8 Nisan 2012 Pazar

Peygamberin eşi ; "Bunu sana kim bildirdi peygamber!"

Al-i İmran -124:

"Hani sen mü'minlere, "Rabbinizin, indirilmiş üç bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun."

bu ayette allah vahiy yolu ile peygambere seslenmektedir. Allah peygamberin başından geçen bir olayı ona "sen" diye hitap ederek bahsetmektedir.

Tahrim -3:

"Hani peygamber eşlerinden birine, gizli bir söz söylemişti. Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona (sırrı açıklayan eşine) haber verince o, “Bunu sana kim bildirdi?” dedi. Peygamber, “Bunu bana, hakkıyla bilen ve hakkıyla haberdar olan Allah haber verdi” dedi."

Bu ayette de yine allah peygamberine seslenmekte ve onun yaşamış olduğu bir olayı anlatmaktadır. Ama bu sefer "hani sen eşlerinden birine, gizli bir söz söylemiştin..." tarzında bir önceki ayetteki gibi peygamberi doğrudan muhattap almamaktadır. Sanki ortada allah ve peygamberin konuşması yok da başkalarının peygamberin arkasından konuşması gibi bir durum vardır.

Sanki ya allahın dışında bir başkası peygamberin başından geçenleri anlatmaktadır, ya da allah sanki arada hiç peygamber yokmuş gibi onun başından geçenleri bir başkasına aktarmaktadır.

Yukardaki iki ayet peygamberin başından geçen bir olayı hatırlatarak benzer konuları işliyor, ama ayetlerin söylem ve hitap tarzı birbiriyle uyuşmuyor.

İkinci olarak ikinci ayetteki peygamberin eşlerinden birisinin ondan aldığı bir sözü başkalarına söylemesi konusuna değinmek gerekiyor. Allahın burda peygamberini sırrını eşine söylerken uyarmak yerine iş olup bittikten sonra uyardığını görüyoruz. Bu nokta dikkat çekiyor olmakla birlikte, "allahın buna bilerek izin vermiş olabileceği" düşüncesiyle bunu istemeyerek de olsa es geçiyoruz.

Bu ayetin Medine döneminde indirildiği ve tefsirlerde peygamberin eşine kendisinden sonra kimlerin yerine geçmesi gerektiğini sır olarak söylediği ifade edilmektedir. Tabi ortada peygamberin bir "sırrı" söz konusu olunca bunun içeriğinin ondan sonra iktidarı paylaşmak gibi karlı bir amaçla doldurulmaya çalışılmasına hiç şaşmamak gerekir. Bunların doğruluğu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, burada asıl dikkat çekici olan nokta peygamberin eşinin göstermiş olduğu tepkidir.

Peygambere bu kadar yakın olan bir eş, mü’minlerin annesi olan bir eş; onun allah gibi yüce ve her bilgiye sahip bir tanrının elçisi olduğunu bilmiyor muydu ki peygamber ona herşeyi açıkladığında "bunu sana kim söyledi?" diye bir tepki vermişti?

Karşısında sıradan bir insan durmuyor ki böylesine bir şaşkınlık yaşayarak ona böylesi bir soru yöneltsin. Peygamberin eşi aldığı sırrı başkalarına söylerken kalbi kaymış ve günah işlemiş olabilir. Buna diyeceğim birşey yok. Buradaki asıl mesele yaptığı hatanın kendisine söylenmesinden sonra peygambere bu bilginin allahtan gelmiş olabileceğini düşünemiyor olmasıdır.

Kendinizi bir anlığını şu konumda düşünün; eşiniz bir peygamber, en özel anları birlikte yaşıyorsunuz size o kadar yakın ki sırrını gelip sizinle paylaşıyor. Eşinizin peygamberliğine, nuruna, kerametlerine binlerce insan tanık ve hayran olmuş, müslümanlığı seçmiş. Sizin bu kadar yakınken onun hakikatlerinden uzak düşmeniz söz konusu olamaz. Olamayacağı için de müminlerin annesi omakla şereflendirilmişsiniz. Bir gün geliyor ve siz eşinizin bir sırrını bir başkasıyla paylaşıyorsunuz, ne kadar da yakın olsanız buna cüret edebiliyorsunuz. Sonra bir başka gün peygamber eşiniz gelip size bunu neden yaptığınızı soruyor.

Eğer bunu duyup da ona halen "bunu sana kim bildirdi" diye sorarsanız bu sizin onun allahın elçisi olduğuna aslında hiçbir zaman inanmamış olduğunu gösterir. Peygambere bu kadar yakın olunduğu halde halen inançsız kalınabiliyorsa dışardaki yedi yabancının ona inanmıyor olmasına da şaşmamak gerekir.

Son olarak da şunu ele almak lazım; acaba peygambere sırrının paylaşıldığı bilgisi allah tarafından değil de bu sırrın aktarıldığı üçüncü kişiler tarafından söylenmiş olamaz mı? peygamberin bu konuda yaşananların bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememiş olması aslında konuya tam da vakıf olmadığını ve bu bilgiyi başka ağızlardan yarım yamalak edindiğini işaret etmiyor mu?

Kısaca toparlayacak olursak;

1- ilkin kuran ayetlerindeki allah ve peygamber arasında geçen hitap farklılığını göstermiş olduk,

2- daha sonra peygamber eşi olan birisinin, onunla her ne kadar yakın ve birlikte olursa olsun peygamberi inandırıcı bulamadığını, onu sıradan bir insan düzeyinde görebildiğini anlattık,

3- son olarak da peygambere gelen böylesi bir bilginin illa allah tarafından gelmesinin gerekmediğini, bu bilginin başka kişiler tarafınca da kendisine çıtlatılabileceği ihtimaline dikkat çekmiş olduk.

3 yorum:

  1. vallahi bu yazan tam aptal sadce kafasında bir şey uydurmuş devam ediyor.. ALLAH(C.C) istedigi kuluyla nasıl isterse hitap eder.sonuçta herşeyi yarattı sana para veren annen yada baban seninle nasıl konuşmak isterse öle konuşmaz mı yada patronun. işi bukadar saptırma...her şey hayattan örneklerle dolu.. sana bu kim söyledi diyor. olayı saptırma belki müminlerin annesi efendimiz. sırrı cok güvendigi birine söylemiştir. o kişi belki diger annelerimizden biri yada efendimizin cocuklarından biridir.. yada başka biri ama ortada kesin olan söyledigi kişinin güvenilir olması agzından söz cıkmayan birinin olması dır. rabbim bu ayeti indirdiyse. o sırrın başkasının duymaması gerektigi için olabilir. yada başka birşey. rabbim insanların işine karışmaz onlara irade vermiştir yaptıkları herşey onlar kendileri sorumludur..kaldıki herkes şimdilerde birinin birşeyi söyleyince ve sonra onun söyledigi ortaya cıkınca bunu sana kim söyledi demez mi. der. burdada aynen bu şekildedir. normal bir konuşma oldugunu var saymıştır annemiz. belki efendimizn ona kızacagını sanmıştır.. ancak efendimiz söyledikten sonra bunu ayet oldugunu söyleyenin ALLAH oldugu anlamıştır. halbuki annemizin ilk düşünce söyledigi kişi oldugu varsaymıştır .. olay bu kadar basit bu kadar sacmalamayın artık

    YanıtlaSil
  2. İlk bahsedilen ayette Allah peygamberi muhatap alıyor çünkü konu doğrudan peygamberin Allah'tan dilediği bir arzu üzerine Allah'ın yardımının nasıl olacağını anlatıyor.

    Diğer ayette ise örnek olabilecek bir durum nedeni ile inananlara seslenmektedir. Peygamberin eşinin sorusunun sebebi ise bu sırrı paylaştığı kişi tarafından mı söylendiğini öğrenmek amaçlıdır.

    Bu durumun eşler arasında nasıl bir durum oluşturacağını ve Müslümanların üzerinde örnek teşkil etmesini sağlamak amaçlıdır. Allah'ın bu sırrı paylaşılmasına engel olmamasının sebebi peygamber eşinin imtihanıdır ve hayat zaten imtihandır. Eğer bilim-din savaşı olduğunu kanıtlamaya çalışan abilerinden duyarak bunları delil diye kanıtladık falan yazıyorsan zaten Kur'an'ı başlı başına okuyup anlamaya çalışmamışsın demektir.

    Diğer bir madde de ise bu durumun peygamberin sıradan bir insan olduğunu fark ettirdiğini yazmışsın ki peygamber de bunu söylemiştir ve Allah kendisinin de sıradan bir insan olduğunu olağanüstü güçlere sahip olmadığını dile getirmesini istemiştir birçok ayette. daha önce de bahsettiğim gibi elçinin insan olarak gönderilme sebebi zaten örnek teşkil edebilmesidir.

    Mitoloji ve tasavvuf üzerinden beslenerek yazdığın blog sayfan seni zeki göstermez. Eğer bu konular hakkında hakkı ile birşeyler yazayım diyorsan eğer bunu sırf eleştirmek için de yapsan yine de önce Kur'an'ı İslam konusunda tek geçerli kaynak sayarak ve önyargılarını bir kenara bırakarak oku.

    Son olarak bir durum fark ettim ve bunu olağanüstü cahilliğinin ve küçük beyninle Allah'a savaş açmaya çalıştığının göstergesi olarak algıladım :) Şöyle ki; Cümle ve satır başlarına büyük harflerle başlayıp cümle içindeki "Allah" isimlerinin ilk harflerinde küçük harf kullanmışsın. Cümle içindeki Allah isminin ilk harfini küçülterek Allah'ı küçültemezsin geri zekalı :) Allah ismi özel isimdir ve inanmasan da, tiksinsen de cümle içinde yazılırken ilk harfi büyük yazılır. Önce dil bilgisi konusundaki cehaletini gider. :D

    Seninle aynı tiyniyete sahip bir geri zekalı da çıkıp ırkçılık karşıtı yazı yazarken Adolf Hitler'in adını sırf küçümsediği için küçük harfle yazarsa onu da kınarım. Tıpkı sırf ben mollayım ayaklarına, Türk vatandaşı olan ve adı Mehmet olan birinin ismini "Mehmed" şeklinde yazan, şeyhlerinin uydurma dinine tâbi olmuş, en az senin kadar cahil olup, İslam düşmanlarının cehaletlerinden beslendiği soficanlara tepki göstereceğim gibi.

    Oldu mu mal? :D

    YanıtlaSil
  3. Tüm blogunu kronolojik olarak ters sırayla okudum. Zaman içinde daha nitelikli işler çıkarmışsın. Bu yazı -gördüğüm kadarıyla- diğer yazılarına göre zayıf bir yazı olmuş.
    İki ayet arasındaki üslup farkı sadece üslup farkı, ilkinde konuşma ikincisinde öykü üslubu kullanılmış.
    İkinci ayet ilginç. Pekala karısı başkasına söylediği sırrı çok güvendiği bir kişiye söylediği için "peygamber" olan kocasının duymuş olmasından dolayı yaşadığı şaşkınlıktan dolayı, kimden duydun diye tepki vermiş olabilir. Bence gayet makul bir tepki. Peygamber Allah'ın kendisine her söylediği şey ayet olduğunu ve ilan etmesini gerektiriyor diye düşünebilir.
    Yalnız burada ilginç bir nokta, " Fakat eşi o sözü (başkasına) haber verip Allah da bunu peygambere bildirince, peygamber bunun bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti." ifadesi, bana göre. Peygamber Allah'tan gelen bildirimi kime söylemiş? Neden bir kısmını bildirmiş. Eğer bu "bildirim" olayı ayetin ilanı ise peygamber nasıl ayetlerin bir kısmını saklayabilir? Yok ayet değil idiyse, bu üçüncü kişi kim? Ve bu durumla ilgisi nedir? Çok muğlak bir ifade.

    YanıtlaSil