Din yobazlarının uğruna insan kan akıtmaktan usanmadıkları kitaplarını başlarına çalmak umuduyla yeni konumuza başlayalım;
Eski Ahit’te İbranice “kiryah” kelimesi “kent, şehir” anlamında geçmekte olup bu kelimeden bazı ayetlerde bir "kadın" olarak bahsedildiğini görüyoruz. Örneğin;
İsaiah 1:21
"RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu."
"RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu."
Bu ayette sadık olan yani Rab’a bağlı olan kentten “fahişe” olarak bahsedilmektedir. Ayetin devamında İsaiah 1:26’de ise bu kentin “fahişe” olmadan önceki gibi “sadık bir kent” olacağı belirtilmektedir:
"Eskiden, başlangıçta olduğu gibi,
Sana yöneticiler, danışmanlar yetiştireceğim.
Ondan sonra 'Doğruluk Kenti',
'Sadık Kent' diye adlandırılacaksın.”
Sana yöneticiler, danışmanlar yetiştireceğim.
Ondan sonra 'Doğruluk Kenti',
'Sadık Kent' diye adlandırılacaksın.”
İsaiah 1:26’da geçen ve "kent" kelimesi için söylenen “sadık” kelimesine yakından bakalım, bu kelime "aynı yazımla" Eski Ahit’te iki ayette daha geçmektedir. Bunlar; Ecclesiastes 3:16 ve İsaiah 61:3
İsaiah 61:3’de “sadık” kelimesi bu sefer doğrudan bir “ağaç” için geçmekte, bir başka deyişle “kent”in yerini “ağaç” almaktadır.
Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç
Bu ilişkiyi akılda tutarak Kuran’daki benzer anlatıma geçelim;
Enbiya 74:
Ve Lut ’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs işleyen kentten onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.1.
Ve Lut ’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs işleyen kentten onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.1.
1. ve lûtan : ve Lut
2. ateynâ-hu : ona verdik
3. hukmen : hikmet
4. ve ılmen : ve ilim
5. ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
6. min el karyeti : kentten
7. elletî : ki o
8. kânet ta'melu : yapıyorlardı
9. el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
10. inne-hum : muhakkak onlar
11. kânû : oldular
12. kavme : bir kavim
13. sev'in : kötü
14. fâsikîne : fasıklar
2. ateynâ-hu : ona verdik
3. hukmen : hikmet
4. ve ılmen : ve ilim
5. ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
6. min el karyeti : kentten
7. elletî : ki o
8. kânet ta'melu : yapıyorlardı
9. el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
10. inne-hum : muhakkak onlar
11. kânû : oldular
12. kavme : bir kavim
13. sev'in : kötü
14. fâsikîne : fasıklar
Bu ayette “kent, şehir” olarak geçen kelime “karyeti” kelimesi olup “elleti (ki o)” dişi zamiri ile belirtilen “kentten” çirkin (habis) şeyler yapıyordu şeklinde bahsedilmektedir. Lut’un kavminin sapık bir kavim olduğu malum olduğu için ayette geçen “habis” kelimesinden bir ahlaksızlığın kastedildiği açık. Eski Ahit’teki “fahişe kent” benzetmesine bezer bir şekilde Kuran’da “habis kent” benzetmesinin yapıldığını görüyoruz. Peki Eski Ahit ve Kuran arasındaki benzerlik bununla mı sınırlı, değil.
Bu ayette geçen “habis” kelimesine yakından baktığımızda bu kelimenin “aynı formda” geçtiği bir ayetin daha olduğunu görüyoruz, bu ayet İbrahim Suresi’nin 26. Ayeti:
"Habis sözün durumu, yerin üstünden kökü koparılmış, kararsız habis ağaç gibidir."
1. ve meselu : ve örnek, misal, durum
2. kelimetin : bir kelime, bir söz
3. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
4. ke şeceratin : bir ağaç gibi
5. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
6. ictusset : kökünden koparıldı
7. min fevkı el ardı : yerin üstünden
8. mâ lehâ : onun (için) yoktur
9. min karârin : yerleşme mekânı, denge, kararlılık
1. ve meselu : ve örnek, misal, durum
2. kelimetin : bir kelime, bir söz
3. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
4. ke şeceratin : bir ağaç gibi
5. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
6. ictusset : kökünden koparıldı
7. min fevkı el ardı : yerin üstünden
8. mâ lehâ : onun (için) yoktur
9. min karârin : yerleşme mekânı, denge, kararlılık
Bir kent için söylenen “habis” kelimesinin bu sefer bir “ağaç” için söylendiğini görüyoruz.
Eski Ahit: Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç
Kuran: Habis Kent = Habis Ağaç
Eski Ahit'te "kent-ağaç" ilişkisi "fahişe" kelimesine karşılık söylenmiş olan "sadık" kelimesi üzerinden ortaya çıkmış oluyordu. Benzer bir durum Kuran'da da bulunuyor; "habis" kelimesinin karşısında yer alan kelime "tayyip" kelimesi olup "tayyip" kelimesi cennetteki "ağaç" olan "tuba" kelimesi ile aynı kökten gelir.
“habis kent” mevzusunun Kuran’da Lut ile irtibatlı geçiyor olmasının da bir önemi var. Lut’un karısı da tıpkı o kent gibi cezalandırılıyor, olaya bu açıdan baktığımızda “kent = kadın (Lut’un karısı)” ilişkisini de dikkate almamız gerekiyor.
Cevabını bulmamız gereken soru; Eski Ahit ve ondan apaçık bir şekilde aşırma olan Kuran neden seçtiği kelimelerle “kent”, “kötü kadın” ve “ağaç” arasında bir ilişki kurmaktadır?
Bir sonraki mesajımda bu soruya kendi cevabımı vermeye çalışacam.
Ek-1:
ilk mesajımda değindiğim İsaiah 1:21'de geçen ve "kente" ilişkin söylenen "fahişe (לְזוֹנָ֑ה )" kelimesinin aynı yazımla Eski Ahit'te geçtiği diğer ayet Genesis 38:15 (Bkz.)
Genesis 38:15'de "fahişe" kelimesi ise Tamar için geçiyor ve Tamar'ın yüzünü örtmesi sebebiyle Yahuda tarafından fahişe sanıldığı ifade ediliyor, yani Eski Ahit bize açıkça söylüyor ki bir kadının yüzünü örtmüş olması fahişe olarak sanılmasına sebep olur, NOKTA!
Genesis 38:15'e yakından bakalım:
"Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü."
bu ayette "örtmek, kaplamak" anlamında geçen İbranice kelime "kissetah (כִסְּתָ֖ה )".
"kâhin hastaya bakacak ve bedenini hastalık saran kişiyi temiz ilan edecektir. Yaralar beyazlaşmış ve temizdir."
"örtmek, kapmalak" kelimesinin bu ayette deri hastalığı anlamındaki İbranice "hassaraat (הַצָּרַ֙עַת֙)" için söylendiğini görüyoruz. Tamar'ın yüzü için söylenen ve onu fahişe kılan "kissetah" kelimesi bu ayette cüzzam gibi bir deri hastalığı için kullanılıyor.
bu ayette bir çeşit "deri hastalığı" manasında geçen "hassaraat" kelimesi aynı anlamda kullanılan İbranice "tsara" kelimesinden geliyor. Bu kelimeyi daha önce açtığım "Miryam-Ağaç ilişkisi üzerine!" adlı başlıkta değinmiştim ve şöyle demiştim (bu deri hastalığı ile ilgili olarak "Ağaç Allah'ın sunduğu Musa'nın yılana dönüşen "asası, ağacı" ilişkisine de dikkat lütfen"):
Musa'nın asasının yılana dönüştüğü duruma ilave olarak elinin de mucize olarak dönüştüğü durum Eski Ahit'te birisi için daha geçerlidir, bu kişi kızkardeşi Miryam'dır:
Çölde Sayım 12-10:
"Bulut çadırın üzerinden ayrıldığında Miryam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu. Harun Miryam'a baktı, deri hastalığına yakalandığını gördü."
Bu ayette Miryam'ın yakalanmış olduğu deri hastalığı İbranice "tsara" kelimesi ile ifade edilmektedir, bir başka deyişle Miryam tıpkı Musa'nın eli gibi "tsara" denen şeye dönüşmüştür.
"tsara" kelimesi İbranice צָרַע harflerinden oluşmaktadır. Bu harflerin Arapça karşılığı şu şekildedir;
ע= ع
רַ= ر
צָ= ص
İbranice "tsara" harflerinin Arapça karşılığı : ṣād rā ʿayn (ص ر ع) kökü bu harflerden oluşan ve Kuran'da geçen tek bir kelime bulunuyor; sar'a (yere serilmiş)bu kelime Hakka Suresi'nin 7. ayetinde şu şekilde geçiyor:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
İbranice Meryem'in dönüştüğü "tsara" = Arapça "ağacın" dönüştüğü "sar'a"
bu tablo bize şunu göstermiş oluyor; Eski Ahit'te Miryam'ın dönüştüğü şey (tsara) Kuran'da bir "ağacın" içine düştüğü durum için (sar'a) söyleniyor , Miryam için kullanılmış olan İbranice harflerin karşılığı Kuran'da bir "ağaç" için 'geçiyor. Miryam'a atfen söylenen bir kelimenin Kuran'da karşımıza bir "ağaca" ilişkin söylenmiş olması tesadüf değil, çünkü Miryam'ın karşılığı olan Tanrıça Asherah'ın en bariz sembolü "ağaç"tır. Yukarıda iddia edildiği gibi Miryam adı (özellikle Arapçada) aynı zamanda Tanrıça Asherah'ın bir adı anlamına geliyorsa ona ilişkin yapılan bir benzetmenin Kuran'da "ağaç" için yapılmış olması gayet normaldir.
Çölde Sayım 12-10:
"Bulut çadırın üzerinden ayrıldığında Miryam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu. Harun Miryam'a baktı, deri hastalığına yakalandığını gördü."
Bu ayette Miryam'ın yakalanmış olduğu deri hastalığı İbranice "tsara" kelimesi ile ifade edilmektedir, bir başka deyişle Miryam tıpkı Musa'nın eli gibi "tsara" denen şeye dönüşmüştür.
"tsara" kelimesi İbranice צָרַע harflerinden oluşmaktadır. Bu harflerin Arapça karşılığı şu şekildedir;
ע= ع
רַ= ر
צָ= ص
İbranice "tsara" harflerinin Arapça karşılığı : ṣād rā ʿayn (ص ر ع) kökü bu harflerden oluşan ve Kuran'da geçen tek bir kelime bulunuyor; sar'a (yere serilmiş)bu kelime Hakka Suresi'nin 7. ayetinde şu şekilde geçiyor:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
İbranice Meryem'in dönüştüğü "tsara" = Arapça "ağacın" dönüştüğü "sar'a"
bu tablo bize şunu göstermiş oluyor; Eski Ahit'te Miryam'ın dönüştüğü şey (tsara) Kuran'da bir "ağacın" içine düştüğü durum için (sar'a) söyleniyor , Miryam için kullanılmış olan İbranice harflerin karşılığı Kuran'da bir "ağaç" için 'geçiyor. Miryam'a atfen söylenen bir kelimenin Kuran'da karşımıza bir "ağaca" ilişkin söylenmiş olması tesadüf değil, çünkü Miryam'ın karşılığı olan Tanrıça Asherah'ın en bariz sembolü "ağaç"tır. Yukarıda iddia edildiği gibi Miryam adı (özellikle Arapçada) aynı zamanda Tanrıça Asherah'ın bir adı anlamına geliyorsa ona ilişkin yapılan bir benzetmenin Kuran'da "ağaç" için yapılmış olması gayet normaldir.
görüldüğü gibi Eski Ahit'te bir kadını fahişe kılan "örtünmek" kelimesi bir başka ayette "deri hastalığının" örtünmesi olarak geçerken bu "deri hastalığı" kelimesi Kuran'da karşımıza bir "ağacın" yere "serilmesi" olarak çıkıyor.
Eski ahit: fahişe kadın (örtünüyor) => Eski Ahit: deri hastalığı (örtünüyor) => Kuran: ağaç (örtünüyor = yere seriliyor)
Ek-2:
konu başlığımız Kuran'daki "karye (şehir, kent)" kelimesinin "kötü kadın (tanrıça)" ve "ağaç" ile olan ilişkisi üzerineydi; son mesajımda önceki bir başlığımdan bir alıntı yaparak Eski Ahit bağlantıları üzerinden bir ayeti paylaştım, Hakka Suresi 7. ayet:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
11. fî-hâ : orada
12. sar'â : yere serilmiş
13. ke : gibi, sanki
14. enne-hum : onların olduğunu
15. a'câzu : kütük
16. nahlin : hurma ağaçları
17. hâviyetin : boş
bu ayetteki "ağacı" niteleyen "sar'a" kelimesi Eski Ahit'teki Miryam'ı (Meryem) niteleyen "deri hastalığının" adına karşılık geliyordu, yani niteleyen ortak kelimeler "Miryam = Ağaç" ilişkisini ortaya koyuyordu. Bu ayette ağaç olarak geçen hurma ağaçlarını niteleyen bir kelimemiz var, bu kelime "haviyetin (boş)" kelimesi. Bu kelimeyi aynı yazımla Kuran'da başka hangi ayetlerde kullanmış Cenabı Hak? şu 4 ayette (Bkz.)
Bakara 259:
4. alâ karyetin : bir karyeye, beldeye, kasaba
5. ve hiye : ve o
6. hâviyetun : yıkık, çökmüş, harabe halinde
Kehf 42:
9. ve hiye : ve o
10. hâviyetun alâ : üzerine yıkılmış, çökmüş halde
11. urûşi-hâ : onun çardakları
Hac 45:
6. fe hiye : artık o
7. hâviyetun alâ : üzerine çökmüş, yıkılmış
8. urûşi-hâ : onun çatısı, tavanı
Neml 52:
2. buyûtu-hum : onların evleri
3. hâviyeten : harabe, boş, çökmüş
hurma ağacı için söylenen "haviyetin (boş)" kelimesi bu ayetlerde kimler için söyleniyor; iki ayette "karye (kent, şehir)" için bir ayette "bahçe" için bir ayette ise "beyt (ev)" için.
son mesajımda verdiğim ayetteki "sar'a" kelimesini bir kenara bırakalım oradaki "ağacı" niteleyen kelimeden hareket ettiğimizde dört ayetten ikisinde (Bakara 259, Hac 45) karşımıza yine en başta değinmiş olduğum "karye" kelimesi çıkmış oldu mu, çıktı.
diğer ayet olan Kehf 42'te ise bu sefer karşımıza boş "bahçe" çıkmış oluyor ki zaten bu "bahçe (cennet)" doğrudan "ağaçla" ilişkili.
son ayet olan Neml 52'de ise işte bu boş "beyt (ev)" deniliyor ve bir ayet sonrasında Lut kavmine şöyle sesleniyor "Siz gördüğünüz halde fahişeliğe mi geliyorsunuz?"
ne oldu bu seferde karşınıza en başta değindiğim "Lut ve fahişelik" çıkmış oldu.
demek ki son mesajımda paylaştığım Eski Ahit'teki kadının "deri hastalığı" ve Kuran'daki yansıması olan ayet boşuna değilmiş, ayetteki ağacın durumu bizi alıp yine "Karye'ye, Lut'a, Fahişeliğe" götürüyormuş.
Ek-3:
ana konumuz olan "karye (kent)" = fahişe kadın" ilişkisine bir örnek daha verelim:
daha önce açmış olduğum "Yusuf'u ayartan kadının evi!" adlı başlıkta Yusuf Suresi'nin 25. ayetindeki Yusuf'u ayartan, baştan çıkarıp elde etmek isteyen kadının evinin "kapısının" ""el babe (الْبَابَ)"" olarak ifade edildiğinden bahsedilmektedir.
"el babe (الْبَابَ)" kelimesinin "aynı yazımla" Kuran'daki diğer bir kaç kullanım yerlerine bakıldığında bu kelimenin Bakara Suresi'nin 58. ayetinde "karye"nin kapısı olarak geçtiğini görüyoruz.
Yusuf'u ayartan Kötü Kadının "el babesi (الْبَابَ)" = Karye'nin "el babesi (الْبَابَ)"
Ek-4:
ana konuya bir ilave daha; Kuran'da iki ayette geçen "umme el kura (Ana Şehir)" ifadesini de dikkate almak gerekir, "kadın" bağlantısını kurduğum "karye" kelimemizden Kuran'da açıkça "ana, anne" diye bahsedilmektedir. "Ana karye" ifadeleri de Kuran'daki Musa'ya seslenen "Ağaç Allah" ile ilişkilidir. Bu konuya geçen yıl açmış olduğum "Şehirlerin Anası, kitapların Anası, kim bu Ana?" adlı başlıkta değinmiştimYani yine Karye = Ana (Kadın) = Ağaç ilişkisi karşımıza çıkmaktadır. :)
ilgili başlığın linki; "Şehirlerin Anası, kitapların anası, kim bu ana?"
geçen yıl bu başlığın altında son mesaj olarak şunu yazmıştım;
"eğer "ana" kelimesinden sonra gelen kelimeleri farklı şeyler olarak kabullenirseniz onun önünde geçen "ana" kelimesinden "ana, anne"nin kastedilemeyeceğini düşünebilirsiniz. Bu durumda da şunu sormak gerekir; "ana" kelimesinden sonra gelen kelimenin gerçekte o anlama geldiğinden emin misiniz, mesela "el kura" kelimesini ele alalım "şehir" olarak çevriliyor, eğer bu kelimenin "şehir" anlamında olduğundan yüzde yüz eminseniz pekala ondan önce geçen "ana" kelimesi ile "anne" kelimesi arasında irtibat kurmanız mümkün olmayacaktır. Benim görebildiğim ancak yazılı olarak bahsetmediğim şey "el kura" kelimesinin de başında "ana" kelimesi geçsin ya da geçmesin bir tanrıçayla ilişkili olduğudur. Bunu nereden çıkarıyorum Tanrıçayla ilgili başka konularda Kuran'ı incelerken karşıma çıkmış olan "el kura" kelimelerinden."
"karye" kelimesi üzerindeki son tespitlerimle taşlar yerine iyice oturmuş oldu.
"karye" kelimesinin geçtiği Kuran'daki bir başka ayet:
Haşr -14:
"Onlar, korunmuş kent içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir."
4. fî kuren :kentlerde
5. muhassanetin : korunmuş
"karye" kelimemizi bu ayette niteleyen kelime "muhassanetin (korunmuş)" kelimesi. "muhassanetin" kelimesi ḥā ṣād nūn (ح ص ن)kökünden geliyor ve Kuran'da toplam 18 ayette geçiyor. (Bkz.)
"muhassanetin" kökünden gelen kelimelerin Kuran'da geçtiği ayetlere baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:
66:12: ahsanat = "koruyan" ırzını (İmran Kızı Meryem)
29:91: ahsanat = "korudu" ırzını (Meryem)
21:80: tuhsine = "korumak" için elbise
12:48: tuhsinune = "biriktirilen" (ekinler)
4:25: uhsinne = "evlendirilmek" (eğer fuhuş ile gelirlerse)
59:2: husunnu = "kale"
4:24: muhsinine = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
5:5: muhsınîne = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
24:4: elmuhsanati = namuslu kadınlar (zina suçu atılan)
24:23: elmuhsanati = namuslu kadınlar
24:33: tehassunen = "koruyan" namusunu (genç cariyelerden)
"karye" kelimemiz için söylenen "muhassanetin" kelimesinin Kuran'da bir ayette "korunmak" elbise manasında, bir ayette "kale" manasında, bir ayette "biriktirilmiş" ekin (ağaç) manasında geri kalan ayetlerde ise "fuhuştan, zinadan korunmuş kadın" manasında geçtiğini görüyoruz. Bu tablo Eski Ahitteki "fahişe karye" tanımlamasının Kuran'daki "karye" için de geçerli olduğu tezimi desteklemektedir. "karye" kelimesi bir kadınmış gibi Kuran'da zina, fuhuş yapmayan kadınlar için sarf edilen bir kelime ile birlikte anılmaktadır.
Haşr -14:
"Onlar, korunmuş kent içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir."
4. fî kuren :kentlerde
5. muhassanetin : korunmuş
"karye" kelimemizi bu ayette niteleyen kelime "muhassanetin (korunmuş)" kelimesi. "muhassanetin" kelimesi ḥā ṣād nūn (ح ص ن)kökünden geliyor ve Kuran'da toplam 18 ayette geçiyor. (Bkz.)
"muhassanetin" kökünden gelen kelimelerin Kuran'da geçtiği ayetlere baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:
66:12: ahsanat = "koruyan" ırzını (İmran Kızı Meryem)
29:91: ahsanat = "korudu" ırzını (Meryem)
21:80: tuhsine = "korumak" için elbise
12:48: tuhsinune = "biriktirilen" (ekinler)
4:25: uhsinne = "evlendirilmek" (eğer fuhuş ile gelirlerse)
59:2: husunnu = "kale"
4:24: muhsinine = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
5:5: muhsınîne = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
24:4: elmuhsanati = namuslu kadınlar (zina suçu atılan)
24:23: elmuhsanati = namuslu kadınlar
24:33: tehassunen = "koruyan" namusunu (genç cariyelerden)
"karye" kelimemiz için söylenen "muhassanetin" kelimesinin Kuran'da bir ayette "korunmak" elbise manasında, bir ayette "kale" manasında, bir ayette "biriktirilmiş" ekin (ağaç) manasında geri kalan ayetlerde ise "fuhuştan, zinadan korunmuş kadın" manasında geçtiğini görüyoruz. Bu tablo Eski Ahitteki "fahişe karye" tanımlamasının Kuran'daki "karye" için de geçerli olduğu tezimi desteklemektedir. "karye" kelimesi bir kadınmış gibi Kuran'da zina, fuhuş yapmayan kadınlar için sarf edilen bir kelime ile birlikte anılmaktadır.