi helal olsun sonunda oda kelimeye şahadet getirdi ve 4 dörtlük yaşıyo islamı
YanıtlaSilİnanmak istemeyen her şeye bir kılıf bulur ( mantıklı olsa da, olmasa da ).
YanıtlaSilTamamen bilime inanan insanlar hakkında bir şeyler söylemek istiyorum :
YanıtlaSil1-) Mantık, her şeyi açıklamak için yeterli değildir
2-) Bilim size " işte veriler bunlar, seçimini yap ve karşılaştır dinlerle " demeyecek.Çünkü bilimin kabul ettiği bir süre sonra düzeltilecek, ve bilim yaptığı her açıklamanın da açıklamasını yapacak ve sonsuza kadar sürecek ( ama sen o kadar yaşayamayacaksın )
3-) Kuran ' daki müthiş kelime seçimine gelince : Kuran direk " dünya yuvarlaktır " demedi ama bunu dolaylı yoldan belirtti. Sebebi : O eski zamanların bilginleri ( günümüzün bilim adamları ) dünya düz derken kurandaki bu bilgiyi görselerdi ne düşünürlerdi ? " hahah sizin kitabınızın hikmeti işte bu " gibi sözler söylerlerdi. Ama bilmiyorlardı ki bu bilginin ilerde değişeceğini ! Tıpkı ayın ışık kaynağı olarak bilindiği zamanlarda kuranla dalga geçmeleri, daha sonra ayın ışığının yansıma olduğunu öğrenince, biz de bunun kuranda zaten yazdığını söylediğimizde " her zamanki gibi yine kuranda yazıyordu sözleriniz, hiç değişmeyeceksiniz " dedikleri gibi.
Düz mantık düşünelim birazda Kur an ın ALLAH kelamı olduğna dair 2 delilinden birisi hz muhammet (sav) o dönemde okuma yazma bilmez idi herhan gibir eğitimde almış değildi zaten bunda herkez hem fikir hal böyle iken hz muhammed (sav) nasıl olurda muazzam ve akıl almaz derecede arapca edebiyatını en mükemmel ve kusursuz şekilde bilir ? enkebut s.48 ayet buna işaret etmektedir zaten ve derki Ey muhammed sen bundan önce bir kitap okumazdın onu elinlede yazmış değilsin öyle olsaydı ALLAH ın sözlerini boşa çıkarmak isteyen iptalciler kuşkulanırlardı der ve devam eder öyleyse ne diye inanmıyorlar der ALLAH CC ikincisi ise KUR annın ilahi kaynaklı oluşu buda şöyledir ki hiçbir bilgi yokki doğruluğu en fazla 20 yılı geçerli olsun sonra o bilginin yanlış olduğu ileri sürülüp yenibir tez ortaya atılır Ama Kur ana bakarsan yazılan her bilgi 1400 yılşdır hala hükmünü korumakta muhafaza etmektedir en ufak bir çelişki dahi yoktur Kuranda yazılan bilime yönelik bilgilerin bilim tarafından doğrulandıktan sonra 2014 yılına kadaraksi ortaya sürülmemiştir doğruluğu hala devam etmektedir burdada nisa s.82 aytte derki Düşünmüyorlarmı der O kuran ALLAH tan başkası tarafından indirilmiş(yazılmış) olsaydı onda bir çok yanlış bulacaklardı der hal böyle iken hala inanmazlar mı der saygılar Düşünen ve aklı selim insanlar için burda muhakkaki mucizeler vardır ankebut s.49 ayet O kurna kendisine bilgi verilenllerin göğüslerinde parlayan ap açık ayetlerdir der bizim ayetlerimizi ancak zalimler yalanlar der harbiden de öyle.Vay o kurana ALLAH CC elçilerine meleklere ve ahiret gününe inanmayıp yalanlayanların vay ki vay hallerine insan başıboş yaratıldığnımı zanneder mücize eserimi oluştuğnu zanneder bu nasıl bir mantık bu nasıl bir kafa yapısıdır hiçmibakmaz özüne bir su meniden meydana galiyoz kan oluyor ete kemiğe bürünüyozve aynıoranda büyüyoruz hemde mükemmel bir şekilde orantılı bir şekilde tabiatta varolan herşeyde bizim hizmetimizdedir bu nasıl oluyor aklıbaşında insaniçin burda bir öğüt ve yaratıcıya dikkat çekilmiştir neye bakarsan bak yaratıcının eserini muhakkaki görürüsün kör olsan dahiiii
YanıtlaSilHelal olsun sana abi senin gibiler az yetişiyor yıl 2014 kendini dev sanan bodur ve cüce kalmış insanlar hala ALLAH var mı yok diye sorgulayıp dura dursun lar kıyamet yaklaştı adamlar hala var mı yokmu niye kendini göstermiyo varsa desin dursun sen hiç sınavda hem soru kağıdı hemde yanında cevap anahtarını birlikte verilen bir sınava girdin mi ey kuşbeyinli zavallıcıklar o ateş ki ne öldürcek sizi nede diriltecek sadece azabının bir öncekinden fazla olacak kuşkunuz olmasın ateş ve kaynamış yağ one kötübir varış yeridir ölüpte kurtulmuyosun canında çıkmıyor azap üstüne azap ey iman edenler bizlerde namazımızı dosdoğru kılalım orucumuzu dosdoğru tutalım hayır ve hasenet yapalımfakiri doyuralım zekatımızı verelim peygamber efendilerimiz cennet ile müjdelenmiş olmalarına karşın ne namazlarını aksatmışlar nede oruçlarını halböyle iken bizim işimiz gerçekten çok zor ALLAH CC kurtuluşa erenlerden etsin tüm müslüman alemini yazık ettiler o inkarcılar kendilerine harbiden yazıkk
YanıtlaSilgerceginizinde nickli yorumcu bilmiş bilmiş yazarken, sorulan kolay fakat çok etkili soruya önce kaçamak cevap verdi, Adsız 6 Ekim 2013 06:25 nickli yorumcu soruda ısrar edince yer ile yeksan oldu..
YanıtlaSilUlaa bi keyif aldım ki sormayın gitsin ! Adsız kardaşım Allah senden yüzbinlerce kere razı olsun, seni yaradan Allah'a hamdolsun ! Trabzon'dan selam olsun !
Şimdi ben de soruyorum gerceginizinde nickli yorumcuya ! Acaba gerçeğin izinde mi kayboldun ? Nereyesun ? Ne yanasun ? Haneyasun ?
hepsini gülerek okudum, iyi saçmalamışsın.
YanıtlaSilyalnız şunu bil Kur'an gönderildiği zamanda gönderildiği kimselere Dünya deve kuşu yumurtası gibidir deseydi kim inanırdı?? o insanlar bunu kaldırabilecek kapasitede miydi? Allah hepsinin bir gün açığa çıkacağını iyi biliyordu, ve bizlere her okuyuşta yeni şeyler öğreten, hiç eskimeyen bir kitap verdi. hiç şüphesiz Rabbim bize Kur'anla birlikte bir çok delil sunmuştur.
yazık ki hem bu dünyada hem ahirette yalnız ve biçare kalacaksınız. bari kendinizi Müslümanları yermekle, kötülemekle yoracağınıza ilim bilim adına yeni şeyler yapın, üretin. Vatana millete yararlı olmaya çabalayın.
Alak suresi 2. ayette ve muminun suresi 13-14 insanin yaradilisi anlatilmistir bunu onceden kim biliyodu bunada bul bisi yada enbiya 32 ozon tabakasi aciklaniyor bunuda curut yada. zariyat 47 gogun genislemesino anlat.
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=nrkymMNx_Xw
YanıtlaSilDR ZAKİR NAİK İYİKİ VARSIN SENİN SOHBETLERİNLE MÜSLÜMAN OLDUM ALLAH RAZI OLSUN
YanıtlaSilbir tıp fakültesi öğrencisi olarak her hücrenin benim neye ihtiyacım olduğunu bilirmişçesine organize olması,her bir hücrenin o işi yapması için akıl hayal almayacak mekanizma ve hızla faaliyetlerini mükemmellikle sürdürmesi..ve en ufak bir aksamada(gerçekten biraz histoloji ya da mikrobiyoloji bilgisi bu ufaklığı kanıtlıyor)insanın hayatına mal olması..beyin denilen sanat harikasının(ki her sanat bir Sanatkarı gerektirir) dıştan yalnızca bir et parçası gibi görülürken su zamana kadar hala açıklanamamış birçok yönünün olması.inanın beyin deyip gectigimiz yapidaki oluşumları ezberlemeye yaklasık 1ay çalışıyoruz.ki mekanizmalarını anlamaya calismak icin ne kadar kafa patlatmaktan bahsetmiyorum bile.şimdi o inanmamaya inanmış-ki inanmak insanda
Silfıtridir- insanların ozellikle de bilimi ellerinde koz olarak tutarak inkar etmesi beni önce güldürüyor sonra da üzüyor ebeden mahvolmaya aday gördüğümden.gerçeğinizinde'yseniz en gerçeğe ,hakikate bekleriz. dindar diyorlar. gelin görün ki hiç de dar değil.
Onlardan seni (okuduğun Kur'an'ı) dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne perdeler, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mucizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde: «Bu Kur'an eskilerin masallarından başka bir şey değildir» diyerek seninle tartışırlar en'am suresi 25.ayet
YanıtlaSilUzun uzun yazmayacağım suyu arayan suyunu bulmalı..
YanıtlaSilArkadaşım sen sadece yazmışsın.Zakir Naik ise insanlarla yüz yüze konuşuyor.Sen böyle arkasından iş yapacağına git yüz yüze konuş. ;)
YanıtlaSilArkadaşım sen sadece yazmışsın.Zakir Naik ise insanlarla yüz yüze konuşuyor.Sen böyle arkasından iş yapacağına git yüz yüze konuş. ;)
YanıtlaSilacıktığın zaman beynin sana acıktığını söylüyor ve sen yemek arıyorsun. sonra yemeği buluyor parmaklarını kullanarak onu ağzına götürüyorsun. sonra tükürük bezlerinden dolayı devamlı ıslak olan ağzın bu sebeple öğünleri daha kolay parçalaman ezmen için yardım ediyor aynı zamanda dişlerin kesiyor dilin ise kesilmemiş öğütülmemiş olanları dişlerin altına getiriyor sonra yeterşnce öğütülen besinler gene dilin yardımıyla bogaza gırtlaga doğru itiliyor. sonra sen yutkunurken bogaz bölgen vakum gibi kasılıyor ve öğünleri içine çekerek yemek borusundan asagı yolluyor. daha sonra miğdeye giden ürünler konusunda tüm organlar harekete gecerek o besinler içinde ihtiyacın olan minarelleri vitaminleri ayırarak kana devrediyor. kan ise damarlar yoluyla bunları tüm vicuduna hücrelere dağıtıyor. hücreler kanla doyunca beslenip dokuları besliyor dokular ise teni besliyor. geride kalan ayıklanmış cöp statüsünde ki besinler katı olanları kalın bağırsağa. sıvı olanları ince bağırsaga yani bir nevi cöpe atılıyor. sonra beynin gene devreye girerek seni uyarıp onların biriktiğini atılması gerektiğini sana söylüyor. sende halihazırda var olan bir dışa dönük anüsten ki tam yerinde yaratılmış onları dışarı atıyor sifonu çekiyorsun. sadece 1 saat önce dalında olan bir şey 1 saat sonra senin vücudunda vitamin mineral olarak dolaşıyor oluyor. ve siz tüm bunların biri tarafından planlanmadığını kendiliğinden meydana geldiğini idda ediyorsunuz. sizi gidi maceracılar siziiiii :)
YanıtlaSilHer şeyden önce su kelimesinden anlayacağınız sadece H2O değildir. kuark-gluon sıvısı da su olarak tanımlanabilir. www.yaklasansaat.com/evren/buyuk_patlama/buyuk_patlama.asp
YanıtlaSilYunus emre lütfen cevap ver seninle görüşmek istiyorum ( erkeğim) tek amacım bu konular hakkında seninle beraber oturup konuşmak lütfen
YanıtlaSilHiç tatmin edici değil cevapların.
YanıtlaSilVarsayımlarla dolu bir yazı
YanıtlaSilVarsayımlarla dolu bir yazı
YanıtlaSil