Tanrının Dişi Yansıması “Shekinah”:
Shechina, “kalmak” veya “oturmak” anlamına gelen İbrani fiili “schachan”dan türemiştir. Shekinah Tanrı'nın “dişi” yansıması veya alçak dünyamızı destekleyen Tanrı'nın dişi yönüdür. Yerdeki “Ana”, “Prenses”, “Gelin” ve “Kraliçe” olarak da anılır. Tanrı (Adonai) Shekinah olmadan eksiktir. Tapınağın yıkımında Tanrı'nın dünyada barınağı kalmamıştı.
(Kabala'nın klasik kitabı) Sohar'da şöyle yazar: “Tüm halkların büyüdüğünü fakat İsrail'in gittikçe küçüldüğünü görüyoruz. Bu neden böyle? Çünkü kral Shekinah'ı gönderip onun yerine esiri (Lilith) almıştır... Shekinah'sız krala kral denilmemeli.”
Kabalist için örneğin Sebt gününde güneşin (erkek) ve ayın (kadın), Tanrı'nın o gün “gelini” birleşmesi, erkek ve dişi prensiplerini birleştirmek çok önemlidir. Erkeğin aydınlanması için Shekinah'a ihtiyacı vardır; tıpkı Tanrı'nın Shekinah'ya bilgeliği ve yaratıcılığı için ihtiyaç duyduğu gibi. Shekinah, sözlü Tevrat ile bir tutulur. O bunun ile giydirilmiştir. Yazılı Tevrat ise Tifereth (güzellik, Kabala'nın on sefirasından altıncısı) ile birdir.
http://www.gnoxis.com/shekinah-49480.html
Shekinah ve Lilith:
As described in the article of Lilith, Shekina is thought to be by the Kabbalists the female element of God. Likewise, Lilith might be said to be the female element of Samael, the Devil. Thus these two spiritual elements are the Shakti of God and the Devil. In the quaternion marriage one sees that God and Shekina are above while Samael and Lilith are below. Later, some claim following the destruction of the Jewish temple, Shekina departed from God to join Samael and Lilith replaced her. All of these elements were thus proven to be spiritual. Also, Samael and Lilith were considered cosmic elements, equivalent to the sun and moon.
http://www.themystica.org/mystica/ar...d_shekina.html
Kabalistlere göre Shekina Tanrının dişi yanını oluşturmaktadır. Tanrının karşıtının Şeytan (Samael) olduğu düşünüldüğünde Shekina’nın karşısında Şeytanın karısı olarak Lilith yer alıyor denilebilir. Musevilik ve Hıristiyanlık apokrif inançlarında Âdem'in ilk eşi olduğu söylenen ve İbrani mitolojisine göre Adem ile eşitlik kavgasına girdikten sonra kaçıp giden Lilith yeryüzündeki “cinlerin annesi” olarak görülür.
"The origins of Lilith also form several Kabbalistic myths. The principle one is the quaternion marriage. In such a marriage are two pairs, or couples: God and his indwelling spiritual feminine aspect Shekhina, above, and Samael the Devil containing Lilith, below. From the beginning in all Jewish literature Lilith is described as evil. She evolves evil first as the diminution of the Moon, then cast from heaven, and the neglected and rejected feminine qualities composing the consort of the Devil. Lilith, like Samael, becomes something of a renegade, sent by God, to reign in the lower regions, world, in relation to humanity. Men experience her as the seductive witch, the death dealing succubus, and the strangling mother. For woman she is the dark shadow of the Self married to the Devil."
http://www.themystica.org/mystica/ar.../l/lilith.html
http://www.adelaidegrid.warp0.com/photo2.html
Yukarıdaki kaynaklarda da ifade edildiği gibi Yahudi öğretilerine ilişkin yapılan bu açıklamalarda “Shekina” ile “Lilith” arasında karşılıklı bir ilişkiden bahsedilmektedir.
"In the mystical Kabbalah, Lilith was transformed into the Shekinah, the female manifestation of God which dwells in man, from shachan, schechinah, meaning 'to reside.' In this guise, she represents the soul of man which has fallen from grace and must be re-united through redemption with the Creator."
http://www.nightwing.awebspider.com/morelilith.htm
"It is said that when the Shekinah is absent Lilith takes over as the consort of the Father."
http://www.magdalene-circle.org/Shek...tudy_Guide.pdf
bazı kaynaklarda ise ezoterik Yahudi öğretisi Kabbala’da Lilith’in Shekinah’a dönüştüğü veya Shekinah’ın yokluluğunun Lilith tarafından doldurulduğu ifade edilmektedir.
Kısaca söylemek gerekirse Yahudi öğretilerine göre Tanrının “dişi” yanını temsil eden “Shenikah” ile Şeytan ve cinlerle ilişkili olan “Lilith” arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur.
Tanrı’nın “dişi” yanını temsil eden “Shenikah” Kuran’da “Sekine” olarak geçmektedir. Vikipedia’da “Shenikah” kavramı açıklanırken Kuran’da geçmekte olan “sekine” kavramı da alt bir başlık olarak açıklanmaktadır.
http://en.wikipedia.org/wiki/Shekhinah
Sözlükte “sakin olmak, durmak; susmak” mânasındaki “sükûn” kökünden türeyen sekîne “ağır başlılık, vakar, rahmet, güven, kişiyi teskin eden şey” demektir. Diyanet sözlüğündeki "sekine" kavramı için;
http://www.fizan.net/sekine.html
Kuran’daki “Allah”ın gerçekte “İnanna, Lilith, Asherah” uzantılı geçmişten gelen bir “tanrıça” olduğunu iddia eden birisi olarak Tanrı’nın “dişi” yanını temsil eden “Shenikah” kavramına karşılık gelen Kuran’daki “sekine” kavramına özellikle dikkat çekmek gerekiyor.
In earlier times, God was seen as either dwelling in the clouds or in high places like mountains or very high hills. With the construction of the Ark of the Covenant, and then the construction of the Temple, a part of the Godhead came to dwell in the Ark and then in the Temple. This could not be the male God, the God of the Sky and of High Places. So Shekinah, formerly known as Asherah, a Goddess of Earth and Sea, came to dwell in the Ark of the Covenant and then in the Temple.
Originally it was Asherah who dwelled in the Temple as the Bride of God, His representative there. But after the “reforms” of King Josiah, Asherah worship was forbidden in the Temple. Still, the Jews knew that their Lady was still living there as their Queen and the representative of El, their God. So Asherah evolved. She began to be seen as the presence of God, and less as a separate entity. She became Shekinah, which means something like She who dwells (from the Hebrew shakhan, which means the act of dwelling).
https://sahajapower.wordpress.com/ta...-the-covenant/
Yukarıdaki kaynakta ifade edildiği gibi aslında Tanrı’nın “dişi” yanı olarak görülen, Musa’ya Tur’da Allah’ın “ağaçtan” seslenip gözükmesi gibi insana Tanrı’nın gözle görülür yanını ifade eden “Shekinah” kavramı “ağaç/yaşam ağacı” ile sembolize edilen ve geçmişteki (sonradan şeytanla ilişkilendirilecek olan) Ba’al’ın eşi olan Tanrıça Asherah’ın karşılığıdır.
“Ağaç” ve “Yılan” ise Tanrıça Asherah ile Lilith arasındaki ortaklığın en bilindik sembolleridir. Adem’in ilk eşi olup ondan ayrıldıktan sonra şeytan ve cinlerle ilişki kuran Lilith aslında yasak meyveyi Havva’ya uzatan ağaçtaki “yılan kadın”dır. Yasaklanmış ağaç daha doğru bir ifadeyle Asherah’ın “yaşam ağacı” bu “yılan kadının”ın barındığı yuvasıdır.
Tekrar ilk başta değinmiş olduğum “Shenikah” ve “Lilith” arasındaki karşılıklı ilişkiye dönecek olursak Yahudi mitolojisinden kaynaklı olan bu ilişkinin Kuran’a da geçmiş olduğunu düşünüyorum.
Tanrının dişi yanı "Shenikah" = Kuran'daki "Sekine"
“Lilith” kelimesi etimolojik olarak ele alındığında bu kelimenin Arapça’daki “leyl” yani “gece” kelimesi kökünden gelmiş olabileceği ifade edilmektedir. Yapılan çevirilerde Lilith’in “gece yaratığı (night demon, night monster, night hag)” gibi genellikle gece ile ilişkili bir yaratık olarak anılır.
“The semitic root L-Y-L layil in Hebrew, as layl in Arabic, means "night". Talmudic and Yiddish use of Lilith follows Hebrew.”
http://en.wikipedia.org/wiki/Lilith
Etimolojik olarak “Lilith” ve “gece” arasındaki ilişkiyi dikkate alarak “sekine” kelimesinin geçmiş olduğu Kuran’daki bazı ayetlere bakalım:
“Sabahı yarıp çıkarandır. Ve geceyi sukûn ve güneşi ve ayı hesap ölçüsü kıldı. İşte bu, azîz ve alîm olanın takdiridir.” (Enam, 96)
Yukarıdaki ayette “ve cealle el leyle sekenen” yani “geceyi sukun kıldı” denilmektedir. Kuran’ın Allah’ı ayetlerinde “leyl” ve “sekenen” kelimelerini bir arada anmaktadır. Bu ifadeler Yahudi mistizminden kaynaklı "Shekinah" ile "Lilith" arasındaki dönüşümü akıllara getirmektedir.
Lilith kelimesinin kökü olarak ifade edilebilecek “leyl (gece)” kelimesinin “sekine” kelimesiyle aynı kökten gelen bir kelimeyle bir arada anılıyor olması Kuran Allah’ının değil de bence Kuran yazıcılarının sahip oldukları pagan temelli Yahudi mistizminden kaynaklanmaktadır.
Bu başlığın girişindeki alıntıda şöyle denilmekteydi:
“Kabalist için örneğin Sebt gününde güneşin (erkek) ve ayın (kadın), Tanrı'nın o gün “gelini” birleşmesi, erkek ve dişi prensiplerini birleştirmek çok önemlidir.”
Bu bağlamda ayet içerisindeki “güneş ve ay” bahsi de anlam kazanmış bulunmaktadır. Nitekim “leyl” ve “sekine” kelimelerine Kuran’da baktığımızda bir başka ayette karşımıza “sebt” kavramı da çıkmaktadır. Bir sonraki mesajda da o ayetleri verelim.
EK-1:
Shekinnah = Sabbath Bride (Şabat Gelini)
Bâzı kutsal metin yorumlarında Tanrı El ile Tanrıça Shekinah, Sabbath (Sebt) günü bir düğün gecesindeki gibi birlikte olurlar.
Sabbaht (Şabat) tanrının evreni altı günde yaratıp, yedinci gün dinlendiği düşüncesinden doğan kutsal gün olup, haftanın yedinci günü olarak Yahudilerin dinlenme günü olan Cumartesiye denk gelir.
Tanrı El ile Tanrıça Shekinah'ın Sabbath günü evlenmiş olduğuna inanılıyor olması sebebiyle Tanrının "dişi" yanını temsil eden Shekinnah ayrıca "Sabbath Bride (gelin)" olarak da ifade edilmiştir.
"The tradition of the Shekinah as the Shabbat Bride, the Shabbat Kallah, continues to this day."
http://en.wikipedia.org/wiki/Shekhinah#Sabbath_Bride
"Sabbath" kavramı Kuran'da "cumartesi (sebti)" ve "dinlenme (subbatu)" anlamlarında geçmektedir. Bu kelimenin açıkça "dinlenme" anlamında geçmiş olduğu ayetlerde karşımıza daha önce "sukun (shekineh)" kelimesiyle birlikte anıldığından bahsetmiş olduğum "leyl (gece)" kelimesi çıkmaktadır.
"Ve geceyi, size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı(subbatu) kılan, O'dur. Ve gündüzü yayılma zamanı yaptı." (Furkan -47)
Shekinah'nin "Shabbat Gelini" olarak bilindiğini dikkate aldığımızda Lilith'in kökünü oluşturan "leyl (gece)" ifadesinin Kuran'da "sekine" kelimesinin yanı sıra "sabbath" kelimesiyle de birlikte anıldığını görüyoruz.
ayrıca şunu eklemek gerekiryor ki yukarıdaki ayetin öncesinde "gölgenin (ez zılle)" istenseydi "sakin" kılınabileceği ifade edilmektedir. Ayette geçen "sakin" ifadesi "sekine" ile aynı köktendir.
"Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sakin kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık. Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize çektik." (Enam 45-46)
dikkat ederseniz diğer ayetlerde "leyl (gece)" "sukun" kılınırken bu sefer "gölgenin" "sakin" kılınmasından bahsedilmektedir.
Soru gayet basit; Kuran'nın Allah'ı sizce neden mevzu "karanlık ve gece" olunca "shekinah'ın" karşılığı olan "sekine" ile aynı kökten gelen kelimeleri kullanma gereği duymuştur?
EK-2:
Shenikah / Meryem = Yanan Çalı / Ağaç
“Shekinah” kavramının karşılığı olan “sekine” kavramının Kuran’daki anlatımına bakmaya devam edelim. “shenikah”la ilgili olarak Yahudi ve Hıristiyanlarca yapılan yorumlarda onun Tanrı’nın göze görünen kısmını temsil ettiğinden daha önce bahsetmiştik. Bu bağlamda Musa’nın Tur’da karşılaşmış olduğu “yanan ağaç” shekinah’ı temsil etmektedir.
Tevrat’ta “yanan çalıdan (burnning bush)” bahsedilirken Kuran’da açıkça Allah’ın “ağaçtan” seslendiği ifade edilmektedir. Bu bağlamda Kuran’ın “shenikah” ile “ağaç” arasındaki ilişkiyi daha açık bir şekilde ortaya koymuş olduğunu söyleyebiliriz. Kuran’da açıkça geçen bu “ağaç” ifadesi ağaçla sembolize edilen tanrıça Asherah ve onunla ilişkili olan Lilith bağlantısını daha da belirgin kılmaktadır.
Musa’nın gördüğü “yanan çalı/ağaç” özellikle Ortodoks Hıristiyanlarca çizimi yapılan ikonlarda içinde Meryem Ana ile resmedilmiştir. Bu ağacın bir kadınla, Meryem ile ilişkilendirilmiş olmasının temelinde o ağaca ilişkin Tanrı’nın “dişi” yanını temsil eden Shenikah betimlemesi yatıyor olmalıdır. Bu bağlamda Musa’nın karşılaştığı yanan çalı/ağaçla ilgili eski Hıristiyanlarca getirilen “Ağaç-Meryem” betimlemesi bu ağaçla ilgili yapılan “shenikah” betimlemesinin paralelinde olunca ortaya “Shenikah = Meryem” ilişkisi çıkmaktadır.
"Unfortunately, Shekinah has been all but lost to Christianity. Elements of Her remain in Mother Mary, who was perhaps Shekinah's incarnation.”
http://www.northernway.org/shekinah.html
Yahudi ve Hıristiyanların sahip olduğu böylesi bir “ağaç = kadın” takıntısı ağaç ile sembolize edilen eski tanrıça inanışlarından gelmektedir ve Kuran’daki kelimelerin seçimine baktığımızda bu pagan temelli geleneğin dışına çıkılamadığı görülmektedir. Bunu ayetlere baktığımızda görebiliyoruz.
Örneğin Fetih Suresi’nin 18. ayetinde Kuran’ın Allah’ı birden bire ne olduğu nerde olduğu belli olmayan bir “ağaçtan” bahsetme gereği duyuyor ve devamında o ağacın altındakilere “sekine/sekinet” indirildiğini söylüyor:
“Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî oldukları zaman Allah, mü'minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı biliyordu. Böylece onların üzerinesekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih nasip etti.”
Musa’nn Tur’da karşılaştığı şeye açıkça “ağaç” diyen ve “sekine”nin bir “ağacın” altındayken iniyor olduğundan bahseden Kuran ayetleri; Kabbalist öğretiler başta olmak üzere eski Yahudi ve Hristiyanlarca “shekinah (dişi tanrı)” olarak yorumlanan “ağaç – tanrıça (kadın)” inanışının dışında olmadığını göstermektedir.
EK-3:
Kuran'daki "sekine" kelimesinden bahsederken 2. mesajımda; Furkan Suresi 45. ayetinde "gölgenin (ez zılle)" istenseydi "sakin" kılınabileceğinden bahsedildiğini ifade etmiştik.
bu ayette geçen "ez zille" kelimesi yine ayetlerde "sekine" kelimesiyle aynı kökten olan "sukun" kılınan "leyl (gece)" kelimesi gibi "karanlığı" temsil etmektedir. Temsil edilenin "karanlık" olması önemli çünkü Lilith "Siyah Ay (Black Moon)" olarak karanlığı, geceyi temsil ediyor. (Bu temsilin bir başka versiyonu ise Siyah Meryem'dir (Black Madonna))
Furkan Suresi 45. ayetinde geçen "zılle" kelimesini aynen alıp Kuran'da arattığımızda (kelimeyi aynen yani ilave takılar olmadan aratmak bu kelimenin aynı anlamını veya ona en yakın kullanımını bulmak adına önemli, çünkü Kuran'ın son hali aynı anlamdaki kelimelerin üzerinde sonradan oynayıp farklı anlamlar kazandırılarak oluşturulmuştu.) bu kelimenin 2 ayette daha aynı şekliyle geçtiğini görüyoruz. Bunlardan ilki Fatır Suresi'nin 21. ayeti:
1.ve lâ : ve değil, olmaz
2.ez zıllu : gölge
3.ve lâ : ve değil, olmaz
4.el harûru : sıcaklıklar
En başta şunu belirtmek gerekiyor ayette dikkat edilirse "iki" şey arasında bir kıyas söz konusu, bu kıyas başından beri değindiğim "shekinnah - lilith" kıyaslamasının paralelinde olan bir anlatım. Ayetteki "gölge-sıcak" kıyaslaması verilen bu anlamlara göre sıkıntılı bir ifade. Ayetin öncesinde "karanlık - aydınlık" kıyaslaması yapılırken bu ayette "soğuk - sıcak" gibi daha karşılıklı bir kıyaslamanın yapılması yerine "gölge-sıcak" gibi tuhaf kaçan bir kıyaslama söz konusu. Tabi bu kıyaslamayı "gölge - sıcak" olarak değil "shekinnah - lilith" temeline dayanan bir anlatım olarak düşünürsek bu tuhaflık da artık ortadan kalkmış oluyor.
"zille" kelimesinin geçtiği ikinci ayet ise Musa’nın Medyen’de karşılaştığı iki kadının anlatıldığı Kasas Suresi’nin 24. ayetidir.
“Böylece ikisinin suladı, sonra gölgeye döndü ve "Rabbim muhakkak ki ben, bana hayır olarak indirdiğin herşeye fakirim (muhtacım)." dedi.”
Karşımıza bu sefer daha açık bir şekilde “iki” kadının çıkmış olması sanırım şaşırtıcı olmasa gerek.
Ayette ikisini “suladı” gibi garip bir ifade bulunulduktan sonra “gölgeye döndü” gibi yine tuhaf kaçan bir söylem söz konusu. Yoksa Musa’nın döndüğü söylenen bu “gölge” karşılaşmış olduğu o iki kadından birisini mi kastediyordu? Benim tahminlerim bu yönde, Musa’nın döndüğü “zille” bu kadınlardan birisi için söylenmiş olan bir ifadedir.
Ayetlerin devamından bu kadınlardan birisinin Musa’ya “haya ederek(alestihyâin) ” yaklaştığını ve Musa’nın da bu kadınlardan birisiyle sonradan evlendiğini öğreniyoruz.
Bu kadınlarla ilgili daha fazla bilgi edinmek adına Musa’nın eşleriyle ilgili diğer kitaplardaki anlatımlara bakmak gerekiyor. Musa’nın eşleri konusunda "Sippora" (Zipporah) ve “Kuşlu kadın” olmak üzere iki farklı anlatımın olduğunu görüyoruz:
Mısır’dan çıkış 2:21:
Musa Reuel'in yanında kalmayı kabul etti. Reuel de kızı Sippora'yı onunla evlendirdi.
Çölde Sayım 12:1:
Musa Kûşlu bir kadınla evlenmişti. Bundan dolayı Miryam'la Harun onu yerdiler.
Bu iki kadının aynı kişiler olup olmadığını bilmiyoruz. Yalnız “Kuşlu” kadından (Cushite wife) kastın derisi siyah olan bir kadın, Etiyopyalı bir kadın olduğu ifade edilmektedir. (Bu ara bir başka Etiyopyalı kadın olan Sebe Melikesi’ni de aynı bağlamda hatırlamak gerekiyor.)
"Cush" is alternately identified in Scripture with the kingdom of Meroë, ancient Aethiopia, and/or the Arabian peninsula.”
http://en.wikipedia.org/wiki/Cush_(Bible)
Nitekim Eski Ahit’in Yeremya bölümünde “fahişelik, zina” yakıştırmalarının yapıldığı bir anlatım içerisinde “Kuşlu derisinin rengini değiştirebilir mi?” denilerek “Kuşlu” ifadesinden farklı renkteki birisin kast edilmiş olduğu anlaşılmaktadır:
Yeremya 13:18-27:
Krala ve ana kraliçeye söyle:
“Tahtlarınızdan inin,
Çünkü görkemli taçlarınız başınızdan düştü.”
Negev'deki kentler kapanacak,
Onları açan olmayacak.
Sürgüne gönderilecek Yahuda,
Tamamı sürgüne gönderilecek.
Gözlerinizi kaldırıp bakın,
Kuzeyden gelenleri görün.
Nerede sana emanet edilen sürü?
Övündüğün kuzular nerede?
Sana dost olması için yetiştirdiğin kişileri
RAB başına yönetici atayınca ne diyeceksin?
Doğuran kadının çektiği sancı gibi
Seni de ağrı tutmayacak mı?
“Neden bütün bunlar başıma geldi?” dersen,
Günahlarının çokluğu yüzünden eteklerin açıldı,
Tecavüze uğradın.
Kûşlu derisinin rengini,
Pars beneklerini değiştirebilir mi?
Kötülük etmeye alışmış olan sizler de iyilik edemezsiniz.
“çöl rüzgarının savurduğu saman çöpü gibi
Dağıtacağım sizleri.
Payın, sana ayırdığım pay bu olacak” diyor RAB.
“çünkü beni unuttun,
Sahte ilahlara güvendin.
Ayıbın ortaya çıksın diye
Eteklerini yüzüne dek kaldıracağım.
Kırdaki tepeler üzerinde
Yaptığın iğrençlikleri -zinalarını,
Çapkın çapkın kişneyişini, yüzsüz fahişeliklerini- gördüm.
Vay başına geleceklere, ey Yeruşalim!
Ne zamana dek böyle kirli kalacaksın?”
Musa’nın eşlerinden birisinin “siyah/ siyah derili (black skin)” bir kadın olarak tarif edildiği bu bilgileri dikkate aldığımızda, Kuran’da Musa’nın evleneceği kadının da içinde bulunduğu iki kadını “suladıktan” sonra “zille’ye (gölgeye)” döndüğünden bahsedilirken ayette geçen (daha önce de bir kadını (lilith (leyl)) temsil ettiğini ifade ettiğim) “zille (gölge ve karanlık)” ifadesi Eski Ahit’te geçen (siyah derili) Kuşlu kadınla örtüşmektedir.
Musa'nın döndüğü Zille/Gölge/Karanlık = Kuşlu (siyah) kadın
Son olarak işin can alıcı olan kısmına değinelim. Musa’nın iki kadını suladığını bahseden ayetten sonra bu kadınlardan birisinin “haya ederek” Musa’ya doğru geldiği ifade edilmektedir.
“İkisinden biri, haya ederek (utanarak) ona yürüdü: "Muhakkak ki babam, bizim sulamandan dolayı bir ecirle mükâfatlandırmak için seni davet ediyor." dedi. Ve ona geldiği zaman hikâyesini anlattı. "Korkma! sen, zalimler kavminden kurtuldun." dedi.” (Kasas -25)
Bu anlatımdaki “haya etmek” ifadesi yine tuhaf kaçan ifadelerden birisidir, çünkü Musa daha önceden bu kadınlarla konuşmuş ve onlara yardım etmiştir, ortada bu kadınların utanmasını gerektiren ilk tanışma gibi bir durum vardır ne de öylesi bir söylem; Musa'ya söylenmek istenen sadece kızların değil babalarının davetidir.
alestihyâin : haya ederek
Musa’nın karşılaştığı “iki” kadından birisinin nasıl yürüdüğünü tarif eden Arapça bu kelime Musa’nın asasının dönüştüğü Taha Suresi’nin 20. ayetindeki “yılan (hayyetun)” kelimesi ile aynı köktendir:
alestihyâin ( haya ederek) : (ha - ya - ya)
hayyetun (yılan) : (ha - ya - ya)
İki kadından birisiyle ilgili olarak karşımıza “yılan” kelimesinin çıkmış olması “Siyah Kadın” ile “Lilith (Ağaçtaki yılan)” örtüşmesini çok güzel bir şekilde ortaya koymaktadır.
Eğer gerçekten de Kuran’ı bir Allah yazdırdıysa bu kelimeleri seçme gibi bir zorunluluğu da olmadığına göre bu kadar acemi bir anlatımda ve kelime seçiminde bulunmazdı. Mesela Musa’ya babasının davetini ileten kadının “hayasını” boş yere söylemeyip, işin içine “yılanı” hiç dahil etmemiş olsaydı neyi kaybetmiş olacaktı, hiçbirşey. Bunu “özellikle” belirtmek zorundaydı çünkü kitabın gerçek yazıcıları herhangi bir tanrı değil geçmişle, putperestlik inançlarıyla bağlarını koparamamış olan insanlardı.
EK-4:
ilk mesajımda belirttiğim gibi;
“Shekinah” kavramı “ağaç/yaşam ağacı” ile sembolize edilen ve geçmişteki (sonradan şeytanla ilişkilendirilecek olan) Ba’al’ın eşi olan Tanrıça Asherah’ın karşılığıdır."
Asherah'ın adının Kuran'da "on" diye çevrilen "ashara" olarak geçtiğini ise diğer başlıklarımda ifade etmiştim.
Maide 89:
1. lâ yuâhizu-kum(u) : sizi ahaze etmez, sorumlu tutmaz
2. allâhu : Allâh (c.c.)
3. bi el lagvi : boş sözler ile
4. fî eymâni-kum : yeminlerinizdeki
5. ve lâkin yuâhizu-kum : ve lâkin, fakat sizi sorumlu tutar
6. bi-mâ : sebebi ile, dolayısıyla
7. akkadtum(u) : siz akit yaptınız
8. el eymâne : yeminler
9. fe keffâratu-hu : artık onun kefareti
10. it'âmu : yedirme, doyurma
11. aşerati mesâkîne : on yoksul
12. min evsatı : vasat olarak, ortalama
13. mâ tut'ımûne : yedirdiğiniz şeyler, yedirdikleriniz
14. ehlî-kum : sizin ehliniz, ev halkınız
15. ev kisvetu-hum : veya onları giydirme (onların giysileri)
16. ev tahrîru rakabetin : veya, ya da bir köle azâdı
17. fe men : artık kim
18. lem yecid : bulamadı
19. fe sıyâmu : o halde, o taktirde oruç tutsun
20. selâseti eyyâmin : üç gün
21. zâlike keffâratu : işte bu kefarettir (yemini bozmaya karşılıktır)
22. eymâni-kum : sizin yeminleriniz
23. izâ haleftum : yemin edip hilâfına (aksine) hareket ettiğiniz, yemininizi bozduğunuz zaman
24. ve ıhfezû : ve muhafaza edin, koruyun
25. eymâne-kum : yeminlerinizi
26. kezâlike : işte böyle, böylece, bunun gibi
27. yubeyyinu allâhu : Allâh (c.c.) açıklıyor
28. lekum : size
29. âyâti-hi : âyetlerini
30. lealle-kum : umulur ki, böylece siz
31. teşkurûne : şükredersiniz
yukarıdaki ayette "on yoksul" diye çevrilen kelimelere dikkat!
aşerati mesâkîne
bu ifadedeki "aşerati" "on" olarak çevrilen Asherah'ın adı. "mesakine" ise Shekinah kavramının Kuran'daki karşılığı olan "sekine" ile aynı kökten gelen bir kelime. Kısacası diyebiliriz ki arasında ilişki olduğunu iddia ettiğimiz iki kavram (Shekinah = Asherah) Kuran'daki bir ayette yan yana geçiyor. Tesadüf mü, tabi ki değil. Sadece ayetlerin aslında yazılı olanları sonradan değiştirenler bunu "on yoksul" diye çok farklı bir anlama dönüştürdüler, kelimelerle birlikte ayetin de gerçek anlamı değiştirilmiş oldu. Bu ayetin aslı ister bir pagan metni diyelim isterse yahudi veya heretic bir tefsir metni diyelim gerçekte Tanrıça Asherah ve onun eski adı olan Shekinah'tan bahsetmektedir.
"Tanrı adına işlenen cinayetlerin sayısı, şeytan adına işlenen cinayetlerin sayısından fazladır." Erica Jong
30 Mart 2015 Pazartesi
Kuran'da istisna kaideyi bozar!
Kuran aslında bir başka yazılı metnin sonradan değiştirilmesiyle oluşturulmuş olan bir kitaptır. Kuran özü ister pagan isterse yahudi veya hıristiyan kaynaklı olsun sonuç itibariyle devşirme bir kitaptır.
Aşağıda sunacağım istisnai durumun sebebini çözen birisi bence Kuran'ın aslına dair çok büyük bir adım atmış olacak.
"kafir" kelimesi Kuran'da çok sayıda geçiyor. Bu kelime kāf fā rā (ك ف ر) kökünden geliyor ve Kuran'da bu kökten gelen 525 kelime var. Aşağıda bu kelimelerden bir kısmı bulunuyor:
Noun
(2:41:10) kāfirin disbeliever وَآمِنُوا بِمَا أَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ
(2:109:11) kuffāran (to) disbelievers وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا
(2:161:6) kuffārun (were) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ
(2:217:45) kāfirun (is) a disbeliever وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ
(3:91:6) kuffārun (are) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ
(4:18:19) kuffārun (are) disbelievers وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
(5:57:17) wal-kufāra and the disbelievers لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ
(9:68:5) wal-kufāra and the disbelievers وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ
(9:73:4) l-kufāra the disbelievers يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ
(9:120:35) l-kufāra the disbelievers وَلَا يَطَئُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ
(9:123:8) l-kufāri the disbelievers يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ
(13:42:15) l-kufāru the disbelievers وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ
(25:55:11) l-kāfiru the disbeliever وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا
(47:34:11) kuffārun (were) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ
(48:29:8) l-kufāri the disbelievers مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ
(48:29:44) l-kufāra the disbelievers فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ
(54:43:1) akuffārukum Are your disbelievers أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولَٰئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ
(57:20:17) l-kufāra the tillers كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا
(60:10:18) l-kufāri the disbelievers فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ
(60:11:7) l-kufāri the disbelievers وَإِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ إِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ
(60:13:16) l-kufāru the disbelievers قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ
(64:2:5) kāfirun (is) a disbeliever هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ
(66:9:4) l-kufāra (against) the disbelievers يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ
(78:40:12) l-kāfiru the disbeliever وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا
(80:42:3) l-kafaratu (are) the disbelievers أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
(83:34:5) l-kufāri the disbelievers فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ
(83:36:3) l-kufāru the disbelievers
http://corpus.quran.com/qurandiction...q=kfr#(5:67:24)
dikkat ederseniz bu kelimeler içerisinde bir kelime farklı; "kafir" kelimesi ile aynı olan ancak anlamı farklı olan bir kelime var:
(57:20:17) l-kufāra = the tillers (ekinciler)
ekinciler = الْكُفَّارَ
kafirler =الْكُفَّارَ
Hadid 20:
Dünya hayatının oyun, eğlence ve bir süs olduğunu bilin, aranızda bir övünme ve mal ve evlât çokluğudur. (Dünya hayatı), yağmurun bitirdiği, ekincinin hoşuna giden ekin gibidir. Bir süre sonra kurur, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da o çöp olur. Ahirette şiddetli azap, Allah'tan mağfiret ve Allah'ın rızası vardır. Ve dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
"kafir" kelimemiz bu ayette "çiftçiler, ekinciler" anlamına dönüşüyor. İşte bu istisnanın sebebini çözen "kafir" ile "ekinci" ifadelerinin neden aynı şekilde anıldığını anlayan, Allah'ın (daha doğru bir ifadeyle Kuran'ın asıl metnini yazanların) "ekincilerden" neden "kafir" kelimesiyle aynı şekilde bahsetmiş olduklarını bilen birisi Kuran'ın gerçek yüzünü de görmüş olacaktır. Benimkisi sadece merakı olanlara bir ipucu sunmak.
EK-1:
"kafir" kelimesinin onca kullanımı içerisinde sadece bir ayette aynı zamanda "ekinciler" anlamına geldiğini ilk mesajda belirtmiştim. Bu ayet Hadid Suresi'nin 20. ayetiydi, kelimenin geçtiği yer şöyle;
Hadid -20:
16. a'cebe : hoşuna gitti
17. el kuffâre : örtenler, çiftçiler, ekinciler
18. nebâtu-hu : onun bitkisi, ekini
"el kuffare" kelimesinden önce geçen kelime "a'cebe" kelimesi, bu kelime "hoşuna gitmek" anlamında çevrilmiş. Bu "hoşa gitmek" kelimesi başka ayetlerde "kadınlar" için söylenen bir kelime. Örneğin;
Ahzap -52:
Bundan sonra sana (başka) kadınlar ve zevcelerinden birini, güzelliği hoşuna gitse bile (başka bir hanımla) değiştirmen helâl değildir. Elinin (altında) sahip oldukların (cariyeler) hariç. Ve Allah, herşeyi murakebe (denetleyen) edendir.
10. a'cebe-ke : senin hoşuna gitti
11. husnu-hunne : onların güzelliği
Hadid 20 : hoşuna gitmek (ekinciler): أَعْجَبَ
Ahzap 52 : Hoşuna gitmek (kadınlar): أَعْجَبَكَ
Hadid Suresi'nin 20. ayetinde; "ekinciler" olarak anlam verilen diğer ayetlerde ise "kafirler" olarak geçen bir kelimenin "kadınlara" ilişkin kullanılmış olan bir kelime ile birlikte anıldığını görüyoruz.
"Kafir" kelimesi ile adlandırılan bu ekinciler yani "ekin, bitki" işiyle uğraşanlar sanki birer kadınmış gibi aynı kelimelerle (hoşa gitmek) yan yana anılıyor. Ayetlerdeki bu kelime istisnası ve dizilimleri bizi "kafir=ekinci=kadın" ilişkisine götürür.
Böylesi bir ilişki; sonradan lanetlenip kötülenmek istenmiş olan ve "bitki, ağaç" ile sembolize edilen bir "tanrıça (kadın)" inanışından geliyor, bir başka deyişle ayetlerin çarpıtılmadan önceki ilk anlatımlarında bahsi geçen aslında bu tanrıçaya ilişkin söylemlerdi. Belki de yüzlerce yılı bulan ayet meallerindeki çarpıtmalar sonucu geriye sadece bu kelime istisnaları ve dizilimleri kaldı.
Kuran'daki "kafir" kelimesinin geçtiği ayetlere dikkatlice bakın onların altından "kadın" veya "kadınlara" ilişkin söylemler çıkarsa hiç şaşırmayın derim, tabi bu "kadınlardan" maksat aslında "tanrıça" veya o tanrıçanın rahibeleridir.
madem ayetlerdeki anlatımların özünde "kafir=ekinci=kadın" ilişkisi var o zaman birlikte soralım, Kuran'da "açıkça"kafirlere örnek olarak kimler veriliyor, tabi ki lanetlenmiş "kadınlar";
Tahrim -10;
Allah, kâfirlere, Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi.
Aşağıda sunacağım istisnai durumun sebebini çözen birisi bence Kuran'ın aslına dair çok büyük bir adım atmış olacak.
"kafir" kelimesi Kuran'da çok sayıda geçiyor. Bu kelime kāf fā rā (ك ف ر) kökünden geliyor ve Kuran'da bu kökten gelen 525 kelime var. Aşağıda bu kelimelerden bir kısmı bulunuyor:
Noun
(2:41:10) kāfirin disbeliever وَآمِنُوا بِمَا أَنْزَلْتُ مُصَدِّقًا لِمَا مَعَكُمْ وَلَا تَكُونُوا أَوَّلَ كَافِرٍ بِهِ
(2:109:11) kuffāran (to) disbelievers وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أَهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّونَكُمْ مِنْ بَعْدِ إِيمَانِكُمْ كُفَّارًا
(2:161:6) kuffārun (were) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ عَلَيْهِمْ لَعْنَةُ اللَّهِ
(2:217:45) kāfirun (is) a disbeliever وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُولَٰئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ
(3:91:6) kuffārun (are) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِمْ مِلْءُ الْأَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَىٰ بِهِ
(4:18:19) kuffārun (are) disbelievers وَلَا الَّذِينَ يَمُوتُونَ وَهُمْ كُفَّارٌ أُولَٰئِكَ أَعْتَدْنَا لَهُمْ عَذَابًا أَلِيمًا
(5:57:17) wal-kufāra and the disbelievers لَا تَتَّخِذُوا الَّذِينَ اتَّخَذُوا دِينَكُمْ هُزُوًا وَلَعِبًا مِنَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَالْكُفَّارَ أَوْلِيَاءَ
(9:68:5) wal-kufāra and the disbelievers وَعَدَ اللَّهُ الْمُنَافِقِينَ وَالْمُنَافِقَاتِ وَالْكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ
(9:73:4) l-kufāra the disbelievers يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ
(9:120:35) l-kufāra the disbelievers وَلَا يَطَئُونَ مَوْطِئًا يَغِيظُ الْكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنْ عَدُوٍّ نَيْلًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمْ بِهِ عَمَلٌ صَالِحٌ
(9:123:8) l-kufāri the disbelievers يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قَاتِلُوا الَّذِينَ يَلُونَكُمْ مِنَ الْكُفَّارِ
(13:42:15) l-kufāru the disbelievers وَسَيَعْلَمُ الْكُفَّارُ لِمَنْ عُقْبَى الدَّارِ
(25:55:11) l-kāfiru the disbeliever وَكَانَ الْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِ ظَهِيرًا
(47:34:11) kuffārun (were) disbelievers إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ ثُمَّ مَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ
(48:29:8) l-kufāri the disbelievers مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاءُ عَلَى الْكُفَّارِ
(48:29:44) l-kufāra the disbelievers فَاسْتَوَىٰ عَلَىٰ سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ
(54:43:1) akuffārukum Are your disbelievers أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِنْ أُولَٰئِكُمْ أَمْ لَكُمْ بَرَاءَةٌ فِي الزُّبُرِ
(57:20:17) l-kufāra the tillers كَمَثَلِ غَيْثٍ أَعْجَبَ الْكُفَّارَ نَبَاتُهُ ثُمَّ يَهِيجُ فَتَرَاهُ مُصْفَرًّا
(60:10:18) l-kufāri the disbelievers فَإِنْ عَلِمْتُمُوهُنَّ مُؤْمِنَاتٍ فَلَا تَرْجِعُوهُنَّ إِلَى الْكُفَّارِ
(60:11:7) l-kufāri the disbelievers وَإِنْ فَاتَكُمْ شَيْءٌ مِنْ أَزْوَاجِكُمْ إِلَى الْكُفَّارِ فَعَاقَبْتُمْ
(60:13:16) l-kufāru the disbelievers قَدْ يَئِسُوا مِنَ الْآخِرَةِ كَمَا يَئِسَ الْكُفَّارُ مِنْ أَصْحَابِ الْقُبُورِ
(64:2:5) kāfirun (is) a disbeliever هُوَ الَّذِي خَلَقَكُمْ فَمِنْكُمْ كَافِرٌ وَمِنْكُمْ مُؤْمِنٌ
(66:9:4) l-kufāra (against) the disbelievers يَا أَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِقِينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْ
(78:40:12) l-kāfiru the disbeliever وَيَقُولُ الْكَافِرُ يَا لَيْتَنِي كُنْتُ تُرَابًا
(80:42:3) l-kafaratu (are) the disbelievers أُولَٰئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
(83:34:5) l-kufāri the disbelievers فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُوا مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ
(83:36:3) l-kufāru the disbelievers
http://corpus.quran.com/qurandiction...q=kfr#(5:67:24)
dikkat ederseniz bu kelimeler içerisinde bir kelime farklı; "kafir" kelimesi ile aynı olan ancak anlamı farklı olan bir kelime var:
(57:20:17) l-kufāra = the tillers (ekinciler)
ekinciler = الْكُفَّارَ
kafirler =الْكُفَّارَ
Hadid 20:
Dünya hayatının oyun, eğlence ve bir süs olduğunu bilin, aranızda bir övünme ve mal ve evlât çokluğudur. (Dünya hayatı), yağmurun bitirdiği, ekincinin hoşuna giden ekin gibidir. Bir süre sonra kurur, böylece onu sararmış görürsün. Sonra da o çöp olur. Ahirette şiddetli azap, Allah'tan mağfiret ve Allah'ın rızası vardır. Ve dünya hayatı aldatıcı metadan başka bir şey değildir.
"kafir" kelimemiz bu ayette "çiftçiler, ekinciler" anlamına dönüşüyor. İşte bu istisnanın sebebini çözen "kafir" ile "ekinci" ifadelerinin neden aynı şekilde anıldığını anlayan, Allah'ın (daha doğru bir ifadeyle Kuran'ın asıl metnini yazanların) "ekincilerden" neden "kafir" kelimesiyle aynı şekilde bahsetmiş olduklarını bilen birisi Kuran'ın gerçek yüzünü de görmüş olacaktır. Benimkisi sadece merakı olanlara bir ipucu sunmak.
EK-1:
"kafir" kelimesinin onca kullanımı içerisinde sadece bir ayette aynı zamanda "ekinciler" anlamına geldiğini ilk mesajda belirtmiştim. Bu ayet Hadid Suresi'nin 20. ayetiydi, kelimenin geçtiği yer şöyle;
Hadid -20:
16. a'cebe : hoşuna gitti
17. el kuffâre : örtenler, çiftçiler, ekinciler
18. nebâtu-hu : onun bitkisi, ekini
"el kuffare" kelimesinden önce geçen kelime "a'cebe" kelimesi, bu kelime "hoşuna gitmek" anlamında çevrilmiş. Bu "hoşa gitmek" kelimesi başka ayetlerde "kadınlar" için söylenen bir kelime. Örneğin;
Ahzap -52:
Bundan sonra sana (başka) kadınlar ve zevcelerinden birini, güzelliği hoşuna gitse bile (başka bir hanımla) değiştirmen helâl değildir. Elinin (altında) sahip oldukların (cariyeler) hariç. Ve Allah, herşeyi murakebe (denetleyen) edendir.
10. a'cebe-ke : senin hoşuna gitti
11. husnu-hunne : onların güzelliği
Hadid 20 : hoşuna gitmek (ekinciler): أَعْجَبَ
Ahzap 52 : Hoşuna gitmek (kadınlar): أَعْجَبَكَ
Hadid Suresi'nin 20. ayetinde; "ekinciler" olarak anlam verilen diğer ayetlerde ise "kafirler" olarak geçen bir kelimenin "kadınlara" ilişkin kullanılmış olan bir kelime ile birlikte anıldığını görüyoruz.
"Kafir" kelimesi ile adlandırılan bu ekinciler yani "ekin, bitki" işiyle uğraşanlar sanki birer kadınmış gibi aynı kelimelerle (hoşa gitmek) yan yana anılıyor. Ayetlerdeki bu kelime istisnası ve dizilimleri bizi "kafir=ekinci=kadın" ilişkisine götürür.
Böylesi bir ilişki; sonradan lanetlenip kötülenmek istenmiş olan ve "bitki, ağaç" ile sembolize edilen bir "tanrıça (kadın)" inanışından geliyor, bir başka deyişle ayetlerin çarpıtılmadan önceki ilk anlatımlarında bahsi geçen aslında bu tanrıçaya ilişkin söylemlerdi. Belki de yüzlerce yılı bulan ayet meallerindeki çarpıtmalar sonucu geriye sadece bu kelime istisnaları ve dizilimleri kaldı.
Kuran'daki "kafir" kelimesinin geçtiği ayetlere dikkatlice bakın onların altından "kadın" veya "kadınlara" ilişkin söylemler çıkarsa hiç şaşırmayın derim, tabi bu "kadınlardan" maksat aslında "tanrıça" veya o tanrıçanın rahibeleridir.
madem ayetlerdeki anlatımların özünde "kafir=ekinci=kadın" ilişkisi var o zaman birlikte soralım, Kuran'da "açıkça"kafirlere örnek olarak kimler veriliyor, tabi ki lanetlenmiş "kadınlar";
Tahrim -10;
Allah, kâfirlere, Hz. Nuh'un ve Hz. Lut'un hanımını örnek verdi. İkisi de, salih kullarımızdan iki kulumuzun (nikâhı) altındaydı. Fakat ikisi de ihanet etti. Bu yüzden ikisine de, Allah'tan bir şeye (azaba) karşı, onlardan (eşlerinden) bir fayda olmadı (onları kurtaramadılar). Ve onlara: “İkiniz de ateşe girenlerle beraber (ateşe) girin.” denildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)