12 Eylül 2014 Cuma

Allah'a işini öğreten İsa!

Allah kullarının her yaptığının kayıt altına alındığını söylüyor:

İnfitar 10-12:

"Şunu iyi bilin ki üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır; onlar, yapmakta olduklarınızı bilir."


Allah İsa'ya günah işleyip işlemediğini soruyor:

Maide -116:

Ve Allah (cc.): Ey Meryem oğlu Îsa! Sen mi insanlara ; “Beni ve annemi, Allâh'tan başka iki ilâh edinin diye söyledin?" dediğinde , Hz. İsa; ''Sen “Subhansın”, benim için hak (gerçek) olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım o taktirde, muhakkak Sen onu bilirdin, nefsimde olanları da Sen bilirsin, ben ise Sen'in zatında olanları bilemem." Muhakkak ki Sen, gayb'tekileri (görünmeyenleri,bilinmeyenleri) en iyi bilen Sensin.


Sorular:

1-Allah İsa'nın ne yaptığını kendisine yalan söylemeyecek olan meleklerinden öğrenebileceği halde neden kendisine soruyor?

2-Allah kendi ağzından "İsa böyle birşey demedi" demek varken neden İsa'yı konuşturmak istiyor, yoksa onun demiş olduğunu söylersem benden çok onun dediğine inanırlar diye mi düşünüyor?

3-İsa cevabında "benimle kafa bulma, sen niyetimi dahi biliyorsun" diyor. Allah niyetleri biliyorsa sadece İsa'nın ne dediğini değil ona ne sorarsa nasıl cevap alacağını da biliyor demektir. Soracağı sorunun gereksiz olduğunu bilmenin yanı sıra alacağı cevabı da bildiği halde neden soru soruyor, yoksa ona işini İsa'nın öğretmesini mi istiyor?

4- İsa bir taraftan "sen herşeyi bilirsin" derken diğer taraftan Allah'a çaktırmadan "bana sorduğuna göre demek ki bilmediklerin de varmış" diyerek kendi söyledikleriyle de çelişmiş olmuyor mu?

5-Yanlış yapıp yapmadığını bilmediğiniz bir kişiye soru sorabilirsiniz, yanlış yaptığından emin olduğunuz bir kişiye hatasını itiraf ederek en azından bu itirafıyla dürüst olması için de soru sorabilirsiniz... peki yanlış yapmadığından emin olduğunuz birisinin bunu teyit etmesine neden gerek duyarsınız?

6 yorum:

  1. İncillere göre, özellikle de Yuhanna'nın girişine göre İsa kesinlikle Tanrı'dır. Bilindiği gibi ortadox Hristiyanlığa göre de -ki Hristiyanların%90 fazlasını oluşturur- İsa kesinlikle Tanrı'nın üç karakterinden biridir ve dolayısıyla Tanrı'nın taa kendisidir. Yani üç karakter= TEK TANRI. Muhammed Bin Abdullah'ın bu okumaları (Kur'an) yaptığı ortamda da klasik teslisci hristiyan bir grup olmasa da, ona benzer tarzda grupların var olduğu ortadadır... Bilindiği gibi Muhammed Bin Abdullah, İsa'nın tanrısal olduğunu reddetmektedir ve sürekli karşıt argümanlar getirmektedir. İşte böyle bir ortamda Kur'an Hristiyanları, Tanrı olduğunu iddia ettiniğini iddia ettikleri Nasıralı İsa'nın dilinden yalanlanmıştır, yani şahit olarak meselenin göbeğinde olan kişi "konuşturulmuştur". Özellikle 117.ayette İsa'ya, "Senin bana emrettiğinden başkasını ben onlara söylemedim: 'Benim de RABBİM, sizin de RABBİNİZ olan Allah'a KULLUK edin..." tarzında şeyler söyletilerek İsa'nın mahiyeti bizzat İsa'nın dilinden açıklanmış ve bu şekilde İsa onlara şahit getirilmiştir. Maide 116-117-118. ayetlerde mesele Tanrı'nın bir şeyi bilip bilmemesi, bilgi alması vs. değildir, mesele İsa'nın Hristiyanlara karşı şahit getirilmesidir, yani İsa'nın şahitliğiyle gerçeğin ortaya konulmasıdır.

    YanıtlaSil
  2. İsa'nın şahitliğinden bahseden kişi Muhammed. Bu yüzden Muhammed'in öyle veya böyle söylemesinin Hıristiyanlar açsından inandırıcılık düzeyi aynı olacaktır. Eğer İsa'nın tanrısallığını reddediyorsanız Allah'ın sözü dururken Allah'ın İsa'ya danışmasından, onun şahitliğini aramasından bahsetmenize gerek yok. Tam tersine madem İsa'ya tanrısallık yüklenmesi gibi bir hata var o zaman doğruyu onun ağzında öğrendiği bir Allah'tan bahsetmemek gerekirdi. "Onlar böyle inanıyor bende onların inandığı tarafından şöyle cevap vereyim, daha ikna edici olur" derseniz bu sefer kendi inandığınız hava da kalır. Allah değilde mesela Muhammed miraçta veya başka bir yerde İsa ile karşılaşmış ve bu soruyu sorup ondan yapmadığına dair bir cevap almış olsaydı ve bu ikisi arasındaki konuşmayı Allah aktarmış olsaydı şuankinden daha mantıklı bir ayet yazılmış olurdu. Ama işin içine Allah girince olmamış.

    YanıtlaSil
  3. İsa'nın şahitliğiyle gerçeğin ortaya çıkartılması için illa Allah'ın konuşması gerekmez, örneğin söz konusu ayeti daha mantıklı bir şekilde yeniden kaleme alalım;

    Maide -116:

    Hani seni yükselttiğimizde: Ey Meryem oğlu Îsa! Sen mi insanlara ; “Beni ve annemi, Allâh'tan başka iki ilâh edinin diye söyledin?" demiştin de Hz. İsa; ''O “Subhandır”, benim için hak (gerçek) olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer ben onu söylemiş olsaydım o taktirde, muhakkak O onu bilirdi, nefsimde olanları da O bilir, ben ise O'nun zatında olanları bilemem." Muhakkak ki Allah, gayb'tekileri (görünmeyenleri, bilinmeyenleri) en iyi bilendir."

    bu şekilde denmiş olsaydı bu da sonuçta Allah'ın sözü olacaktı ve İsa'nın şahitliğinden de bahsedilmiş olacaktı.

    Kısacası Allah'a işini sadece İsa değil bizler dahi öğretebiliriz. :)

    YanıtlaSil
  4. Muhammed Bin Abdullah'ın, İsa'nın ilahlığı ile ilgili yaptığı okumalar, kendisine konu ile ilgili bir şeyler soran, tartışan, kavgaya tutuşan... kişiler (hristiyan gruplar) ile ilgilidir. Onları bir şeye inandırmak, Kur'an'ın deyimiyle "bir insan başka bir insanı hidayete erdirmesi (doğru yol)" söz konusu değildir, çünkü Kur'an'a göre hidayet kişinin hak edişi ile ilgilidir. Kişi Doğru Yol'a girmeyi hak ederse zaten bunu bir şekilde gerçekleştirecektir, aksi takdirde yüz tane peygamber bile yanında olsa, hatta babası bile peygamber olsa eğer kişi bunu hak etmiyorsa hidayete eremez. Yani mesele birilerini bir şeye inandırmak değildir, mesele gelen sorular, tartışamalar, çekişmeler... üzerine karşı tarafa gerçeğin tebliği ve şahitliğidir. Kur'an'ın muhtelif bir çok yerinde Tanrı, İsa'nın ilah olmadığını defalarca söyler, hatta İsa ile ilgili kıssaları kendi "süzgecinden" geçirdikten sonra nakleder. Burada Tanrı'nın İsa meselesini merak etmesi ve İsa'ya konu hakkında soru sorması gibi bir durum yoktur, aksine meseleyi bilen ve tabiki kendinden emin olan Tanrı'nın Hristiyanların karşına kendi adamlarını çıkarışı vardır. Burada net bir şekilde belli olmamasına rağmen muhtemelen yargı gününden bahsediliyor. Eğer yargı günü ise, Hristiyanların Tanrı olduğunu söylediğine inandıkları şahıs bizzat karşılarına çıkarılmış, Tanrı tarafından soru sorulmuş ve onlara karşı şahitlik yapmıştır. Burada Tanrı "kendisi için" ne İsa'nın şahitliğini arar, ne ona bir şey danışır, ne de doğruyu onun ağzından öğrenir. Burada anormal hiçbir durum yoktur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gerçeğin tebliği veya şahitliğini göstermeye kalkmak da sonuçta birilerine birşeyleri inandırmak içindir, aksi takdirde yaptığınız işin ne gibi bir anlamı, amacı olsun. ne de olsa hak eden zaten hak edecek diyerek aslında kendi kendinize kitabın boş boş konuştuğunu söylüyorsunuz. Bu ayette Allah bal gibi İsa'ya soru sormaktadır, bunu inkar etmek için ancak iman gözüyle körleşmiş birisi olmak gerekir. Zaten bir kaç cümle sonrasında soru sorduğunu siz de söylüyorsunuz. Hıristiyanların karşısına kendi adamını çıkartması demek illa ona soru sorup "sen zaten biliyorsun" diye ağzının payını almasını gerektirmez. Bu diyalogdaki sıkıntı sadece sormak değil diğer taraftan verilen cevabın bu sorunun gereksizliğini ortaya koymasıdır. Öbür tarafta Allah bu insanlara dönüp "İsa size bunu söylemedi, benim huzurumda (nasıl oluyorsa artık) halen bana inanmıyorsunuz işte İsa kendi ağzından dinleyin" deseydi ne olacaktı? bunu yapınca gerçeği bir başkasına soran ve aldığı cevapla sormasına gerek olmadığını öğrenen bir Tanrı mı ortaya çıkmış olurdu yoksa herşeyin doğrusunu zaten bilen bir Tanrı mı? Sana normal gelen ilki bana normal gelense diğeri.

      Sil
  5. Muhammed her gün kiliseleri, manastırları basıp onlara "İsa tanrı değildir, lütfen bana inanın" falan deseydi sen haklı olurdun, fakatt böyle bir durum söz konusu değildir. Aksine, rivayetler birilerinin ona gelip bir şeyler sorduğunu ve cevap aldıklarını ve konu üzerinde tartışdıklarını ifade etmektedir. Sorulan sorular karşısında kendisini "hakiki bir vaiz" olarak gören Muhammed'in gerçeği söylemesi ve onlara şahitlik etmesi kaçınılmazdır ve lakin onları inanıp inanmaması umrunda değildir. Oturduğun mahallede bir kavga olsa ve sen kavgayı tüm ayrtıntılarıyla görsen, ertesi gün sana gelip birileri kavga ile ilgili bir şey sorsa ve sen sadece gördüklerini söylesen, bu durumda onların inanıp inanmaması senin derdin midir? Hayır. Sen sadece gerçeği söylemişsindir, inanıp inanmamak onları sorunudur. Diğer söyledikleriniz ile ilgili de yukarıda yazdıklarım yeterli.

    YanıtlaSil