12 Ekim 2012 Cuma

Allah: "İsrailoğullarına sor...."


Bakara -211:

"İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık mucizeler verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır."

İsra -101:

"Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti."

Bu ayetlerde, Allah'ın sor dediği kişiler Musa'nın mucizelerine tanıklık etmiş olan kişiler değil bu mucizeleri tıpkı başkaları gibi Tevrat üzerinden sonradan okuyup buna inanmış kişiler.

Allah'ın kendi söylediklerine peygamberin inanıp inanmayacağı konusunda bir şüphesi mi var ki onun gibi bazı şeyleri sonradan öğrenmiş kişilere onu göndermektedir?

Peygamber sorunca ne olacaktır peki? Tevrat'ı okuyup da Musa'nın mucizelerine yüzyıllar sonra inanan bu kişiler söyleyince mi mucizelerin Allah'ın dediği gibi gerçekten var olduğu ortaya çıkacaktır?

Allah "İsrailoğullarına sor" demek yerine "Ben Musa'ya 9 mucize verdim" deseydi ne olacaktı, peygamber çıkıp "ama İsrailoğulları 7 mucizeden bahsediyor" diye ona itiraz mı ederdi yoksa "herhalde Tanrım sen daha doğrusunu bilirsin" deyip buna itaat mı ederdi?

Herşeyi bilen ve var eden bir Allah ile ona inancı seçildiği günden beri eksiksiz olması gereken mübarek elçisi arasında neden bu tarz bir konuşma geçmektedir?

Böylesi bir konuşma ancak biz insanlar arasında geçebilecek türden bir konuşmadır. Bir insan bir başkasını kendi sözüne daha fazla ikna ettirmek istediğinde üçüncü bir tarafın da olaya katılmasını ister. Kitapta Allah'ı konuşturan Allah'ın kendisi değil de aslında bir insansa gayet doğaldır ki Allah ile elçisi arasındaki konuşma da soktaki iki insan arasındaki konuşma gibi olacaktır.

Bu sözler herşeyde ilk ve son söz sahibi olması gereken bir Tanrı'dan değil ancak birisine birşeyleri anlatırken inandırıcı olma kaygısı taşıyan bir insanın ağzından çıkmış olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder