Daha önceki "Harut - Marut - Zühre (Venüs)" adlı başlığımda meallerdeki yıldızlar için kullanılmış olan “süslemek (zeyyenna)” kelimesinin “güzellik” anlamı taşıdığına da dikkat çekerek bu ifadenin güzelliğiyle meşhur Zühre Yıldızına, bir başka deyişle güzellik tanrıçası Venüs’e ilişkin olabileceğini söylemiştim.
Yukarıdaki ayette yine göğün süsünden bahsedilmekle birlikte ayrıca onun “çatlağının” bulunmadığı ifade edilmektedir.
Çatlak olarak çevrilen Arapça “furucin” kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Bu kelime "fa ra jim" köklerinden geliyor. Aynı kökten gelen ve Kuran’da geçen diğer kelime ise “namus” kelimesidir. (Aynı kökten gelen bu kelimeler Kuran'da 2 defa “çatlak, yarık”, 6 defa “namus, ırz” anlamında geçiyor.)
Allah Kuran’da yıldızlı göğün “güzelliğinden” bahsederken kadınlara ilişkin bahsi geçen “namus” kelimesi ile aynı kökten gelen bir kelimeyi kullanıyor. Ayrıca yukarıdaki ayetteki “süs (zeyyanna)” kelimesinin de başka ayetlerde kadınların “ziynetleri” (24:31) olarak yine kadınlara ilişkin geçtiğini de belirtmiş olalım.
Göğün tarifine ilişkin bir anlatımda "kadınsı" kavramların kullanılmasının sebebi, mevzuya çok daha eskilerden bakacak olursak eski Mısır inancındaki göğün dişi bir tanrıça (Tanrıça Nuit) olarak düşünülmesi inancına kadar gider.
Bununla birlikte konuya daha yakın bir tarihten bakacak olursak “yıldız” bağlantısını da ele alıp çok daha doğru bir tespit yapılabileceğini düşünüyorum.
“çatlak” kelimesi ile aynı kökten gelen diğer kelimenin Kuran’da 6 ayette “namus” anlamında geçtiğini belirtmiştik. Bu ayetlerin ikisinde (21:91 ve 66:12) bu kelime Meryem’in “namuslu” oluşuna ilişkin olarak geçmektedir. Bilindiği gibi Meryem’in “bakireliği” yani namuslu oluşu olayı oldukça önemli bir konudur.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: yıldızlarıyla “güzelleşen” göğün “çatlaksız” olduğunu söyleyen bu ayet “namuslu” Meryem’i temsil eden “güzel” Venüs yıldızına işaret ediyor olabilir mi?
Kuran 50:6 = Gökteki Yıldız - Süslü - Çatlaksız (fa ra jim)
Meryem = Venüs Yıldızı - Güzel - Namuslu (fa ra jim)
Bu soruya cevap bulabilmek adına bir Hıristiyan sitesinden alıntı da olsa Venüs – Meryem bağlantısına değinen aşağıdaki bilgiler dikkat çekici:
“Teslis inancı Baba, Oğul, Kutsal Ruh’la ilgilidir. Acaba nasıl oluyor da Meryem üçte tek, tekte üç Tanrı’nın apayrı bir açıklanışı durumunda konuya giriyor? Hıristiyan inancının hiçbir dönemde bu türden bir sava ve kurama bağlı olduğu duyulmamıştır. Bu kuramı Müslüman bireyin yadsıyışından daha da kesin yadsıyışla Teslis inanlısı yadsır, üçte tek tekte üç Tanrı inancında Meryem’e hiçbir yer tanınmaz. Demek ki, Kuran’da dikkati çeken tarihsel-tanrıbilimsel gerçeklerle çelişkili bir görüş belirmekte. Bu dönümde gerçeğin nesnel araştırıcısı olma gereği karşımıza dikiliyor, gerçek hiç kimseye kaçamak yolu bırakmıyor. İslam dininin peygamberi bu temelsiz bilgiyi nereden almış olabilir? Nesnel tarih belgelerine eğilen bunun yanıtını bulmakta hiçbir güçlük çekmez.
İslam’ın gelişinden önce –5’inci yüzyılda– Zühal’e (Afrodit, Venüs, Çoban Yıldızı) tapınan onu göklerin kraliçesi sayan ve bundan şaşmayan yabansı bir tarikat giderayak Hıristiyan inancına kaydı; ama Tanrı Sözü’nü incelemeden, onu hiç araştırmadan. Puta tapınan bu insanlar Zühal’e tapınmayı bırakmak istemediğinden ona Meryem adını takarak işin kolay çözümüne gitti. Zühal’in adı Meryem oldu. Bu şaşkın tarikat o dönemin Hıristiyanları tarafından hemen kınandı ve yargılandı, gerçek inançla ilgisi olmayan edimci (heretik) bir icat olduğu belirlendi. Ama tarikat yanlıları Meryem’e göklerin tanrıçası ve kraliçesi niteliğinde tapınmayı sürdürdü. Böylece Zühal’in tahtına Meryem oturtuldu. Tarikat Meryem’e öylesi aşırı önem verdi ki, onun önemi Tanrı’nınkinden Mesih’inkinden öne geçti. Bu tarikatın yanlıları Meryemistler adını aldı. Öğretide, uygulamada Meryem başta olmak üzere üç tanrı üstelemesi benimsendi.
İslam peygamberi ticaret uğraşlarında Arap yarımadasından Şam’a Halep’e gidip gelirken tarikatın insanlarıyla tanıştı; onların inancını görüşünü dinledi, fikir edindi. İşin acıklı yönü Meryemistler’i Hıristiyanlar’la eşit tuttu, ümmü-i-sadık olduğundan İsa Mesih’i bu tarikatten saydı; böyle bir görüş de Kuran’a aktarıldı. İslam’ın peygamberi Teslis’te belirtilen görkemli üç kişiliği anlayamadığından yanlış yorumlara kaydı. İslamlığın yayılmasından sonra Meryemistler İslamlığı benimsedi, tarikat eridi. Ama bozuk öğretinin kökü kazınamadı, hatta İslam’ı aşırı Meryem ana bağlılığında iyice etkiledi.” (www.incilturk.com)
İnsan bu bilgilerin ardından aynı soruyu sormadan yapamıyor; acaba Kuran Hıristiyanlığın sapkın sayılan o eski mezhebine ait pagan inanışlarından kalma antik metinlerinin sonradan değiştirilmesi sonucu mu oluşturulmuştu?
Ek:
ilk mesajımda kısaca Kuran'da "sema"yı tarif eden bir kelimenin aynı zamanda Meryem'i tarif ederken de geçtiğini söylemekteyim. Bu kelimelerden birisi "çatlaksız" anlamında verilirken diğeri "namuslu" olarak verilmekte. Bunlar birbirinden farklı kelimeler diyebilirsiniz. Ancak benim açımdan önemli olan bu iki kelimenin de aynı kökten geliyor olması. Kökleri aynı olan bu kelimeler aslında Kuran'ın değiştirilmemiş olan ilk halinde aynı şeylerden bahsederken yazılmıştı, fakat daha sonra bu kökler üzerinde oynamalar yapılarak farklı anlamlarda kelimeler türetilip özünde aynı şeylerden bahseden cümleler farklılaştırılmış oldu. Kuran indiği söylenen dönemlerde Arapça emekleme dönemindeydi, bu yüzden bunu ilkel bir dilin başlangıç evresi olarak düşünün mesela sesli harflerin olmadığı kelimelerin bir kaç harften oluştuğu bir dönemmiş gibi.
Kuran''da "Meryem" ve "Göğe (semaya)" ilişkin ortak tabirlerin kullanılıyor olmasına bence şaşırmamak gerekir. Çünkü Meryem Ana kendisinden önceki Ana Tanrıçaların zamanla değişikliğe uğramış olan son hali olarak "Göklerin Kraliçesi"dir. Bu yüzden aslı İslam öncesi kaleme alınmış olan Kuran'da "semanın" yani göğün ve Meryem'in aynı kökten gelen kelimelerle anlatılıyor olması doğaldır.
Aziz Meryem'in Göğe alınışı ne demektir?
Aziz Meryem'in Göğe alınışı, hayatının sonunda gökyüzünün kraliçesi olarak hükmetmesi için bedeni ve ruhu ile Tanrı'nın kudretiyle ebedi şana götürülmesi anlamına gelir. (Katolik Kilisesi)
"Göklerin Kraliçesi" tabiri paganların Tanrıçalarına atfettikleri bir tabir olması sebebiyle bunun Meryem Ana için de söylenmesi bazı Hıristiyanlarca ve Müslümanlarca eleştirilmektedir. Ben şahsen Kuran'daki "sema" ve "meryem" ile ilgili ortak kelimelerin kullanılmış olmasının sebebini geçmişteki paganist Ana Tanrıça inancından kaynaklandığına inanmaktayım.
"....Aynı anlayışa Eski Ahit'te de rastlamak olanaklıdır. Milattan önce altıncı
asırda Yeremya, Yehuda halkını bu tapınmanın tek tanrı inancını yok ettiğini; "Sana
gelince ey Yeremya, bu halk için yalvarma, çünkü seni dinlemeyeceğim. Çünkü
çocuklar odun topluyor, babalar ateş yakıyor, kadınlar Gök Kraliçesine pide pişirmek
için hamur yoğuruyor. Beni öfkelendirmek için, başka ilahlara dökmelik sunular
sunuyorlar." ifadesiyle aktarmaktadır.
Gökler kraliçesi, Yeremya zamanında ve hatta çok daha öncesinde başlayan
Filistinli kadınların Kenan diyarı ilahesi Astarte'ye gösterdikleri bağlılık ve tapınmanın
sonucunda isnat ettikleri bir nitelemedir. Yine gökler kraliçesi nitelemesine,
yeryüzünün doğurganlık ilahesi ve bereket anası olarak anılan Babil kökenli Ishtar
tapınmasında da çok sık rastlanmaktadır." http://e-dergi.atauni.edu.tr/ataunii...859/1020002756
Kuran'daki aynı kökler bize ipuçları sunduğu gibi o kelimelerle sürekli olarak bir arada geçen kelimeler de meallerin altındaki gerçek ortak anlatıma ilişkin ip uçları sunar. Mesala "semanın" çatlaksız olduğundan bahseden Kaf Suresi'nin 6. ayetinde semanın "bina" edildiği ifade edilmekte. Başka ayetlerde de yine aynı şekilde semanın "bina" edildiğinden bahsedildiğini görüyoruz. Bu ayetlerde geçen "bina etmek" kelimesi Tahrim Suresi 11. ayetinde de geçmekte:
"Ve Allah, âmenû olanlara firavunun eşini örnek verdi: “Rabbim, Senin katında cennette benim için bir ev bina et ve beni firavundan ve onun yaptıklarından kurtar. Ve zalimler kavminden beni kurtar.” demişti."
(bu ayetten sonraki ayette Meryem'den bahsedildiğine dikkat!)
Ayetteki "bina et" kelimesine bakalım:
bina et : ابْنِ
Arapçada "bina etmek" kelimesi "oğul" kelimesi ile aynı kökten geliyor. Yukarıdaki "bina et" kelimesini aynen alıp Kuran'da arattığımızda bu kelimenin İsa'yı kasten "oğlu" anlamında özellikle Meryem'i anarken geçtiğini görüyoruz. Örneğin:
isa: عِيسَى
ıbne: ابْنَ
meryeme: مَرْيَمَ
"çatlaksız" sema'ya ilişkin geçen "bina etmek (ibnu)" kelimesinin aynı anlamdaki bir kullanımının başka ayetlerde İsa'yı kasten "oğlu (ıbne)" kelimesi anlamında meryem'le birlikte geçtiğini görüyoruz.
demek ki sadece aynı kökten olan "çatlaksız - namuslu" kelimeleri açısından değil aynı köklerden gelen "bina etmek - oğul" kelimeleri açısından da "sema (gök)" ve "meryem" arasında Kuran'ın Allah'ı "kökdeş" kelimeleri tercih etmiştir. Bu tercihin gerçek sebebi bu ayetlerin ilk yazıcılarının aslında (ki bu sembolik bir anlatım da olabilir) "sema"dan bahsederken de "meryem"den bahsederken de kafalarının içinde aynı tanrıçanın var olmasıdır.
vay Piç vay , ulan bu kadar zorlamayla sen ateist olduysan bilim adamı olsan atomu parçalardan ,lan orospu evladı islama dil uzattığının yarısını gitde başka dinleri karalamak içinde kullan hani ateistsinya sözde koyduğumun çocuğu seni
YanıtlaSilmesajını silmiyorum, o seviyenle Allah inanmış, müminleri temsil et burda.
SilTüm mümünlier aynı değildir.Üstelik bence bu çıkardığın sonuçlardan göndermeler yapılıyor olduğunu anlayıp daha çok şaşırman lazımdı.
Sil