15 Kasım 2012 Perşembe

Genişliği yeryüzü ve gökyüzü kadar olan cennet!



Rabbiniz'den olan mağfirete ve genişliği yerler ve gökler kadar olan, takva sahipleri için hazırlanmış olan cennete koşun!" (Ali İmran -133)

"Rabbinizden mağfirete ve genişliği, yeryüzü ve gökyüzü kadar olan, Allah'a ve O'nun Resûl'üne inananlar için hazırlanmış olan cennete (kavuşmak için) yarışın..." (Hadid -21)


Yukarıdaki ilk ayetin (Ali İmran -133) Diyanet tarafından yapılan çevirisinde Arapça aslında olmadığı halde "arası kadar" ifadesi ilave edilerek gökyüzünün derinliğinden hareketle cennet yerle gökyüzünün arası kadar genişmiş gibi ifade edilmiştir.

Oysa ayetlerdeki bu anlatım yeryüzünü de gökyüzü kadar geniş sanan bir düşüncenin ürünü olabilir. Yeryüzünü düz bir şekilde gökyüzünün ise onun üzerinde düşmesin diye tutulduğunu (Hacc Suresi -65) düşünecek olursanız yeryüzünün de gökyüzü büyüklüğünde tasavvur edilmiş olabileceğini daha iyi anlamış olursunuz.


Oysa artık bilindiği gibi yeryüzü dediğimiz dünya gökyüzü dediğimiz ve onu çevreleyen deyim yerindeyse bir boşluk içerisinde bulunmaktadır. Bu yüzden herhangi bir şeyin "yeryüzü ve gökyüzü gibi geniş" olduğunu söylemek açıkça göğün gerçekte ne olduğunun bilinmediği anlamına gelir. Gökyüzü gibi inanılmaz bir büyüklükle yeryüzü gibi küçük bir noktanın aynı kıyaslama için birlikte kullanılmış olması ne yazık ki pek de mantıklı gözükmemektedir.

Kitabın yazıldığı dönemde yeryüzünün gökyüzü gibi geniş bir yer olduğunun düşünüldüğünü destekleyen birkaç ayet daha bulunmaktadır. Örneğin, Fussilet Suresi’nin 9. ve 11. ayetlerinde yer ve gökler aynı sürede yani iki günde yaratıldığı söylenir. Talak Suresi’nin 12. ayetinde ise; “Allah, yedi göğü ve yerden bir o kadarını yaratandır.” denilerek gökler ile yer yine birbirinin benzeriymiş gibi ela alınır.


Bir an olsun kendinizi engin bir ufka bakarken hayal edin. Ufkun sonunda gökyüzü ve yeryüzü bir araya gelmektedir. Siz yürüdükçe ufuk çizgisi de gittikçe sizden uzaklaşmakta. Doğal olark böylesi bir tablo karşısında ayaklarınızın altındaki yeryüzünü, yükseltilmiş bir tavan olan (Tur Suresi -7) gökyüzü ile aynı büyüklükteymiş gibi düşünürsünüz. Tabi ta ki elin gavurları gökleri fethedip gerçeğin bilgisini sizin elinize tutuşturana kadar.

Ek:

Ana konuyla ilgili olarak biraz daha ilavede bulunmak isterim.

Cennetin genişliğinin benzetme yoluyla yapılan ayetlerdeki anlatımına ilişkin sorulması gereken soru şu olmalı; "bu cennetin genişliği yeryüzüne mi benziyor yoksa gökyüzüne mi?"

Ayetler ikisi gibi diyerek ikisine de benzetiyor. Ama benzetilen iki şey yani yer ve gök gerçekte birbiriyle eş veya benzer değil, tam tersine bunların arasında muazzam bir fark var.

Bir örnek vereyim; elinizde yuvarlak bir cisim var ve siz bunu insanlara izah ederken diyorsunuz ki "benim elimdeki şeyin genişliği bir bilye ve bir gülle kadardır."

Bunu söylemiş olmanız bilye ile gülle arasındaki farkı bilmediğinizi gösterecektir.

Tabi şu da var, herşey bitti de bir tek cennetin genişliği mi kaldı, cennetin genişliğinin ne kadar olduğunu bilmenin bizler için önemi çok mu fazla? herhalde herşeye kadir olan Allah mükafatlandıracağı kullarını içerde boşyer yok diye kapı önünde bırakacak değildir.

Hadi tomurcuk memeli hurileri anladık bunlar inanmış kulları doğrudan ilgilendiyor ama bu cennetin genişliği neden izah edilecek kadar önemli görülmüş onu anlamak da güç. Hadi diyelim illa bahsedeceksin, "cennetin genişliği gökler kadardır." deseydin ne eksik olacaktı, birisi kalkıp "niye cennetin genişliği yeryüzü kadar değil?" diye bir soru mu soracaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder