Din yobazlarının uğruna insan kan akıtmaktan usanmadıkları kitaplarını başlarına çalmak umuduyla yeni konumuza başlayalım;
Eski Ahit’te İbranice “kiryah” kelimesi “kent, şehir” anlamında geçmekte olup bu kelimeden bazı ayetlerde bir "kadın" olarak bahsedildiğini görüyoruz. Örneğin;
İsaiah 1:21
"RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu."
"RAB'be sadık olan kent nasıl da fahişe oldu!
Adaletle doluydu, doğruluğun barınağıydı,
Şimdiyse katillerle doldu."
Bu ayette sadık olan yani Rab’a bağlı olan kentten “fahişe” olarak bahsedilmektedir. Ayetin devamında İsaiah 1:26’de ise bu kentin “fahişe” olmadan önceki gibi “sadık bir kent” olacağı belirtilmektedir:
"Eskiden, başlangıçta olduğu gibi,
Sana yöneticiler, danışmanlar yetiştireceğim.
Ondan sonra 'Doğruluk Kenti',
'Sadık Kent' diye adlandırılacaksın.”
Sana yöneticiler, danışmanlar yetiştireceğim.
Ondan sonra 'Doğruluk Kenti',
'Sadık Kent' diye adlandırılacaksın.”
İsaiah 1:26’da geçen ve "kent" kelimesi için söylenen “sadık” kelimesine yakından bakalım, bu kelime "aynı yazımla" Eski Ahit’te iki ayette daha geçmektedir. Bunlar; Ecclesiastes 3:16 ve İsaiah 61:3
İsaiah 61:3’de “sadık” kelimesi bu sefer doğrudan bir “ağaç” için geçmekte, bir başka deyişle “kent”in yerini “ağaç” almaktadır.
Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç
Bu ilişkiyi akılda tutarak Kuran’daki benzer anlatıma geçelim;
Enbiya 74:
Ve Lut ’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs işleyen kentten onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.1.
Ve Lut ’a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs işleyen kentten onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.1.
1. ve lûtan : ve Lut
2. ateynâ-hu : ona verdik
3. hukmen : hikmet
4. ve ılmen : ve ilim
5. ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
6. min el karyeti : kentten
7. elletî : ki o
8. kânet ta'melu : yapıyorlardı
9. el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
10. inne-hum : muhakkak onlar
11. kânû : oldular
12. kavme : bir kavim
13. sev'in : kötü
14. fâsikîne : fasıklar
2. ateynâ-hu : ona verdik
3. hukmen : hikmet
4. ve ılmen : ve ilim
5. ve necceynâ-hu : ve biz onu kurtardık
6. min el karyeti : kentten
7. elletî : ki o
8. kânet ta'melu : yapıyorlardı
9. el habâise : çirkin işler, çirkinlikler
10. inne-hum : muhakkak onlar
11. kânû : oldular
12. kavme : bir kavim
13. sev'in : kötü
14. fâsikîne : fasıklar
Bu ayette “kent, şehir” olarak geçen kelime “karyeti” kelimesi olup “elleti (ki o)” dişi zamiri ile belirtilen “kentten” çirkin (habis) şeyler yapıyordu şeklinde bahsedilmektedir. Lut’un kavminin sapık bir kavim olduğu malum olduğu için ayette geçen “habis” kelimesinden bir ahlaksızlığın kastedildiği açık. Eski Ahit’teki “fahişe kent” benzetmesine bezer bir şekilde Kuran’da “habis kent” benzetmesinin yapıldığını görüyoruz. Peki Eski Ahit ve Kuran arasındaki benzerlik bununla mı sınırlı, değil.
Bu ayette geçen “habis” kelimesine yakından baktığımızda bu kelimenin “aynı formda” geçtiği bir ayetin daha olduğunu görüyoruz, bu ayet İbrahim Suresi’nin 26. Ayeti:
"Habis sözün durumu, yerin üstünden kökü koparılmış, kararsız habis ağaç gibidir."
1. ve meselu : ve örnek, misal, durum
2. kelimetin : bir kelime, bir söz
3. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
4. ke şeceratin : bir ağaç gibi
5. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
6. ictusset : kökünden koparıldı
7. min fevkı el ardı : yerin üstünden
8. mâ lehâ : onun (için) yoktur
9. min karârin : yerleşme mekânı, denge, kararlılık
1. ve meselu : ve örnek, misal, durum
2. kelimetin : bir kelime, bir söz
3. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
4. ke şeceratin : bir ağaç gibi
5. habîsetin : kötü, habis, fena, çirkin
6. ictusset : kökünden koparıldı
7. min fevkı el ardı : yerin üstünden
8. mâ lehâ : onun (için) yoktur
9. min karârin : yerleşme mekânı, denge, kararlılık
Bir kent için söylenen “habis” kelimesinin bu sefer bir “ağaç” için söylendiğini görüyoruz.
Eski Ahit: Fahişe Kent -> Sadık Kent = Sadık Ağaç
Kuran: Habis Kent = Habis Ağaç
Eski Ahit'te "kent-ağaç" ilişkisi "fahişe" kelimesine karşılık söylenmiş olan "sadık" kelimesi üzerinden ortaya çıkmış oluyordu. Benzer bir durum Kuran'da da bulunuyor; "habis" kelimesinin karşısında yer alan kelime "tayyip" kelimesi olup "tayyip" kelimesi cennetteki "ağaç" olan "tuba" kelimesi ile aynı kökten gelir.
“habis kent” mevzusunun Kuran’da Lut ile irtibatlı geçiyor olmasının da bir önemi var. Lut’un karısı da tıpkı o kent gibi cezalandırılıyor, olaya bu açıdan baktığımızda “kent = kadın (Lut’un karısı)” ilişkisini de dikkate almamız gerekiyor.
Cevabını bulmamız gereken soru; Eski Ahit ve ondan apaçık bir şekilde aşırma olan Kuran neden seçtiği kelimelerle “kent”, “kötü kadın” ve “ağaç” arasında bir ilişki kurmaktadır?
Bir sonraki mesajımda bu soruya kendi cevabımı vermeye çalışacam.
Ek-1:
ilk mesajımda değindiğim İsaiah 1:21'de geçen ve "kente" ilişkin söylenen "fahişe (לְזוֹנָ֑ה )" kelimesinin aynı yazımla Eski Ahit'te geçtiği diğer ayet Genesis 38:15 (Bkz.)
Genesis 38:15'de "fahişe" kelimesi ise Tamar için geçiyor ve Tamar'ın yüzünü örtmesi sebebiyle Yahuda tarafından fahişe sanıldığı ifade ediliyor, yani Eski Ahit bize açıkça söylüyor ki bir kadının yüzünü örtmüş olması fahişe olarak sanılmasına sebep olur, NOKTA!
Genesis 38:15'e yakından bakalım:
"Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü."
bu ayette "örtmek, kaplamak" anlamında geçen İbranice kelime "kissetah (כִסְּתָ֖ה )".
"kâhin hastaya bakacak ve bedenini hastalık saran kişiyi temiz ilan edecektir. Yaralar beyazlaşmış ve temizdir."
"örtmek, kapmalak" kelimesinin bu ayette deri hastalığı anlamındaki İbranice "hassaraat (הַצָּרַ֙עַת֙)" için söylendiğini görüyoruz. Tamar'ın yüzü için söylenen ve onu fahişe kılan "kissetah" kelimesi bu ayette cüzzam gibi bir deri hastalığı için kullanılıyor.
bu ayette bir çeşit "deri hastalığı" manasında geçen "hassaraat" kelimesi aynı anlamda kullanılan İbranice "tsara" kelimesinden geliyor. Bu kelimeyi daha önce açtığım "Miryam-Ağaç ilişkisi üzerine!" adlı başlıkta değinmiştim ve şöyle demiştim (bu deri hastalığı ile ilgili olarak "Ağaç Allah'ın sunduğu Musa'nın yılana dönüşen "asası, ağacı" ilişkisine de dikkat lütfen"):
Musa'nın asasının yılana dönüştüğü duruma ilave olarak elinin de mucize olarak dönüştüğü durum Eski Ahit'te birisi için daha geçerlidir, bu kişi kızkardeşi Miryam'dır:
Çölde Sayım 12-10:
"Bulut çadırın üzerinden ayrıldığında Miryam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu. Harun Miryam'a baktı, deri hastalığına yakalandığını gördü."
Bu ayette Miryam'ın yakalanmış olduğu deri hastalığı İbranice "tsara" kelimesi ile ifade edilmektedir, bir başka deyişle Miryam tıpkı Musa'nın eli gibi "tsara" denen şeye dönüşmüştür.
"tsara" kelimesi İbranice צָרַע harflerinden oluşmaktadır. Bu harflerin Arapça karşılığı şu şekildedir;
ע= ع
רַ= ر
צָ= ص
İbranice "tsara" harflerinin Arapça karşılığı : ṣād rā ʿayn (ص ر ع) kökü bu harflerden oluşan ve Kuran'da geçen tek bir kelime bulunuyor; sar'a (yere serilmiş)bu kelime Hakka Suresi'nin 7. ayetinde şu şekilde geçiyor:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
İbranice Meryem'in dönüştüğü "tsara" = Arapça "ağacın" dönüştüğü "sar'a"
bu tablo bize şunu göstermiş oluyor; Eski Ahit'te Miryam'ın dönüştüğü şey (tsara) Kuran'da bir "ağacın" içine düştüğü durum için (sar'a) söyleniyor , Miryam için kullanılmış olan İbranice harflerin karşılığı Kuran'da bir "ağaç" için 'geçiyor. Miryam'a atfen söylenen bir kelimenin Kuran'da karşımıza bir "ağaca" ilişkin söylenmiş olması tesadüf değil, çünkü Miryam'ın karşılığı olan Tanrıça Asherah'ın en bariz sembolü "ağaç"tır. Yukarıda iddia edildiği gibi Miryam adı (özellikle Arapçada) aynı zamanda Tanrıça Asherah'ın bir adı anlamına geliyorsa ona ilişkin yapılan bir benzetmenin Kuran'da "ağaç" için yapılmış olması gayet normaldir.
Çölde Sayım 12-10:
"Bulut çadırın üzerinden ayrıldığında Miryam deri hastalığına yakalanmış, kar gibi bembeyaz olmuştu. Harun Miryam'a baktı, deri hastalığına yakalandığını gördü."
Bu ayette Miryam'ın yakalanmış olduğu deri hastalığı İbranice "tsara" kelimesi ile ifade edilmektedir, bir başka deyişle Miryam tıpkı Musa'nın eli gibi "tsara" denen şeye dönüşmüştür.
"tsara" kelimesi İbranice צָרַע harflerinden oluşmaktadır. Bu harflerin Arapça karşılığı şu şekildedir;
ע= ع
רַ= ر
צָ= ص
İbranice "tsara" harflerinin Arapça karşılığı : ṣād rā ʿayn (ص ر ع) kökü bu harflerden oluşan ve Kuran'da geçen tek bir kelime bulunuyor; sar'a (yere serilmiş)bu kelime Hakka Suresi'nin 7. ayetinde şu şekilde geçiyor:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
İbranice Meryem'in dönüştüğü "tsara" = Arapça "ağacın" dönüştüğü "sar'a"
bu tablo bize şunu göstermiş oluyor; Eski Ahit'te Miryam'ın dönüştüğü şey (tsara) Kuran'da bir "ağacın" içine düştüğü durum için (sar'a) söyleniyor , Miryam için kullanılmış olan İbranice harflerin karşılığı Kuran'da bir "ağaç" için 'geçiyor. Miryam'a atfen söylenen bir kelimenin Kuran'da karşımıza bir "ağaca" ilişkin söylenmiş olması tesadüf değil, çünkü Miryam'ın karşılığı olan Tanrıça Asherah'ın en bariz sembolü "ağaç"tır. Yukarıda iddia edildiği gibi Miryam adı (özellikle Arapçada) aynı zamanda Tanrıça Asherah'ın bir adı anlamına geliyorsa ona ilişkin yapılan bir benzetmenin Kuran'da "ağaç" için yapılmış olması gayet normaldir.
görüldüğü gibi Eski Ahit'te bir kadını fahişe kılan "örtünmek" kelimesi bir başka ayette "deri hastalığının" örtünmesi olarak geçerken bu "deri hastalığı" kelimesi Kuran'da karşımıza bir "ağacın" yere "serilmesi" olarak çıkıyor.
Eski ahit: fahişe kadın (örtünüyor) => Eski Ahit: deri hastalığı (örtünüyor) => Kuran: ağaç (örtünüyor = yere seriliyor)
Ek-2:
konu başlığımız Kuran'daki "karye (şehir, kent)" kelimesinin "kötü kadın (tanrıça)" ve "ağaç" ile olan ilişkisi üzerineydi; son mesajımda önceki bir başlığımdan bir alıntı yaparak Eski Ahit bağlantıları üzerinden bir ayeti paylaştım, Hakka Suresi 7. ayet:
"(Allah), onu (fırtınayı) ardarda, 7 gece, 8 gün onların üzerine musallat etti. Bundan sonra o kavmi orada, içi boş hurma ağacı kütükleri gibi yerlere serilmiş görürsün."
11. fî-hâ : orada
12. sar'â : yere serilmiş
13. ke : gibi, sanki
14. enne-hum : onların olduğunu
15. a'câzu : kütük
16. nahlin : hurma ağaçları
17. hâviyetin : boş
bu ayetteki "ağacı" niteleyen "sar'a" kelimesi Eski Ahit'teki Miryam'ı (Meryem) niteleyen "deri hastalığının" adına karşılık geliyordu, yani niteleyen ortak kelimeler "Miryam = Ağaç" ilişkisini ortaya koyuyordu. Bu ayette ağaç olarak geçen hurma ağaçlarını niteleyen bir kelimemiz var, bu kelime "haviyetin (boş)" kelimesi. Bu kelimeyi aynı yazımla Kuran'da başka hangi ayetlerde kullanmış Cenabı Hak? şu 4 ayette (Bkz.)
Bakara 259:
4. alâ karyetin : bir karyeye, beldeye, kasaba
5. ve hiye : ve o
6. hâviyetun : yıkık, çökmüş, harabe halinde
Kehf 42:
9. ve hiye : ve o
10. hâviyetun alâ : üzerine yıkılmış, çökmüş halde
11. urûşi-hâ : onun çardakları
Hac 45:
6. fe hiye : artık o
7. hâviyetun alâ : üzerine çökmüş, yıkılmış
8. urûşi-hâ : onun çatısı, tavanı
Neml 52:
2. buyûtu-hum : onların evleri
3. hâviyeten : harabe, boş, çökmüş
hurma ağacı için söylenen "haviyetin (boş)" kelimesi bu ayetlerde kimler için söyleniyor; iki ayette "karye (kent, şehir)" için bir ayette "bahçe" için bir ayette ise "beyt (ev)" için.
son mesajımda verdiğim ayetteki "sar'a" kelimesini bir kenara bırakalım oradaki "ağacı" niteleyen kelimeden hareket ettiğimizde dört ayetten ikisinde (Bakara 259, Hac 45) karşımıza yine en başta değinmiş olduğum "karye" kelimesi çıkmış oldu mu, çıktı.
diğer ayet olan Kehf 42'te ise bu sefer karşımıza boş "bahçe" çıkmış oluyor ki zaten bu "bahçe (cennet)" doğrudan "ağaçla" ilişkili.
son ayet olan Neml 52'de ise işte bu boş "beyt (ev)" deniliyor ve bir ayet sonrasında Lut kavmine şöyle sesleniyor "Siz gördüğünüz halde fahişeliğe mi geliyorsunuz?"
ne oldu bu seferde karşınıza en başta değindiğim "Lut ve fahişelik" çıkmış oldu.
demek ki son mesajımda paylaştığım Eski Ahit'teki kadının "deri hastalığı" ve Kuran'daki yansıması olan ayet boşuna değilmiş, ayetteki ağacın durumu bizi alıp yine "Karye'ye, Lut'a, Fahişeliğe" götürüyormuş.
Ek-3:
ana konumuz olan "karye (kent)" = fahişe kadın" ilişkisine bir örnek daha verelim:
daha önce açmış olduğum "Yusuf'u ayartan kadının evi!" adlı başlıkta Yusuf Suresi'nin 25. ayetindeki Yusuf'u ayartan, baştan çıkarıp elde etmek isteyen kadının evinin "kapısının" ""el babe (الْبَابَ)"" olarak ifade edildiğinden bahsedilmektedir.
"el babe (الْبَابَ)" kelimesinin "aynı yazımla" Kuran'daki diğer bir kaç kullanım yerlerine bakıldığında bu kelimenin Bakara Suresi'nin 58. ayetinde "karye"nin kapısı olarak geçtiğini görüyoruz.
Yusuf'u ayartan Kötü Kadının "el babesi (الْبَابَ)" = Karye'nin "el babesi (الْبَابَ)"
Ek-4:
ana konuya bir ilave daha; Kuran'da iki ayette geçen "umme el kura (Ana Şehir)" ifadesini de dikkate almak gerekir, "kadın" bağlantısını kurduğum "karye" kelimemizden Kuran'da açıkça "ana, anne" diye bahsedilmektedir. "Ana karye" ifadeleri de Kuran'daki Musa'ya seslenen "Ağaç Allah" ile ilişkilidir. Bu konuya geçen yıl açmış olduğum "Şehirlerin Anası, kitapların Anası, kim bu Ana?" adlı başlıkta değinmiştimYani yine Karye = Ana (Kadın) = Ağaç ilişkisi karşımıza çıkmaktadır. :)
ilgili başlığın linki; "Şehirlerin Anası, kitapların anası, kim bu ana?"
geçen yıl bu başlığın altında son mesaj olarak şunu yazmıştım;
"eğer "ana" kelimesinden sonra gelen kelimeleri farklı şeyler olarak kabullenirseniz onun önünde geçen "ana" kelimesinden "ana, anne"nin kastedilemeyeceğini düşünebilirsiniz. Bu durumda da şunu sormak gerekir; "ana" kelimesinden sonra gelen kelimenin gerçekte o anlama geldiğinden emin misiniz, mesela "el kura" kelimesini ele alalım "şehir" olarak çevriliyor, eğer bu kelimenin "şehir" anlamında olduğundan yüzde yüz eminseniz pekala ondan önce geçen "ana" kelimesi ile "anne" kelimesi arasında irtibat kurmanız mümkün olmayacaktır. Benim görebildiğim ancak yazılı olarak bahsetmediğim şey "el kura" kelimesinin de başında "ana" kelimesi geçsin ya da geçmesin bir tanrıçayla ilişkili olduğudur. Bunu nereden çıkarıyorum Tanrıçayla ilgili başka konularda Kuran'ı incelerken karşıma çıkmış olan "el kura" kelimelerinden."
"karye" kelimesi üzerindeki son tespitlerimle taşlar yerine iyice oturmuş oldu.
"karye" kelimesinin geçtiği Kuran'daki bir başka ayet:
Haşr -14:
"Onlar, korunmuş kent içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir."
4. fî kuren :kentlerde
5. muhassanetin : korunmuş
"karye" kelimemizi bu ayette niteleyen kelime "muhassanetin (korunmuş)" kelimesi. "muhassanetin" kelimesi ḥā ṣād nūn (ح ص ن)kökünden geliyor ve Kuran'da toplam 18 ayette geçiyor. (Bkz.)
"muhassanetin" kökünden gelen kelimelerin Kuran'da geçtiği ayetlere baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:
66:12: ahsanat = "koruyan" ırzını (İmran Kızı Meryem)
29:91: ahsanat = "korudu" ırzını (Meryem)
21:80: tuhsine = "korumak" için elbise
12:48: tuhsinune = "biriktirilen" (ekinler)
4:25: uhsinne = "evlendirilmek" (eğer fuhuş ile gelirlerse)
59:2: husunnu = "kale"
4:24: muhsinine = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
5:5: muhsınîne = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
24:4: elmuhsanati = namuslu kadınlar (zina suçu atılan)
24:23: elmuhsanati = namuslu kadınlar
24:33: tehassunen = "koruyan" namusunu (genç cariyelerden)
"karye" kelimemiz için söylenen "muhassanetin" kelimesinin Kuran'da bir ayette "korunmak" elbise manasında, bir ayette "kale" manasında, bir ayette "biriktirilmiş" ekin (ağaç) manasında geri kalan ayetlerde ise "fuhuştan, zinadan korunmuş kadın" manasında geçtiğini görüyoruz. Bu tablo Eski Ahitteki "fahişe karye" tanımlamasının Kuran'daki "karye" için de geçerli olduğu tezimi desteklemektedir. "karye" kelimesi bir kadınmış gibi Kuran'da zina, fuhuş yapmayan kadınlar için sarf edilen bir kelime ile birlikte anılmaktadır.
Haşr -14:
"Onlar, korunmuş kent içinde veya duvarlar arkasında (surlar içinde) olmadıkça, sizinle toplu olarak savaşamazlar. Onların kendi aralarındaki çarpışmaları şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, (oysa) onların kalpleri dağınıktır. Bu, onların akıl etmez bir kavim olmaları sebebiyledir."
4. fî kuren :kentlerde
5. muhassanetin : korunmuş
"karye" kelimemizi bu ayette niteleyen kelime "muhassanetin (korunmuş)" kelimesi. "muhassanetin" kelimesi ḥā ṣād nūn (ح ص ن)kökünden geliyor ve Kuran'da toplam 18 ayette geçiyor. (Bkz.)
"muhassanetin" kökünden gelen kelimelerin Kuran'da geçtiği ayetlere baktığımızda şöyle bir tabloyla karşılaşıyoruz:
66:12: ahsanat = "koruyan" ırzını (İmran Kızı Meryem)
29:91: ahsanat = "korudu" ırzını (Meryem)
21:80: tuhsine = "korumak" için elbise
12:48: tuhsinune = "biriktirilen" (ekinler)
4:25: uhsinne = "evlendirilmek" (eğer fuhuş ile gelirlerse)
59:2: husunnu = "kale"
4:24: muhsinine = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
5:5: muhsınîne = "koruyan" namusunu kadın (zina yapmayan)
24:4: elmuhsanati = namuslu kadınlar (zina suçu atılan)
24:23: elmuhsanati = namuslu kadınlar
24:33: tehassunen = "koruyan" namusunu (genç cariyelerden)
"karye" kelimemiz için söylenen "muhassanetin" kelimesinin Kuran'da bir ayette "korunmak" elbise manasında, bir ayette "kale" manasında, bir ayette "biriktirilmiş" ekin (ağaç) manasında geri kalan ayetlerde ise "fuhuştan, zinadan korunmuş kadın" manasında geçtiğini görüyoruz. Bu tablo Eski Ahitteki "fahişe karye" tanımlamasının Kuran'daki "karye" için de geçerli olduğu tezimi desteklemektedir. "karye" kelimesi bir kadınmış gibi Kuran'da zina, fuhuş yapmayan kadınlar için sarf edilen bir kelime ile birlikte anılmaktadır.
Sayın yazar,
YanıtlaSilAyette geçen "şecere" kelimesi aynı zamanda bizim çok kullandığımız şecere/nesep/soy anlamına da gelir. Özellikle atıf yaptığınız ayette kelimenin soy/nesep anlamı daha uygundur. Ancak, müfessriler nedense manasız bir şekilde habis/kötü ağaç çevirisini yapıyorlar.
Halbuki kastedilen, Yahudi kavminden bazı sıbtların Allah ile olan ahitlerine aykırı olarak yoldan saptıkları, kötü işler yaptıklerı hatırlatılıyor. Ayette bahsi geçen kötü "şecere/sıbtın" bu kötülükleri nedeniyle yurtlarından, yerleşim mekanlarından koparıldıklarına açık işaret var.
Nihayetinde, Lut ve kavmi Hz. İbrahim kanalıyla Yahudi kavmiyle bir şekilde irtibatlıdır. Lut kavmi "habis şecere" diye adlandırıldığı gibi Kuran'ın dönemindeki bazı sıbtların da aynı şekilde " kötü sıbt" olarak suçlandığını görüyoruz. Aslında konu Yahudi sıbtları arasındaki dini ve poltitik çekişmeye işaret ediyor ki, bu uzun bir konu...
Selamlar.
Ercel
Kuran'daki habis ağaç (şecere) ifadesini alıntı yaptığınız İbrahim suresinin 26. ayetine uygulayalım. Bir konu daha var. Kuran' da geçen el ardı ifadelerinin çoğu Tevrat'ta, Tanrının Beni İsrail'e vaad ettiği kutsal topraklarla ilgili özel bir tanımlamıdır. Yani, Kuran'ın El ardi genellikle Tevrat'ın (ha Aretz) idir. İhmal edilen hususlardan birisi de budur. Şimdi ayeti yeniden ele alalım;
YanıtlaSil"Kötü bir sözün durumu; kutsal topraklardan (ha Aretz/el ardı) koparılıp atılan ve bu topraklarda yerleşme imkanı kalmayan kötü bir kavmin (/şecaretin habisetin) durumu gibidir."
Özet; kötü sözün kalıcılığı aynen kötü bir soyun kutsal topraklarda kalıcılığının olmadığı gibidir...
Ercel
getirmiş olduğunuz "secere" yorumu ayetteki "ağacı" ortadan kaldırmaz, ama illa orada "ağaç" yok derseniz ana konumuz olan "karye = ağaç" ilişkisini başka örneklerle de size sunabilirim:
YanıtlaSilBakara -58:
"Hani, “Şu karyeteye (kente) girin. Orada dilediğiniz yerden bol bol yiyin. Kapısından eğilerek tevazu ile girin ve “hıtta!” (Ya Rabbi, bizi affet) deyin ki, biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ise daha da fazlasını vereceğiz” demiştik.
bu ayette "karyete"den kendisinden bol bol yenilebilecek birşeymiş gibi bahsedilmektedir. Aynı surede bu anlatıma benzer bir ayet daha var;
Bakara 35:
"Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”
"karye" kelimesi bu ayette içinde kötü ağacın (yılan kadın Lilith / fahişe kadın Asherah)'ın olduğu cennete (bahçeye) karşılık geliyor; ortak kullanılan "bol bol yemek" fiilinden hareket edersek: kötü ağaç yenilemez, cennet (bahçe) yenilebilir, karye (kent) yenilebilir.
ayetlerdeki "karye"den bol bol yeme anlatımı "karye - ağaç (tanrıça)" ilişkisinin bir başka göstergesidir.
Bakara 58'deki "karye" için söylenen "bol bol yemek" kelimesini ele aldık orada bir de "dilemek" kelimesi var; şi'tum.
bu kelimeyi de aynen al Kuran'da arat, karye dışında üç ayette daha geçtiğini görürsün ki bunlardan birisi aynı surenin 223. ayetidir:
1. nisâu-kum : sizin kadınlarınız
2. harsun : tarla
3. lekum : sizin için, sizin
4. fe : o zaman, artık, o halde
5. e'tû : gelin, yaklaşın
6. harse-kum : sizin tarlanız
7. ennâ : nasıl
8. şi'tum : dilediniz
9. ve kaddimû : ve takdim edin
10. li enfusi-kum : nefsleriniz için, kendiniz için
11. vettekû (ve ittekû) : ve takva sahibi olun
12. allâhe : Allah
13. va'lemû (ve ı'lemû) : ve bilin
14. enne-kum : sizin ..... olduğunu
15. mulâkû-hu : ona mülâki olma, ruhunu ona ölmeden önce ulaştırma
16. ve beşşir(i) : ve müjdele
17. el mu'minîne : mü'minler
ne çıktı karşınıza "karye"den ve "cennet (bahçe)"den "dilemek" tarla misali bir "kadından" dilemektir. "karye - ağaç" ilişkisinin yanına "kadın" ilişkisi de dahil olmuş oldu mu, oldu.
siz "karye"yi, "ağacı" nesep, soy saymaya devam edin onların hepsi tanrıça (kadın) sembolleridir, anlatılanlar eski tanrıçalara ilişkindir.
yeni şeylerden bahsediyorsanız çok fazla akademik olamamanız normal, Kuran'da buram buram tüten Karye (q-r-y) = Tanrıça konusuna ilişkin şu kaynağa göz atın derim:
YanıtlaSilhttps://books.google.de/books?id=bcLGAAAAQBAJ&pg=PA41&lpg=PA41&dq=word+qry+lion&source=bl&ots=pZW6vX_jSZ&sig=bqLbY6E4XznVW_TPo3-8TToz0aE&hl=tr&sa=X&redir_esc=y#v=onepage&q=word%20qry%20lion&f=false
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu ara ana konunun altına iki açıklama daha eklendi.
YanıtlaSilSayın …,
YanıtlaSil1) Bir kelimenin mutlaka tek bir anlamda kullanılacağı gibi bir kural yok. İddia ettiğiniz gibi “ağaç” anlamında da kullanılabilir. Ancak, örnek olarak verdiğiniz önceki ayetlerdeki şecere anlamının çok açık olduğunu belirttim. Ayrıca, ilave örneğiniz Bakara-58’nci ayette de yine aynı hatayı tekrarlıyorsunuz. Ayet diyor ki;
"Hani, “Şu karyeteye (kente) girin. Orada dilediğiniz yerden bol bol yiyin…”
Bir kere ayetin konusu, Yahudilerin çöldeki 40 yıllık dolaşmalarından sonra Kenan diyarına girişlerini anlatıyor. Karyete diye bahsedilen ise Joshua’nın Eriha şehrini (Jericho) zaptını anlatıyor. Bunu çok iyi bildiğinizi zannediyorum. Ayet ne diyor: Karia’ya (Jericho) girin, oranın her türlü suyu, sebze ve meyvesi var. Bunları size verdim, bol bol yiyin diyor. Kırk yıllık mana yiyeceğinden sonra hakiki yiyeceklere kavuşmak bir lütuf olsa gerek. Beni İsrail’in çölde sürekli tek yemekten bıktıkları Kuran’da zaten anlatılıyor. Ayrıca, Jericho suları ve bahçeleri ile diyarın (ha-Aretz) en meşhur yerlerinden birisi. Şimdi ne oldu, Karyete (Jericho) ile bol bol yemek arasında ilişki kurulmuş oldu. Tanrıçalar aramaya gerek yok...
2) Diğer örneğiniz Bakara-35’de bahsi geçen “şecere” konusu ise biraz teolojik simgeler içeriyor amma yine de açıklayayım.
B-35: "Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yerleşin. Oradan dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”
Bu ağaca yaklaşmayın cümlesini “Bu Şecere’ye yaklaşmayın” diye okursanız ne olur?
Adem’in ve eşinin yaklaşmamaları istenen, (bana göre), ağaç değil “İblis” ve onun soyudur. Yani, İblis’e (ve onun soyuna/şeceresine) yaklaşmayın. O sizi aldatır anlamı var. Ayrıca, benim size bu anlattığım yorumu hiçbir kaynakta bulamayacaksınız… Ayetteki “Şecere” kelimesi özellikle seçilmiş olup cennetteki “İblis şeceresi” ile Kuran’ın muhatabı olan bir kavim (detayına girmeyeceğim amma tahmin ve varsayılan kavim/ler değil) arasında bağ kuruluyor. Yani, ey muhataplarım (?) siz Ademi de yanıltan İblis soyundansınız gibi bir anlamı var, tabii diğer ayetlerle olan bağlantıların açıklanması gerekir ki bu da uzun bir hikaye ve yeri burası değil… Bu örnekte de; şeceratin kelimesinin “ağaç” değil şecere /soy/neseb olarak tevili Kuran’ın genel bağlamı içinde daha uygundur.
3) Bakara-223 ile ilgili bağıntınız ise pek açık değil...
Size sadece şunu söylemek isterim. Bir kere, Kuran ile Tevrat ve İncil arasındaki bağ kurma çalışmanız güzel ve ilginç. Ancak, tenkit edeceğim diye konuyu mecrasından çıkararak, aşırı ve fantastik yorumlara girmenize gerek yok. Kuran ve diğer kutsal kitaplar arasındaki bağın ne olduğu ile ilgili daha aydınlanmamış çok mevzular var.
Ercel
resmi bir bütün olarak görmekten kaçıyorsunuz, işin ana mevzusu olan ayetler arasındaki ortak kelime kullanımlarını bir kenara bırakıp "oradaki ağaç değil secere" gibi salt bir ayete, kelimeye bağlı kalıp farklı anlamlar türetiyorsunuz, türetince ne oluyor peki ortak kelime kullanımları kalkmış mı oluyor?
YanıtlaSilkarye ister şurası olsun ister burası, ağaç ister secere deyin isterse başka birşey mevzu sadece bu kelimelerin anlamlarına bağlı değil ki bu kelimeleri niteleyen başka ortak kelimelerin kullanılmış olması, karye ha-aratez olunca, ağaç secere olunca bu ikisinin de yenen ve "kadın" gibi arzu edilen (anlamadığınız Bakara 223) şeyler olduğu gerçeği ortadan kalkmış mı oluyor, tabii ki kalkmış olmuyor.
Basit bir mantık yürütme aynı kelimelerle nitelenen kavramların ortak şeye ilişkin olabileceğini, bu kavramlar arasında bir ilişkinin olabileceğini düşünür. Bu ilişki Eski Ahit'in de altında saklı duran ve tek, baba tanrı inancının gelişmesi ile birlikte antik dinsel metinlerde yok sayılmaya çalışılan, farklı anlamlar verilmeye çalışılan ana tanrıça'nın varlığını ortaya koyuyor ve bu bilgilerle örtüşüyorsa doğru yol üzerindesiniz demektir. Putperestlerin baba tanrıları olan Ba'al'in tapınak fahişelerince tapınılan ve "ağaçla" sembolize edilen eşi Ana Tanrıça Asherah, Eski Ahit'te karşınıza "fahişe karye", Kuran'da ise Lut'un ahlaksız, habis karyesi olarak çıkar ki Lut'un ahlaksız karyesinden maksadın onun lanetlenmiş eşi olduğunu da akıl etmeniz gerekir. Yani ister Lut'u al istersen Nuh'u bu anlatımların kökü putperest inancına dayanan koca, baba tanrı ve eşi ana tanrıça hikayesine dayanır.
siz ne kadar görmemek de direnseniz de Kuran ayetlerinde seçilmiş olan kelimeler cillop gibi ortada duruyor, o kelime şu anlama bu anlama geliyor diye kıvırabilirsiniz ama bu kelimeleri ve yerlerini yok sayamazsınız, bu durum sizin açınızdan inkarı zor bir durum, hatta korkutucu bir durum. Gerçekler acıdır yapacak bir şey yok.
ana konumuz olan "karye (kent)" = fahişe kadın" ilişkisine bir örnek daha vereyim:
daha önce açmış olduğum "Yusuf'u ayartan kadının evi!" adlı başlıkta (linki en altta) Yusuf Suresi'nin 25. ayetindeki Yusuf'u ayartan, baştan çıkarıp elde etmek isteyen kadının evinin "kapısının" ""el babe (الْبَابَ)"" olarak ifade edildiğinden bahsedilmektedir.
"el babe (الْبَابَ)" kelimesinin Kuran'daki diğer kullanım yerlerine bakıldığında bu kelimenin Bakara Suresi'nin 58. ayetinde "karye"nin kapısı olarak geçmektedir.
Yusuf'u ayartan Kötü Kadının "el babesi (الْبَابَ)" = Karye'nin "el babesi (الْبَابَ)"
ne oldu Kuran'dan binlerce yıl önce yazılmış Eski Ahit'in "fahişe karyesi" ortadayken, Kuran ayetlerindeki seçilmiş kelimelere baktığımızda; kötü, sex düşkünü kadının "kapısı" sizi "karye"nin kapısına götürdü mü, götürmedi mi?
o kelime şu anlamda bu kelime bu anlamda deyip kıvırmadan bu soruya verebileceğin tek bir cevap var, çatır çatır "evet götürüyor" diyeceksin!.. götürür çünkü bu ayetler sıfırdan herşeyi bilen ilahi bir güç tarafından yazdırılmış değil, zaten var olan daha geçmişte yazılmış olan şeylerin sonradan değiştirilmiş halleri,başka antik dinsel metinlerden aşırılmış halleri.
"Yusuf'u Ayartan Kadının Evi"
https://www.blogger.com/blogger.g?blogID=6583166459226167270#editor/target=post;postID=3415838414676667482;onPublishedMenu=posts;onClosedMenu=posts;postNum=20;src=postname
Bir katkı sağlayalım dedik amma diliniz nefret kusuyor. Nefretin kaynağı, aşırı arzuların tatmin edilmemesidir ve insanlar nefretlerini artırdıkça hayali düşmanlarına benzemeye başlar...
YanıtlaSilSize kolay gelsin...
mevzuyu nefret duymak gibi duygusal tepkilere çekmeye gerek yok,gereksiz, gerçekten de hakikati arıyorsanız sadece verilen bilgilerle ilgilenin derim. size de kolay gelsin...
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilana konuya bir ilave daha; Kuran'da iki ayette geçen "umme el kura (Ana Şehir)" ifadesini de dikkate almak gerekir, "kadın" bağlantısını kurduğum "karye" kelimemizden Kuran'da açıkça "ana" diye bahsedilmektedir. "Ana karye" ifadeleri de Kuran'daki Musa'ya seslenen "Ağaç Allah" ile ilişkilidir: Yani yine Karye = Ana (Kadın) = Ağaç ilişkisi karşımıza çıkmaktadır. :)
YanıtlaSilbu konuya geçen yıl açmış olduğum "Şehirlerin Anası, kitapların Anası, kim bu Ana?" adlı başlıkta değinmiştim, "karye" kelimesi üzerindeki son tespitlerimle taşlar yerine iyice oturmuş oldu.
ilgili başlığın linki; http://hakikatbununneresinde.blogspot.de/2014/09/sehirlerin-anas-kitaplarn-anas-kim-bu.html
Gerçek İncil deki ve Kuran daki bazı kelimelerin kullanılışındaki anlamsal benzerlik bulunmasının sebebi bunların aynı kaynaktan (yani Allah tan) indirilmiş olması olamaz mı?
YanıtlaSilanlamsal benzerlik aynı kaynağa işaret eder ancak buradaki örnekte olduğu gibi şehirlerin bir kadınmış gibi anlatılması benzerliği aynı kaynağın Allah değil geçmiş mitolojik tanrıça inanışı olduğunu ortaya koyar, aksi takdirde Kuran veya Tevrattaki şehirlerin bir kadın gibi anlatılıyor olmasının Allah inancı açısından mantıklı bir izahının olması gerekir, böyle bir izah var mı varsa neden üstü kapalı bir şekilde yapılmakta?.. buna dair cevaplar işin zorlaması olacaktır ama öbür tarafta bir bakıyorsunuz putperestlerde şehirler zaten tanrıçalarla özdeşleştiriliyormuş, böylelikle benzerliğin işaret ettiği aynı kaynağa fazla zorlamadan da ulaşmış oluyorsunuz.
SilFarklı dilden eş sesli ve anlamları uzaktan yakından alakalı olmayan kelimeleri alma mantığınız ne?! Sizin mantığınızla bir şey yapalım: İngilizce ve Türkçe bölümleri olan bir forum olsun. İngilizce forumda a kişisi hasta olduğunu söylesin(sick), Türkçe forumda b kişisi birisine küfür etsin. a kişisinin mesajından yola çıkarak b kişisinin mesajını bulduğunuzda b ve a'nın aynı kişiler olduğunu mu söyleyeceğiz?
YanıtlaSil