13 Mayıs 2016 Cuma

Kutsal "Tuva" kelimesi üzerine!

Kuran’da “Ağaç Allah”ın konuştuğu yerden “Tuva” diye bahsedilmektedir. Daha önce açtığım başlıkları okuyan arkadaşlar bilirler Kuran’da bahsi geçen “Ağaç Allah” Eski Ahit’te de kendisinden bahsedilen ve sembolü “ağaç” olan Tanrıça Asherah’tır. 

Şimdi şu meşhur “Tuva” kelimesine yakından bakalım, Kuran’da geçtiği ayetler şöyle;

Taha 10-14:9

Bir ateş gördüğü zaman ailesine şöyle demişti: “Durup bekleyin! Muhakkak ki ben, bir ateş gördüm. Belki ondan, size bir kor (nur) getiririm veya ateşin üzerinde hidayeti bulurum.Böylece oraya (ateşin (nurun) yanına) geldiği zaman “Ya Musa!” diye nida olundu.Muhakkak ki Ben, Ben senin Rabbinim. Şimdi pabuçlarını çıkar. Şüphesiz sen, mukaddes vadi Tuva’dasın. Ve Ben, seni seçtim. Öyleyse vahyolunan şeyi dinle! Muhakkak ki Ben, Ben Allah’ım. Benden başka İlâh yoktur. Öyleyse Bana kul ol ve Beni zikretmek için namazı ikame et!


Naziat 15-16:

Sana Musa’nın kıssası geldi mi? Rabbi ona kutsal vadi Tuva’da nida etmişti (seslenmişti).


Her iki ayette de “Tuva” kelimesinden “el-mukaddes” yani kutsal diye bahsedilmektedir.

el mukaddesi : mukaddes, kutsal
tuven : Tuva

Burada hemen “kutsal (q-d-s)” kelimesine ilişkin şu notu düşelim; kutsal kelimesi geçmişte Tanrıça Asherah’ın en yaygın ünvanlarından biriydi. (“Asherah – QDS” ilişkisine dair daha önceki mesajıma bakmanızı öneririm; Bkz.) Eski Ahit’te q-d-s kelimesi “kutsal” anlamının dışında "fahişe, fahişelik yapılan yer" olarak da geçer ki bundan kasıt da bir ibadet şekli olarak Tanrıça Asherah’tır. (Bkz.)

“Tuva” kelimesine dönelim; bu kelime Arapça ṭā wāw yā (ط و ي) kökünden geliyor.

Peki bu Arapça kökün Eski Ahitin İbranicesindeki karşılığı nedir?

ط و ي kökünün karşılığı : טָוָה

Original Word: טָוָה
Part of Speech: Verb
Transliteration: tavah
Phonetic Spelling: (taw-vaw')
Short Definition: spun


Bu kök “eğirmek, örmek” anlamına geliyor ve Eski Ahit’te sadece iki yerde geçiyor;

Mısırdan Çıkış 35:

24 Gümüş ve tunç armağanlar sunan herkes onları RAB'be adadı. Herhangi bir işte kullanılmak üzere kimde akasya ağacı varsa getirdi.

25 Bütün becerikli kadınlar elleriyle eğirdikleri lacivert, mor, kırmızı ipliği, ince keteni getirdiler.

26 İstekli, becerikli kadınlar da keçi kılı eğirdiler.


“Tuva” kelimesinin İbranice Eski Ahit’teki karşılığı olan טָוָה kökünün “becerikli kadınlar”ın (Rab’a sunacakları armağanlarla ilgili) bir faaliyetinin adı olarak geçtiğini görüyoruz. 

(burada şunu da belirtelim yukarıdaki ayetlerin geçtiği 35. Bölümde armağanlar sunulan Rab’a “akasya ağacı” getirildiği gibi adeta bir “kadınmış (Tanrıça)” gibi altın, gümüş takılar da sunuluyor; 22 : Kadın erkek herkes istekle geldi, RAB'be her çeşit altın takı, broş, küpe, yüzük, kolye getirdi. RAB'be armağan ettikleri bütün takılar altındı.

peki טָוָה işini yapan bu “becerikli kadınlar” kimler?

hakmat issah: becerikli kadınlar 

Buradaki “hakmat (wise, wisdom)” bildiğimiz Arapça “hikmet” kelimesinin karşılığıdır. 

Eski Ahit’te “hikmet (wisdom)” kavramı dişi olarak ele alınır ve bu kavram Tanrıça Asherah ve yaşam ağacıyla irtibatlıdır. “Hikmet (Wisdom) = Asherah” ilişkisi konusunda aşağıdaki kaynaklara bakılmasını öneririm;

5. The Assimilation of the Imagery of Asherah
…The tree of life which recalls the Asherah appears in Israilte tradation as a metaphorical expression for Wisdom (Prov. 3:18; cf. Prov. 11:30; 15:4; Gen 3:22; Rev. 2:7)…”


It is in Proverbs where we meet Asherah as Wisdom personified. She appears as a creator goddess in Proverbs 8:22-31 and the following chapter describes a banquet that Wisdom hosts in her palace (Proverbs 9:1-6). In the Ugaritic texts, we read similarly of Asherah and her consort El hosting banquets in their mountain palace (cf. KTU 1.1 IV 26-35)…..

Toparlayacak olursak “Ağaç Allah”ın “kutsal (qds)” mekanın adı olan Arapça “Tuva” kelimesini İbranice Eski Ahit’te aradığımızda karşımıza “eğirmek” anlamındaki “hikmetli kadınların” bir uğraşı çıkıyor. “Hikmet” kelimesinin başlı başına Tanrıça Asherah ile ilişkili bir kavram olduğu düşünüldüğünde ise burada bahsi geçen “hikmetli kadınlar” ve uğraşlarından Tanrıça Asherah bağlantısı kendisini ele veriyor. Tıpkı Eski Ahit’teki şu ayete benzediği gibi;

2 Krallar 23:7:

Fuhuş yapan kadın ve erkeklerin RAB'bin Tapınağı alanındaki odalarını yıktı. Kadınlar orada Aşera için kumaş dokurlardı.

Yahve'nin "Nissi" adı Kuran'da kim için geçiyor?

“Tanrı’nın kendisi hakkında verdiği ilk tanımlaması nedir? Eski zamanlarda bir zat kendi ismiyle tanımlanırdı. Bu nedenle Tanrı’nın ilk yazılı vahyinde (Tevrat’ta) Musa’ya açıkladığı kendi öz ismi her şeyden anlamlıdır.

Musa Tanrı’ya dedi: İşte, ben İsrail oğullarına geldiğim zaman, onlara: Atalarınızın Tanrısı beni size gönderdi desem, onlar da bana: O’nun ismi nedir? derlerse, onlara ne diyeyim? (Çık. 3:13)

Tanrı Musa’ya dedi: BEN, BEN OLANIM; İsrail oğullarına böyle diyeceksin; beni size BEN’İM gönderdi… Atalarınızın Tanrısı…. YHVH beni size gönderdi ( Çık. 3:14-15 ).

Tanrı Musa’ya “BEN, BEN OLANIM ” dedi. İbranicesi: “Ehyeh asher ehyeh”. Bu, Tanrı’nın sonsuz varoluşunun ilk ve en isabetli açıklamasıdır. İbranicede bu fiilin kipi ” bitmeyen bir şimdi”yi ifade eder (yani zamansızlık veya sonsuzluk). Bu şekilde ” BEN’İM ” ifadesi Tanrı’nın öz ismidir. 15. ayette “ehvey” fiili isim olarak geçiyor: YHVH; yani Yahveh ya da Yehovah.”


Yukarıdaki alıntı Tanrı’nın Kitabı Mukaddes’teki gerçek adı olarak geçen Yahveh (YHVH) kelimesi ile bir Tanrıça adı olan Asherah kelimesi arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Tanrı yanan çalıdan (Kuran’da ağaçtan) seslenip kendi isminden bahsederken “Ehyehasher ehyeh” demektedir. Bu ifadeye biraz daha yakından bakarsak içerisinde Tanrıça Asherah’ın da anıldığını söyleyebiliriz, kaldı ki Tanrıça Asherah’ın ana sembolünün “ağaç” olduğunu dikkate aldığımızda bu ifadeyi kullanan tanrı da bir çalıdan (Kuran’da daha açık bir şekilde ağaçtan) seslenmektedir:

There were no spaces between words in ancient Hebrew, nor did they use vowels. The spacing and choice of vowels were added long after the original texts were written; therefore, the answer to Moses' question was:

אֶֽהְיֶ֖ה אֲשֶׁ֣ר אֶֽהְיֶ֑ה

HYHSHRHYH

With added vowels:

EHYEHASHEREHYEH

Generally accepted Separation:

Ehyeh Asher Ehyeh

Another option:

Ehyeh Asherah YaH

Translated:

I AM ASHERAH and YAH!

http://www.thenazareneway.com/Judaism's%20Goddess.htm


Yahveh ve Asherah ilişkisinbe değindişkten sonra Kitabı Mukaddes’te Yahveh’in adlarından birisi olarak geçen “nissi” kelimesine geçelim:

Mısırdan Çıkış 17:

9: Musa Yeşu'ya, “Adam seç, git Amalekliler'le savaş” dedi, “Yarın ben elimde Tanrı'nın değneğiyle tepenin üzerinde duracağım.”

15: Musa bir sunak yaptı, adını Yahve-Nissi koydu.


Bu bölümde Musa elindeki “değneğiyle (ağacıyla)” bir tepenin üzerine çıkarak ve burada elini yukarıda sürekli tutarak İsraillilerin Amalek Ordusunu yenmesini sağlıyor ve daha sonrasında orada bir sunak yaparak adını “Yahve-Nissi” koyuyor. “Yahve-Nissi” ifadesi “Yahve benim sancağımdır” şeklinde çevrilmektedir. Bu bölümle ilgili yapılan bazı yorumlarda ise bu ifadedeki “sancak” olarak çevrilen “nissi” kelimesi ile kastedilenin savaşın sonucunu belirleyen Musa’nın elindeki kutsal “değnek (ağaç)” olduğu yönündedir: 

Matthew Henry considered that Jehovah-nissi–The Lord is my banner "probably refers to the lifting up of the rod of God as a banner in this action. The presence and power of Jehovah were the banner under which they enlisted, by which they were animated and kept together, and therefore which they erected in the day of their triumph." https://en.wikipedia.org/wiki/Jehovah-nissi

Burada şunu söylemek gerekiyor Musa’nın elindeki kutsal değnek (bir başka deyişle kutsal ağaç) yanan çalıdan seslenen Tanrının (yani Asherah’ın) yılana dönüştürdüğü kutsal değnektir, Musa’nın değneği “yılan” ve “ağaç” olma özellikleriyle Tanrıça Asherah’ın sembolüdür. 

Musa kutsal değneğiyle ilgili olarak Yahve’ye “nissi” adını koymaktadır. Nitekim “nissi” kelimesinin diğer geçtiği yerlere baktığımızda (toplam 21 ayette geçiyor) “nissi” kelimesinin Musa tarafından yılan yapılıp üzerine konulan bir “değnek” anlamında geçtiğini görüyoruz:

Çölde Sayım 21: 8-9

RAB Musa'ya, “Bir yılan yap ve onu bir direğin üzerine koy. Isırılan herkes ona bakınca yaşayacaktır” dedi. Böylece Musa tunç bir yılan yaparak direğin üzerine koydu. Yılan tarafından ısırılan kişiler tunç yılana bakınca yaşadı.


Bir başka ayette ise “nissi”nin üzerine konan bu tunç yılandan bahsedilirken açıkça Tanrıça Asherah’tan da bahsedilerek Asherah’ın simgeleriyle aynı akıbete uğradığı ifade edilmektedir.

2 Krallar 18: 4

Alışılagelen tapınma yerlerini kaldırdı, dikili taşları parçalayıp Tanrıça Aşera'yı simgeleyen sütunları kesti. Musa'nın yapmış olduğu Nehuştan adındaki tunç yılanı da parçaladı. Çünkü İsrailliler o güne kadar ona buhur yakıyorlardı.


Kısaca toparlayacak olursak Yahve’nin ismi olarak anılan “nissi” kelimesi Musa’nın yılana dönüşebilen kutsal değneğiyle (ağacıyla) ilişkili olan bir kelimedir. Yılan ve ağaç ilişkisi “nissi” kelimesini aynı zamanda Tanrıça Asherah ile olan ilişkisini de ortaya koymaktadır: 

Musa’nın yılana dönüşen değneği = Musa’nın savaş kazandıran değneği => Yahve’nin “Nissi” adını alması = Musa’nın tunç yılanlı değneği (nissi) = Asherah’ın Simgeleri 

Peki Yahve’nin adı olan “nissi” kelimesinin karşılığı Kuran’da geçiyor mu?

Yahveh Nissi: נִסִּֽי׃ יהוה 

Nissi: נִסִּֽי׃

İbranice “נִסִּֽי׃” kelimesini harf harf Arapçaya çevirdiğimizde karşımıza nūn sīn yā (ن س ي) kökü çıkmaktadır. Bu kök Kuran’da 42 kez fiil 2 kez de isim olarak geçmektedir. Bu kökün isim olarak geçtiği ayetler Meryem Suresi’nin 23. ve 64. Ayetleridir.:

Meryem Suresi 23:

1. fe : böylece, sonra
2. ecâe-ha : onu mecbur etti
3. el mehâdû : doğum sancısı
4. ilâ ciz'ın nahleti : hurma ağacının gövdesine
5. kâlet : dedi
6. yâ leyte-nî : keşke ben olsaydım
7. mittu : öldüm
8. kable : önce
9. hâzâ : bu
10. ve kuntu : ve ben oldum
11. nesyen : unutularak
12. mensiyyen : unutulan


Ayette Meryem’in kendisine atfen söylemiş olduğu son iki kelime kök harfler itibariyle Eski Ahit’teki Yahev’in adı olan “nissi” kelimesinin Kuran’daki karşılığıdır. Ayette hem bu ismin bir kadına atfen geçiyor olmasına hem de bu kadının bir “ağaca” sığınıyor olmasına lütfen dikkat. Bu söylemler “Meryem” inancının aslında geçmişteki Tanrıça inancının bir uzantısı olmasından da kaynaklanmaktadır. Böylelikle Ortodoks Hıristiyan ikonlarında Musa’ya Tanrının seslendiği yalan çalının içerisinde neden Meryem Ana’yı resim ettikleri de sanırım daha iyi anlaşılmaktadır.



“nissi” kelimesine karşılık gelen kökün isim olarak geçtiği diğer ayet ise Meryem Suresi’nin 64. Ayeti:

1. ve mâ netenezzelu : ve biz inmeyiz
2. illâ : sadece, den başka, olmaksızın
3. bi emri : emriyle
4. rabbi-ke : senin Rabbin
5. lehu : onun için, ona, onun
6. mâ beyne eydî-nâ : önümüzdekiler (ellerimizin arasındakiler)
7. ve mâ halfe-nâ : ve arkamızdakiler
8. ve mâ beyne zâlike : ve bunların arasındakiler
9. ve mâ kâne : ve olmadı, değildir
10. rabbu-ke : senin Rabbin
11. nesiyyen : unutan


Bu ayette ise kelimemiz olumsuz da olsa Eski Ahit’tekine benzer şekilde “Rabbe” atfen geçmektedir. Yalnız burada ilginç olan bir sonraki ayetteki ifadelerdir:

Semaların, yeryüzünün ve ikisinin arasındakilerin Rabbidir. Öyleyse O’na kul ol! O’nun kulluğunda sabırlı ol! O’nun İsmi’yle isimlendirilen (bir kimse) biliyor musun?

Eski Ahit’teki Rabin isimlendirmesiyle ilgili bir kelimenin Kuran’daki karşılığını ararken bir sonraki ayette birden bire rabbin isimlendirilmesi mevzusuyla karşılaşıyoruz. Peki bu “isimlendirme” mevzusu Kuran’da bizi kime götürecek, bir sonraki mesajda da ona değinelim.

Ben bir sonraki mesajı hazırlarken, mümin arkadaşlar da şunun üzerine biraz kafa yorsun; Baba (Rab) - oğul (İsa) ilişkisi içerisinde “Meryem Ana” figürü zaten “tanrıça” rolüne denk gelerek tarih boyu hep şüpheli bir konumda yer almıştır, Kuran yazıcısı Allah Meryem’den bahsederken neden Eski Ahit’teki Tanrıça sembolü olan ağaç ve yılanla ilişkili “nissi” kelimesinin karşılığını kullanmıştır?

Arapların Anası Hacer Gerçekte Kimi Temsil Ediyor?

Araplar için Afrikalı siyah cariye "Hacer"in ayrı bir önemi bulunmakta; Arap’lar Hacer'in oğlu İsmail’in soyundan geldiklerine inanırlar. Yahudiler ise İbrahim’in Sara’dan olan diğer oğlundan, İshak’dan geldiklerine. Hacer bu nedenle Arab-ı Tabia adı verilen bu Arapların büyük annesi sayılır. Muhammed'in Hacer için Araplara "İşte bu kadın sizin annenizdir." dediği söylenir. 

İbrahim peygamberin eşi Hacer’i vasıfları üzerinden en iyi tanımlayan kişi merhum Ali şeraiti’dir. Ali şeraiti Hacc adlı eserinde şunları ifade etmektedir.

“Bir kadın, hakir görülmüş bir Afrikalı siyah cariye… Sare adlı bir kadının Habeşli hizmetçisi! Bütün bunlar beşeri düzende böyle. Ama Tevhid nizamında bu cariye Allah’ın muhatabı, Allah’ın büyük peygamberlerinin anası, Allah’ın yarattığı en güzel ve en yüce değerlerin tecelligahı. Hacc tiyatrosunda, başrol oyuncusu, en önemli sima, Allah’ın Harem’indeki tek kadın, Tek anne!”

Hristiyanların peygamber doğuran Meryem Anası'nın yerini Arapların peygamber doğuran Hacer Anası almışa benziyor. Yüzyıllar içerisinde farklı versiyonlarda hikayeleştirilmiş olsa da bu "Kutsal Ana"ların kaynağı aynı Tanrıça inanışları.

Arapların Anası daha doğru bir ifadeyle Ana Tanrıçası olan Hacer'in gerçekte kimi temsil ettiğini anlamak için Eski Ahit’in İbranicesine bakmamız gerekiyor. Eski Ahit'in Yaratılış başlığı altında 21. bölümünün 19. ayetinde şöyle söylenmektedir:

“Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı ve Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi.”

Bu ayette doğrudan Hacer’e ait bir söylem olması itibariyle onun “gözlerinden” bahsedilmektedir.

Hacer’in gözlerine hitaben “gözler” anlamında geçen kelime; 

עֵינֶ֔יהָ

Bu İbranice kelimeyi birebir Eski Ahit’te arattığımızda dört ayette daha geçtiğini görüyoruz. (Bkz.) Bunlar şöyle;

1) Yaratılış 24:64-65

“Rebeka İshak'ı görünce deveden indi.” İbrahim'in hizmetkârına, “Tarladan bizi karşılamaya gelen şu adam kim? diye sordu. Hizmetkâr, “Efendimdir” diye karşılık verdi. Rebeka peçesini alıp yüzünü örttü.”


Bu kısımda “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz İshak’ın karısı Rebeka için geçiyor. Yalnız dikkat edilirse Rebeka’nın yapmış olduğu bir davranış var; peçesini alıp yüzünü örtmek. Bu davranış Eski Ahit’te “fahişelerin” yaptığı bir davranış. Peçe=Fahişelik konusundaki daha önceki mesajım; bkz.

2) Yaratılış 38:17

“Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz koyarak, “Benimle yat” dedi.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz Yusuf’la yatmak isteyen bir başka deyişle fuhuş yapmaya yeltenen Potifar’ın karısının gözleri için geçiyor. 

3) 2 Krallar 9:30

“Sonra Yehu Yizreel'e gitti. İzevel bunu duyunca, gözlerine sürme çekti, saçlarını tarayıp pencereden dışarıyı gözlemeye başladı.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz yine bir erkeği ayartma çabası içinde olan İzevel adlı bir kadın için geçiyor. İzevel kimdir peki, Ba’al ve Asherah’ın peygamberlerini öldüren İlyas’a "ben de aynısını sana yapacam" diyen kadındır, yani Ba’al ve Asherah’a tapan bir kadındır. (1 Krallar 18. ve 19. bölüm)

4) Hezekiel 23:16

“Oholiva görür görmez onlara gönül verdi, Kildan ülkesine ulaklar gönderdi.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz Oholiva adlı bir kadın için geçiyor, Ohiva kimdir peki iki fahişe kız kardeşten bu işle en fazla uğraşanıdır; Bu ayetten birkaç ayet öncesinde şöyle geçer “Kızkardeşi Oholiva bunu gördü, ama şehveti ve fahişelikleri kızkardeşininkinden daha utanç vericiydi.”

Neyi görmüş olduk, Hacer’a aitlik anlamında ifade edilen bir kelime, “gözler” kelimesi aynı yazımla diğer ayetlerde ya doğrudan fahişelerle ya da fahişelere has erkek ayartma peşinde olan, peçe takan, gözüne sürme çeken kadınlarla ilgili geçiyor.

Bu kadınlarla ilgili anlatımlarda ortak kelime kullanımları boşuna değil, çünkü bu kadınların temsil ettikleri misyon aynı, bu kadınlar ya doğrudan “fahişeliği” bir ibadet şekli olan tanrıçanın kendisini kastetmekteler ya da ona tapan, onun yolunda ilerleyen rahibeleri. 

Eski Ahit’in esasında yer alan “Baba” tanrı tek tanrı formatına indirgenmek istenirken, “Ana” tanrıçanın izleri silinmek istenmiş, onunla ilgili ayetler, kelimeler değiştirilerek farklı hikayeler ve adlar altında gizlenmeye çalışılmıştır. Fakat bu silme, gizleme işi birebir her kelime için geçerli olamamış, geriye yukarıda örneğini sunduğum gibi tesadüfün ötesinde, geçmişe ve gerçeğe dair dört dörtlük ipuçları kalmıştır.

Eski Ahit’teki “Tanrıça” silme gizleme mevzusu Kuran için de geçerlidir. Yani Kuran sonradan yazılmış bir kitap değil o da daha geçmişte kaleme alınmış olan antik metinlerden gelmedir. Eski Ahit'teki gibi Kuran'da da kelime kökleri ve kullanım yerleri takip edildiğinde “Tanrıça” size alımlı gözleriyle el sallamakta, aslında ben henüz daha kutsal antik metinlerimden silinip gitmedim demektedir. Bu kitabın kadınlara, cariyelere, hurilere neden bu kadar fazla kafayı taktığı, erkeklerine ağaçlar altında, bahçelerde ödül olarak fahişeleri (hurileri) neden vaat ettiği üzerine bir kez daha düşünün derim. 

Arapların “Ana” olarak gördükleri “Hacer” adlı kadının aslında neyi temsil ettiği, nereden geldiği Eski Ahit’teki kelime irtibatlarında yatmaktadır. Siz istediğiniz kadar beni Kuran bağlar deyip durun, bu ne İbranice ve Arapça dilleri arasındaki ortaklığı ne de tarih boyu kitaplar arasında yapılmış olan aşırmaları ortadan kaldırır. 

Derdiniz “böylesi güzel, ben rahatımı bozmayayım” diyorsanız geçmişi pekala yok sayabilirsiniz ama yok ben de gerçeğin peşindeyim diyorsanız geçmişe, masalların filizlendiği kaynağa inmek zorundasınız, aksi takdirde “beni sadece Kuran bağlar” gibi sözlerle ancak kendiniz çalıp kendiniz oynarsınız.

Eski Ahitte İbrahimin Tanrıya Takdığı Ad Kuranda Nasıl Geçmektedir?

Eski Ahit'teki anlatılanlara göre İbrahim'in eşi Sara çocuğu olmayınca cariyesi Haceri'i İbrahim'e sunuyor. Onunla cinsel ilişki kurup bir çocuğunun olmasını istiyor. Daha sonra cariye Hacer'in İbrahim'den bir çocuğu olunca Hacer Sara'yı küçük görmeye başlıyor. Sara'da bunun üzerine Hacer'e kötü davranıyor ve Hacer çöle kaçmaya karar veriyor. Çölde Rab Hacer'e görünüyor ve onun soyunu kutsayacağını söylüyor. 

Araplar için Afrikalı siyah cariye "Hacer"in ayrı bir önemi bulunmakta; Arap’lar Hacer'in oğlu İsmail’in soyundan geldiklerine inanırlar. Yahudiler ise İbrahim’in Sara’dan olan diğer oğlundan, İshak’dan geldiklerine. Hacer bu nedenle Arab-ı Tabia adı verilen bu Arapların büyük annesi sayılır. Muhammed'in Hacer için Araplara "İşte bu kadın sizin annenizdir." dediği söylenir. 

İbrahim peygamberin eşi Hacer’i vasıfları üzerinden en iyi tanımlayan kişi merhum Ali şeraiti’dir. Ali şeraiti Hacc adlı eserinde şunları ifade etmektedir.

“Bir kadın, hakir görülmüş bir Afrikalı siyah cariye… Sare adlı bir kadının Habeşli hizmetçisi! Bütün bunlar beşeri düzende böyle. Ama Tevhid nizamında bu cariye Allah’ın muhatabı, Allah’ın büyük peygamberlerinin anası, Allah’ın yarattığı en güzel ve en yüce değerlerin tecelligahı. Hacc tiyatrosunda, başrol oyuncusu, en önemli sima, Allah’ın Harem’indeki tek kadın, Tek anne!”

Hristiyanların peygamber doğuran Meryem Anası'nın yerini Arapların peygamber doğuran Hacer Anası almışa benziyor. Yüzyıllar içerisinde farklı versiyonlarda hikayeleştirilmiş olsa da bu "Kutsal Ana"ların kaynağı aynı Tanrıça inanışları.

Şimdi Eski Ahit'teki Hacer mevzusunun geçtiği ilgili pasajı ele alalım:Yaratılış 21. nolu bölümde  Hacer ve Sara arsındaki sorundan bahsedildikten sonra Hacer'in çocuğuyla (İsmail) birlikte kovulması anlatılmaktadır. Hacer çocuğuyla birlikte kovulduktan sonra Rab'bin kendisine görüneceği Beer-Şeva Çölü'ne gidiyor. Burada suyu tükenince çocuğunu bir "çalının" altına bırakıyor ve daha sonra Rab çocuğun sesini duyuyor. (Bu ifadelerde "çalının" yanına bırakılmadan sonra Rab'in çocuğun sesini duyuyor olmasına dikkat!) Bunun devamında da Hacer orada bir kuyu görüyor ve oradan su alıyor.

Aynı bölümün devamında İbrahim'le Avimelek arasında bir kuyu üzerinden yapılan antlaşmadan bahsediliyor ve devamında antlaşma yapılan bu yere Beer-Şeva adı veriliyor, İbrahim Beer-Şeva'da "ılgın ağacı" dikiyor ve orada Rab'be, "Ölümsüz" Tanrı'ya yakarıyor. Bu ayette Rab daha doğru ifadeyle Yahweh "Olümsüzlük (El Olam)" adı ile anılıyor.

Burada dikkat çeken nokta; kuyunun bulunduğu ve ağaç dikilen yerle Hacer'in gittiği ve kuyu bulduğu yerin aynı şekilde adlandırılması; Beer-Şeva

Şunu anlıyoruz Beer-Şeva Hacer'in Rab'bi gördüğü ve ona "Roi" adını koyduğu yer. Bu yer aynı zamanda İbrahim'in Rab'be "Ölümsüz (El Olam)" adıyla seslendiği yer. 

Olam עוֹלָם

İbranice "Olam (עוֹלָם)" kelimesinin ilk üç harfi Arapça ʿayn wāw lām (ع و ل) köküne denk geliyor. Bu kök Nisa Suresi'nin eşler ve cariyelere adaletli davranılması konusunu işleyen 3. ayetinin en sonundaki kelimenin kökü. 

Arapça bu kökten olan tek bir kelime bulunmaktadır. "zulmetmek, haksızlık etmek" anlamında çevrilen bu kelime Nisa Suresi'nin 3. ayetinde en sonda geçmektedir:

"Ve eğer yetimler konusunda adalete riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, o taktirde hoşunuza giden (size helâl olan diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Fakat, eğer (onlara da) adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız o zaman bir tane ile veya elinizin altındaki sahip olduklarınızla (cariyelerinizle) yetinin. İşte bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur."

18. fe : fakat, artık, öyleyse, o taktirde
19. vâhideten : bir adet, bir (kişi)
20. ev : veya
21. mâ meleket : sahip olduğu şey
22. eymânu-kum : (sizin) elinizin altındaki
23. zâlike : işte bu, bu
24. ednâ : çok yakın, daha yakın, daha uygun
25. ellâ : ... olmama, ... olamama

26. teûlû : zulmetmeniz

Ayette birden fazla eş edinmekten ve bunlar arasındaki adaletten söz edilmekte, en sonunda ise tek eşle veya bir cariye ile yetinilmesi istenmekte, bunun da İbrahim'in "ağaç" dikip Rab'be seslendiği "Olam (sonsuz)" kelimesine karşılık gelen "teulu"ya uygunluğundan bahsedilmektedir.

Ayetteki bu anlatım şekli İbrahim'in eşi Sara ve Cariyesi arasındaki ilişkiyi akıllara getirmektedir. İbrahim de kendisine birden fazla eş edinmiş daha sonrasında ise eşi ve cariyesi arasındaki sorunlarla karşılaşmıştır.

Burada ayet konularının tesadüf olarak örtüşmüş olduğu ileri sürülebilir ancak bence bu benzerlik Kuran'ın aslının Eski Ahit bağlantılı İslam öncesine ait antik dinsel metinlerden olmasından kaynaklanıyor. Muhtemelen bu İslam öncesine ait antik metinler Eski Ahit'teki anlatımların basit tefsirleriydi veya da doğrudan Eski Ahit'e de kaynaklık etmiş olan pagan metinlerinin tek tanrı inancı formatına sokulmak için Tanrıça inancından soyutlanmış, değiştirilmiş şekilleriydi.

 İbrahim'in "ağaç" dikip Rab'be seslendiği "Olam (sonsuz)" adı bizi Kuran'da yasal fahişeler olan cariye mevzusunun işlendiği bu ayete götürmektedir. Ayrıca daha önceki başlıklarımda değindiğim tanrıça sembolü olan "ağaç" ilişkisi de daha açık bir şekilde ortaya çıkmış olmaktadır.

Ek-1:

Nisa Suresi'nin 3. ayetinin sonunda yer alan "teulu" kelimesiyle ilgili olarak "yoksul düşmek" anlamında olduğunu iddia edenler de bulunuyor, örneğin;

“teûlû” kelimesi birçok anlamı ifade edebilir. Bazı ilim adamlarına göre bu anlamlardan birisi de “bakımı gereken kişilerin artması yani nafaka yükünün fazlalığı sebebiyle fakir düşmektir.’’ Bu kelime aşağıdaki âyette de aynı anlamda kullanılmıştır:

‘’Ve Seni yoksul bulmadı mı? Sonra, zenginleştirdi.” (Duha,8)

Bu âyetteki manasıyla paralel düşünüldüğünde birinci âyetteki “teûlû” kelimesi, “aile yükünüzü ağırlaştırmayın” demek olur. Kelimenin bu anlamı ifade ettiğine dair şu beyit de ilgili kişiler tarafından delil olarak kullanılmaktadır:

“Fakir ne zaman zenginleşeceğini, zengin ise ne zaman fakir olacağını (yeûlü) bilemez!”

İmâm Şâfiinin (r.a) tercih ettiği mana da budur.


aşağıda Hacer'in oğlu İsmail'le ilgili hazırlamış olduğum tabloyu doğru sayarsak -ki doğruluğunu sizin de eleştirmenizi beklerim- dua edin ki Arapça dili ve edebiyatına o kadar hakim olan İmam Şafi'nin (767-820) iddiası doğru olmasın  Tanrının adlandırıldığı isimlerin Kuran'da izini araştırırken bakın tanrının adı doğrudan ne şekilde karşımıza çıkıyor. (Tablodaki Arapça "İsmail" adının içerisindeki "ayl" köküne karşılık gelen ekin (عِيلَ) Kuran'da nerelerde geçtiğini görmek istiyorsanız bkz.)

Bu grafik otomatik olarak yeniden boyutlandırıldı. Tam boyutlarda görmek için bu bara tıklayınız. Orijinal grafik boyutu 1050x788 pikseldir.

"...Şafii daha sonra Arapçanın inceliklerini ve edebiyatını öğrenmek için, Hüzeyl kabilesine gitti. Bu hususta: "Ben Mekke'den çıktım. Çölde Hüzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini öğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı öğrendim. Mekke'ye döndüğüm zaman, birçok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum." demiştir."


Ek-2:

Arapların Anası (Ana Tanrıçası) Hacer gerçekte kimi temsil ediyor?

Eski Ahit’in Yaratılış başlığı altında 21. bölümünün 19. ayetinde şöyle söylenmektedir:

“Sonra Tanrı Hacer'in gözlerini açtı ve Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi.”

Bu ayette doğrudan Hacer’e ait bir söylem olması itibariyle onun “gözlerinden” bahsedilmektedir.

Hacer’in gözlerine hitaben “gözler” anlamında geçen kelime; 

עֵינֶ֔יהָ

Bu İbranice kelimeyi birebir Eski Ahit’te arattığımızda dört ayette daha geçtiğini görüyoruz. (Bkz.) Bunlar şöyle;

1) Yaratılış 24:64-65

“Rebeka İshak'ı görünce deveden indi.” İbrahim'in hizmetkârına, “Tarladan bizi karşılamaya gelen şu adam kim? diye sordu. Hizmetkâr, “Efendimdir” diye karşılık verdi. Rebeka peçesini alıp yüzünü örttü.”


Bu kısımda “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz İshak’ın karısı Rebeka için geçiyor. Yalnız dikkat edilirse Rebeka’nın yapmış olduğu bir davranış var; peçesini alıp yüzünü örtmek. Bu davranış Eski Ahit’te “fahişelerin” yaptığı bir davranış. Peçe=Fahişelik konusundaki daha önceki mesajım; bkz.

2) Yaratılış 38:17

“Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz koyarak, “Benimle yat” dedi.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz Yusuf’la yatmak isteyen bir başka deyişle fuhuş yapmaya yeltenen Potifar’ın karısının gözleri için geçiyor. 

3) 2 Krallar 9:30

“Sonra Yehu Yizreel'e gitti. İzevel bunu duyunca, gözlerine sürme çekti, saçlarını tarayıp pencereden dışarıyı gözlemeye başladı.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz yine bir erkeği ayartma çabası içinde olan İzevel adlı bir kadın için geçiyor. İzevel kimdir peki, Ba’al ve Asherah’ın peygamberlerini öldüren İlyas’a "ben de aynısını sana yapacam" diyen kadındır, yani Ba’al ve Asherah’a tapan bir kadındır. (1 Krallar 18. ve 19. bölüm)

4) Hezekiel 23:16

“Oholiva görür görmez onlara gönül verdi, Kildan ülkesine ulaklar gönderdi.”


Bu ayette “עֵינֶ֔יהָ” kelimemiz Oholiva adlı bir kadın için geçiyor, Ohiva kimdir peki iki fahişe kız kardeşten bu işle en fazla uğraşanıdır; Bu ayetten birkaç ayet öncesinde şöyle geçer “Kızkardeşi Oholiva bunu gördü, ama şehveti ve fahişelikleri kızkardeşininkinden daha utanç vericiydi.”

Neyi görmüş olduk, Hacer’a aitlik anlamında ifade edilen bir kelime, “gözler” kelimesi aynı yazımla diğer ayetlerde ya doğrudan fahişelerle ya da fahişelere has erkek ayartma peşinde olan, peçe takan, gözüne sürme çeken kadınlarla ilgili geçiyor.

Bu kadınlarla ilgili anlatımlarda ortak kelime kullanımları boşuna değil, çünkü bu kadınların temsil ettikleri misyon aynı, bu kadınlar ya doğrudan “fahişeliği” bir ibadet şekli olan tanrıçanın kendisini kastetmekteler ya da ona tapan, onun yolunda ilerleyen rahibeleri. 

Eski Ahit’in esasında yer alan “Baba” tanrı tek tanrı formatına indirgenmek istenirken, “Ana” tanrıçanın izleri silinmek istenmiş, onunla ilgili ayetler, kelimeler değiştirilerek farklı hikayeler ve adlar altında gizlenmeye çalışılmıştır. Fakat bu silme, gizleme işi birebir her kelime için geçerli olamamış, geriye yukarıda örneğini sunduğum gibi tesadüfün ötesinde, geçmişe ve gerçeğe dair dört dörtlük ipuçları kalmıştır.

Eski Ahit’teki “Tanrıça” silme gizleme mevzusu Kuran için de geçerlidir. Yani Kuran sonradan yazılmış bir kitap değil o da daha geçmişte kaleme alınmış olan antik metinlerden gelmedir. Eski Ahit'teki gibi Kuran'da da kelime kökleri ve kullanım yerleri takip edildiğinde “Tanrıça” size alımlı gözleriyle el sallamakta, aslında ben henüz daha kutsal antik metinlerimden silinip gitmedim demektedir. Bu kitabın kadınlara, cariyelere, hurilere neden bu kadar fazla kafayı taktığı, erkeklerine ağaçlar altında, bahçelerde ödül olarak fahişeleri (hurileri) neden vaat ettiği üzerine bir kez daha düşünün derim. 

Arapların “Ana” olarak gördükleri “Hacer” adlı kadının aslında neyi temsil ettiği, nereden geldiği Eski Ahit’teki kelime irtibatlarında yatmaktadır. Siz istediğiniz kadar beni Kuran bağlar deyip durun, bu ne İbranice ve Arapça dilleri arasındaki ortaklığı ne de tarih boyu kitaplar arasında yapılmış olan aşırmaları ortadan kaldırır. 

Ek-3:

Nisa Suresi 3. ayetinin sonundaki "te'ulu" kelimesinin kökü olarak belirttiğiniz ayl ع ي ل kökü üzerinde biraz duralım.

Sizin verdiğiniz linkte de gösterildiği gibi bu kökten gelen iki kelime var ve bunlar 9:2893:8 nolu ayetlerde geçiyor (Bkz.)

bu ayetlerden birisini ele alalım;

93 (Duhan) :8

1. ve vecede-ke : ve seni buldu
2. âilen : yokluk
3. fe : sonra
4. agnâ : gani kıldı, zengin kıldı


ayetteki "ailen (ayl)" kelimesinden önce geçen kelime "buldu" anlamında çevrilen "ve vecede-ke (وَوَجَدَكَ)"

ve vecede-ke (وَوَجَدَكَ) kelimesi aynı yazımla Kuran'da başka nerelerde geçiyor?

bu kelime aynı yazımla sadece bir önceki ayette geçiyor: "Ve seni dalâlette buldu sonra hidayete erdirdi."

bu ayette "ayl" kökünden gelen "ailen (yokluk)" kelimesinin yerini "dallen (delalette olma)" kelimesi alıyor. Bu kelimeyi şimdilik bir yere not alalım.

şimdi bir de "ve vecede-ke (وَوَجَدَكَ)" kelimesine yazımsal olarak en yakın kelimelere bakalım. Bunun için en sondaki "كَ" harfini (tekil nesne zamiri ekini) alarak "وَوَجَدَ" şeklinde arama yapalım. Arama yaptığımızda bu kelimenin 3 ayette aynı şekilde geçtiğini görüyoruz (Bkz.);

1) 18:86

8. ve vecede : ve buldu
9. inde-hâ : onun yanında
10. kavmen : bir kavim,


2) 24:36

12. ve vecede allâhe : ve Allah'ı buldu

3) 28:23

10. ve vecede : ve buldu
11. min dûni-him : onlardan başka
12. emreeteyni : iki kadın


şimdi karşımıza nasıl bir tablo çıkmış oluyor; "وَوَجَدَ" kelimemizle bu ayetlerde "bulunanlar" neler:

-pınarın yanında kavim

-su sanılan yerde Allah

-su başında iki kadın (emreeteyi)

ayetlerin ortak içeriğine dikkat, mevzu aynı "su", bu size bir şey hatırlattı mı? Hacer desem, kuyu desem su desem 

"İsmail"in adında İbranice Tanrı (El) takısına karşılık gelen ayl ع ي ل kökünü niteleyen "ve vecede-ke (وَوَجَدَكَ)" kelimesi, en yakın yazımıyla (وَوَجَدَ) başka ayetlerde "kavim", "Allah" ve "İki kadın" kelimelerini niteliyor. Bir başka deyişle İsmail'in adındaki Tanrı (El)'e karşılık gelen kök yerini diğer ayetlerde "kavim", "Allah" ve "İki kadın"a bırakıyor. Buradaki üç ayetten ikisinde Allah ve Kadın(emreeteyni ) kelimelerinin geçiyor olması bir tesadüf değil. ayl ع ي ل kökü ile nitelenen aslında Hacer'in Tanrıçası olunca doğal olarak karşımıza diğer ayetlerde nitelenenler de Allah ve Kadın olarak çıkmış oluyordu. Acı ama gerçek bu. 

"Allah = Kadın = Emreeteyni" konusunda bir başka başlık altında yazmış olduğum mesajlarıma bakmanızı öneririm (1.2.3.)

Ne dersiniz yoksa bunların hepsi kötü birer tesadüf mü?