"Devenin iğne deliğinden geçmesi" tabiri hem İncil'de hem de Kuran'da geçen bir ifadedir. Yalnız bu ifadenin doğrusunda "deve" değil, onun yerine aslında kalın ip manasında "halat" kelimesinin olması gerektiği yönünde önemli iddialarda bulunulmuştur. Bu iddia tabi bin kat daha mantıklı gözükmektedir. Aşağıdaki yazı bu konuyu "mümin" bir kişinin penceresinden ele almakta olsa da güzel noktalara değinmektedir.
Bu konuda ben sorumu en başta sorup yazıyla sizi başbaşa bırakmak istiyorum:
Bilindiği üzere, Kuran'nın Tevrat ve İncil'den kopyalanmış ve kulaktan duyulmuş bilgilerden ibaret olduğu yönünde ciddi eleştirilerde bulunulmaktadır. Allah acaba Kuran'ı anlatırken neden hristiyanların doğrusunu kendilerinin dahi tam olarak aktaramadıkları bir söylemin tıpa tıp benzerini
yoksa birisi ilerde işin bu noktalara gelebileceğini tabi ki hesap edemeyip ne duyduysa alıp aynısını mı kopyalamıştı?
İĞNENİN DELİĞİNDEN DEVE Mİ GEÇER YOKSA HALAT MI?
Büyük adamlar büyük işler yaparlar. Meselâ bazı büyük adamlar, büyük eserler yazarlar. Eserlerin büyüklüğü, çağlar ve devirler geçtiği halde onların geçmemesinden, pörsümemesinden, her devrin insanına ışık tutmasından gelir. Bu büyük eserler yüksek fikirler taşırlar, yüksek fikirler büyük ve seviyeli tartışmalara, bu tartışmalar, aydınlığa, hakikate giden yolda büyük ve aydınlık bir işaret taşının daha konmasına yol açarlar.
İşte bu büyük adamlardan biri de Cemil Meriç’tir. Ve tabiî ki onun eserleri de büyük eserlerdendir. Yüzyıllar geçtiği, nice devirlerin nice devirleri kovduğu fakat insanın bir türlü kapatamadığı açmazların neler olduğuna sayısız örnekler vardır onun eserinde, kendince çözüm yolları da göstererek.
Bu yazıda Cemil Meriç’in büyüklüğüne dair tekellüm edecek değiliz. Zira o, eserleriyle müsemmâdır, muarrefdir. Fakat bu yazıda biz, Cemil Meriç’in o olağanüstü dikkatinin bizlere sunduğu bir tesbitten yola çıkarak Kur’an ve İncil’de geçen bir ayetteki bir kelime üzerine dikkatleri çekmeye çalışacağız.
Üstadın Umrandan Uygarlığa adlı eserini okurten Ve Allah’ın Ruhu başlıklı yazı bir hayli dikkatimi çekti. Cemil Meriç bu yazısında Kitab-ı Mukaddes’teki bazı çeviri yanlışlarına değiniyordu. Özellikle Matta İncili’nde geçen bir âyetin mütercimlerce yanlış tercüme edildiğinin söylenmesi, -bu âyette bulunan bir teşbihin Kur’an’da da bulunması hasebiyle- beni daha da heyacanlandırdı. Cemil Meriç’e göre Matta İncili’de bulunan “Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Allah’ın melekûtuna girmesinden daha kolaydır” âyetindeki, devenin iğne deliğinden geçmesi tabiri mütercimlerce yanlış tercüme edilmişti. “Mütercim, Yunanca kamelos (deve) ile kamilos (halat) kelimelerini karıştırmış. Yani iğnenin deliğinden geçecek deve değil, halat!”[1]diyordu üstat.
Kur’an’da da benzer bir âyetin olduğunu hatırladığım için, hemen bu âyeti aramaya başladım. İlgili âyet Araf Suresi 40. Âyetti. Âyetin meâli şöyle:
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak, deve iğnenin deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız.”
Âyette geçen hattâ yelice’l cemelü fî semmi’l hıyât ibâresindeki cml kelimesi cemel (deve) olarak okunmuş ve bu okunuşa istinaden deve olarak çevrilmişti. Cemil Meriç’in dikkatlerinden yola çıkarak, acaba bu kelimenin başka türlü bir okunuşu olabilir mi, eğer varsa bu okunuşun acaba halatla bir ilgisi var mıdır diye araştırmaya başladık.
Yanımda ilk başvuracağım sözlük, Ahter-i Kebir adlı sözlüktü. Oraya baktığımda bu kelimenin başka türlü de okunduğunu, bu okunuşun da El-cümmel olduğunu gördüm. Cümmel kelimesi “gemilerin kalın halatı” anlamına geliyordu. İşin garibi, Ahter-i Kebir’de yazıldığına göre İlk müfessirlerden, sahabiden İbn-i Abbas âyetteki bu kelimeyi cümmel (halat) olarak okumuştu.[2]
Ulaşabileceğimiz tesbitleri daha da belirginleştirmek ve sağlamlaştırmak amacıyla İlahiyat Fakültesine giderek oradaki arkadaşlarla da konuyu tartışmak istedim. Orada baş vuracağımız kaynaklar daha çoktu. Mevcut kaynaklara baktığımızda, gerçekten de bu kelimenin islâm alimleri tarafından değişik şekillerde okunduğunu, fakat umûmun, cumhurun görüşüne uyarak bu kelimeye deve manasını vermeyi tercih ettiğini gördük. İbn-i Kesir, bu ayetle ilgili tefsirinde bu kelimeyi değişik şekilde okuyan âlimlerle ilgili bilgiler veriyor: “ Ali b. Ebî Talha ve El- Ûfî isimli âlimlerin İbn-i Abbas’tan, yine Mücâhid ve İkrime’nin de İbn-i Abbas’tan rivayet ettiklerine göre, İbn-i Abbas, el-cemel kelimesini kalın urgan anlamıyla el-cümmel okumuştu. Said b. Cübeyr de bunu tercih etmişti.”[3]
Büyük müfessir Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır da tefsirinde bu konuya değiniyor ve meâli “deve (veya halat) iğnenin deliğinden geçinceye kadar..” şeklinde, kelimenin iki manasını da zikrederek veriyor ve bu kelimenin cümmel (halat) olarak da okunduğunu, bazı tefsircilerin halatı tercih ettiğini, fakat mânâ olarak deve’nin daha uygun olduğunu söyleyerek deve kelimesini tercih ettiğini söylüyor.[4]
Bir komisyon tarafından Türkçe olarak hazırlanıp Medine’de basılan Kur’an meâlinde de benzer şekilde dipnotlu bir açıklama bulunmakta. Yazarlar âyetin mealindeki mezkur kelimeyi deve olarak çeviriyorlar, fakat bir de dipnot düşerek kelimeye açıklık getiriyorlar. Yazarlara göre, meşhur olmayan kıraatlere göre kimileri bu kelimeyi deve olarak değil, kalın ip olarak tercüme etmişlerdir. Fakat onlar umumun kıraatine uyarak bu kelimeyi deve olarak tercüme etmeyi yeğlemişlerdir.[5]
En değişik tespitlerden biri Süleyman Ateş’e âit. Süleyman Ateş, Kılıç Kitabevi’nden çıkan Kur’an Meâli’nde bu ayetin mealindeki mezkur kelimeyi deve olarak tercüme ettikten sonra bir de dipnot düşerek şunları söylüyor: “Daha önceki baskılarda âyetin Arapça aslındaki El-cemel kelimesi İbn-i Abbas’ın tefsirine dayanarak El-cümmel (halat) diye tercüme etmiştik. İğne deliği ile halat arasındaki ilgi bu manayı tercih etmemize sebep olmuştu. Fakat sonradan İncil’de de: ‘Deve iğne deliğinden geçinceye kadar, yalanlayıcıların gök kapılarından geçemeyecekleri’ meâlindeki bir âyetin bulunduğunu görünce Cumhurun benimsediği mânâya dönmeyi gerekli gördük”[6].
Süleyman Ateş, en son olarak Yeni Ufuklar Neşriyattan çıkan meâlinde ise bu dipnotu da koymamakta ve âyetin meâlini açıklamasız olarak vermektedir. Süleyman Ateş hocamızın bu kelimeyi halat olarak okumaktan vazgeçmesine İncil’deki âyetin sebep olmasına biz hakikaten şaşırdık. İncil’deki bir okunuş (üstelik o da bir tercümedir), Kur’an’daki bir kelimenin tashihine nasıl kaynak teşkil ediyor, bunu da tam anlayamadık.
İncildeki bu âyetle ilgili Kitab-ı Mukaddes’e baktığımız da bu kelimenin aynı Cemil Meriç’in dediği şekliyle geçtiğini de müşahade ettik.[7]
Bizim bu konuda asıl ilgimizi çeken yönlerden biri de, Yunanca deve (kamelos) kelimesiyle halat (kamilos) kelimelerinin aynı kökten gelmeleri gibi, aynıyla Arapça deve (cemel) kelimesiyle halat (cümmel) kelimelerinin de aynı kökten gelmeleri, daha doğrusu yazılış olarak birbirlerine çok benzemeleri. Bu elbette dikkate şayan bir durum ve ilginç bir benzerlik. Bu benzerlik bir de Kutsal metinlere yansıyınca insanı daha da cezbediyor.
Biz bu yazımızla, tefsir hocalarımızın -konuya aşina olduklarını bilmekle beraber- Cemil Meriç’in tesbitlerinden de haberdar olmalarını ve konuyu bir defa daha ele almalarını hedefledik. Yoksa kutsal metinler üzerine bu kelime şöyle okunsun, böyle okunsun şekliyle teklifler de bulunmak ne haddimizdir, ne de ilmimiz buna müsâittir. Bir ilmî sahaya özgü çok özel dikkatleri, o sahanın ilim erbabı gözden kaçırabilir, diğer ilim dallarında çalışanların bir başka sahada kesb-i kemal ü hüner peşinde ömür tüketenlere bir katkı da bulunmasını faydalı bulduk. Gerisi ukalâlık olurdu.
Dursun Ali TÖKEL
[1] Meriç, Cemil, Umrandan Uygarlığa, İletişim Yay. , İstanbul 1996, s. 339.
[2] Ahter-i Kebir, Matbaa-i Amire, Dersaadet 1322, s. 272.
[3] İbn-i Kesir, Tefsirü’l Kur’an-ı Azim, Beyrut 1984, II. Cilt, s. 214. (Bu kaynağa ulaşmamızı ve gerekli bölümlerin tercümesini, İlahiyat Fakültesinde Tefsir Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olan sayın Mustafa Ünver’e borçluyuz. Araştırmamız boyunca bizden ilgi ve alâkasını eksik etmeyip gerekli kaynakların temininde yardımcı oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.
[4] Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Dağıtım, İstanbul, Cilt 4, s. 37,39.
[5] Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Açıklamalı Tercümesi, ( Hazırlayanlar: Ali Özek, Hayrettin Karaman, Ali Turgut, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Kafi Dönmez, Sadrettin Gümüş), Cidde, 1407-1987, s. 154.
[6] Ateş, Süleyman, Kur’an-ı Kerim Yüce Meâli, Kılıç Kitabevi yayın ve Dağıtım, Ankara, s.154, dipnot 1.
[7] Kitab-ı Mukaddes- Eski ve Yeni Ahit- , Matta, Bab 10, âyet 24, Kitab-ı Mukaddes Şirketi, İstanbul 1991.
"deve ve iğne deliği" muhabbetinin ihtilaflı bir konuyu oluşturduğu aşikar. Bunu herkesten çok iyi bilen Allah acaba Araf Suresi 40. ayetini bu ifadeler çıkartılmış halde aşağıdaki gibi söylemş olsaydı ne eksilmiş olurdu?:
“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak, cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız.”
var mı herhangi bir eksiklik? yok.
ya herşey gerçekten de birbirinden kopyalanmış durumda ya da allah illa bizi şüphelendirip cehenneme koymaya kafayı takmış. :)
''deve ve iğne deliği" muhabbetinin ihtilaflı bir konuyu oluşturduğu aşikar. Bunu herkesten çok iyi bilen Allah acaba Araf Suresi 40. ayetini bu ifadeler çıkartılmış halde aşağıdaki gibi söylemş olsaydı ne eksilmiş olurdu?:
YanıtlaSil“Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak, cennete giremeyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız.”
var mı herhangi bir eksiklik? yok.''
Senin cümlenle Allah'ın ayeti aynı manayı vermiyor, seninkinde sözedilen kişiler asla cennet giremiyeceklerdir deniyor, ayette ise bu mana yok, çok küçük de olsa açık bir kapı bırakılmış, neticede iğnenin boyutu değişebilir. Ayrıca senin cümlen çok yavan iken ayet edebi yönüyle insanı etkiliyor.
Çok küçükte olsa bi ihtimal var diyoruz yaa SÜBHANALLAH...
SilEyvallah Yilmaz Aytan sadakte
YanıtlaSilEyvallah Yilmaz Aytan sadakte
YanıtlaSilsen kuranı bilmiyorsun diye ona hata yükleyemezsin.
YanıtlaSilBu ayeteki dve veya halat manalarının dışında üçüncü ve çok ilginç bir anlam yüklendiğini yıllar önce okumuştum lakin şimdi akıma gelmiyor..Araştırmada yarar var diye düşünüyorum..MUHABBETLE..
YanıtlaSilÖncelikle selamlar,
YanıtlaSilBen bu konu için söyle düşünüyorum.Rabbimiz deve iğne deliğinden geçmedikçe derken,mecazi olarak bakış açısını kasttetmiş olabilir.Bir örnek vermek istiyorum.İğneyi elinize alıp deliğini odaklanırsanız,içinden bulunduğunuz odanın kapısını halısını masasını rahatlıkla görebilirsiniz.Daha uzağa bakarsanız deveyi de içinden geçirebilirsiniz.Namazın farzlarından istikbali kıble devenin içinden geçtiği iğne deliği gibidir.
Sizin bakışlarınız kuran gözüyle görmeye başlar ise işte siz iğne deliğinden kabeyi,yanlışın içindeki doğruyu ayırt edebilirsiniz demektir.Cehennemliklerinde sıkıntısı zaten bakış açısıdır.Dünya hayatındaki şekil duyguları, gayb duygularına baskın gelmiştir.Onlar için deve iğne deliğinden geçemez,anck rızaya nail olanlar iğne deliğinden hindistanı görebilienler olmuşlardır.
Tabi elbette doğrusunu Allah bilir.
Saygılarımla
CENNET UCUZ DEĞİL,
YanıtlaSilKURANI KERİMDE hiç bir anlatı tarih değildir. Tarihsel anlatının ötesinde evrensel manalar taşır.
Yaratılmış Kitabı ya da Yazılmış Kitabı, Ayetleri okumak, anlatmak istediklerine ulaşmak, Ondaki EVRENSEL DEĞERLERİ bulup güncele aktardığı, yaşama geçirdiği ölçüde her alemi cennet yapmaktadır.
Kitapta meallerde sözlüklerde DEVE diye karşılanan üç ayrı kelimeye rastlanmaktadır. CEMEL, İBİL ve NAKAT.
Yazılı Kitap Kuranı Kerimde kullanılan HER KELİME VE KAVRAMA VE BU KAVRAMLARIN TÜREVLERİNE dahi KURAN BÜTÜNLÜĞÜNDE, BAĞLAMIYLA birlikte, Rabbinin ne anlam yüklediği, tüm öğretilerinden veya bildiğimiz hatta değişerek gelen sözcük bilgilerinden ÖNEMLİ VE ÖNCELİKLİ dir
Mealden daha çok MANA yani ANLATILMAK İSTENEN daha önemlidir.
BU AYETTE,
İnnellezine KEZZEBU bi ayatina VESTEKBERU anha la tufettehu lehum ebvabus semai ve la yedhulunel cennete hatta yelicel CEMELU fi SEMMİL HİYAD, ve kezalike neczil mucrimîn 7/40
CEMEL, aynı kökten gelen CEMAL, CEMİL vb 10 türeviyle birlikte güzel olanı, faydalı olanı vb anlatmaktadır.
İğne deliğinden geçmesi, o işin zahmetli olduğunu, FEDAKARLIK GEREKTİRDİĞİNİ, yani ALLAH YOLUNDA, hayırdan haseneden daha çok AMENU VE AMİLUSSALİHATLA değişim ve dönüşümleri yapmak gerektirdiğini göstermektedir.
İnsanlar ne kadar hayırlı, güzel faydalı olanı yapsalar da, YAPTIKLARI İŞLER, iğne deliğinden geçmedikçe, yani ALLAH YOLUNDA, hayırdan haseneden daha çok AMENU VE AMİLUSSALİHATLA değişim ve dönüşümü sağlamadıkça, FEDAKARLIK yapmadıkça cennetle buluşmanın gerçekleşmeyeceği açıklanmaktadır.
KEZZEBU olanlara, doğrusunu bilmesine ve bildirilmesine ya da bilebilecek durumda olmasına rağmen, KURANA; evrensel İlkelere, Rabbilalemnine, vicdana AYETLERİNE YESTEKBİR içinde olanların da FEDAKARLIKTAN CENNETTEN uzak oldukları da vurgulanmaktadır.
Nitekim,
Cennet için, iman etmekle birlikte AMELUSSALİHAT da yanında zikredilir. Ya da MUTTAKİLER için yani her durumda RABBİLALEMİNE ilkelerine ÖNEM VE ÖNCELİK verenlere cennet vardır denilmektedir.
“İnanıp salihatı yapanlar, Onlar cennet halkıdır. Sürekli cennettedir. Vellezine amenu ve amilus salihati ulaike ashabul cenneh, hum fiha halidûn. 2/25, 2/82, 2/277, 3/57, 4/57, 4/122, 4/173, 5/9, 5/93, 7/42, 10/4, 10/9, 11/11, 11/23, 13/29, 14/23, 18/30, 18/107, 19/96, 22/14, 22/23, 22/50, 22/56, 24/55, 26/227, 29/7, 29/9, 29/58, 30/15, 30/45, 31/8, 32/19, 34/4, 35/7, 38/24, 38/28, 41/8, 42/22, 42/23, 42/26, 45/21, 45/30, 47/2, 47/12, 48/29, 65/11, 84/25, 85/11, 95/6, 98/7, 103/3 vb..
Amenu ve amilus salihati, değiştiren, dönüştüren amellerdir. Kendini, başkalarını, insanlığı, Rabbilalemine, evrensel ilkelere, güzele, doğruya ve hakk olana dönüştüren, islah eden amellerdir. Bunlar, fedakarlık gerektiren, her alemi de cennetleştiren amellerdir.
Amelus salihat, haseneden, iyilik, yardım ve güzelliklerden farklıdır. Değişim ve dönüşüm oluşturmasıyla ve fedakarlık gerektirmesiyle, muttaki olmakla farklılaşmaktadır.9/111, 3/92, 9/24 vb.
Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allâh yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allâh'ın, Tevrât'ta, İncil'de ve Kur'ân'da üstlendiği gerçek bir sözdür! Kim Allah'tan daha çok sözünde durabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alışverişinizden ötürü sevinin. Gerçekten bu, büyük başarıdır. İnnellaheştera minel mu'minine enfusehehum ve emvalehum bi enne lehumul cenneh,
yukatilune fi sebilillahi fe yaktulune ve yuktelune va'den aleyhi hakkan fit tevrati vel incili vel kur'an, ve men evfa bi ahdihi minellahi festebşiru bi bey'ikumullezi baya'tum bih, ve zalike huvel fevzul azîm. 9/111.
Muttakilerden olma dileğiyle,
Muhabbetle
Her insan tertemiz bir ip misali gelir dünyaya, günahlarla bu ip kalınlaşır, halat olur, Rahman azap ki kelime anlamı arındırmaktır bu halatlaşmış insanı arındırarak cennetine alacaktır, ne mutlu buna layık olan kullara
YanıtlaSilHa halat ha deve, ikiside Newton fizigine gore o ignenin deliginden gecmez kardesim. Ama gel gor ki su koca kainat o igne deliginden bin kat daha kucuk bir noktadan buyuk bir patlamayla yaratilmistir. Ici dibi bilinmeyen Kara deliklere bakarsan devasa nebulalar oraya spiral seklinde done done incelerek giriyor ve bilinmeyen yani gayb alemine dogru giderek kayboluyor. Kisaca kardesim kuranda gecen her kelime birebir anlam tasimaz onlar metaforlardir. Semboliktir yani bununla beraber kuantum fizigine gore ise mumkundur. Hristiyan da olsan yahudi de olsan inandiginiz Allaha ise bu isler cok kolaydir. Koskoca kainatin kucucuk noktadan yaratildigina ilim ve bilim delilleriyle sahitlik ederken devenin igne deliginden gecip gecmemesine mi takilacam?
YanıtlaSil