"Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirmekte olduğu çocuğundan geçer ve her hamile kadın da karnındaki çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş görürsün; halbuki onlar sarhoş değillerdir. Ne var ki Allah'ın azabı çok şiddetlidir.” (Hac Suresi 1-2)
Bu ayetlerde dikkat çeken bir söylem var, kıyamet zamanına ilişkin özellikle çocuğunu emziren ve hamile olan kadınların durumundan bahsediliyor. Genelde kıyamet zamanı dağların, denizlerin, göklerin başından geçecekleri anlatan Allah bu ayetlerinde insanların tamamını geçmiş, kafirleri geçmiş, kadınları geçmiş onların içerisinden bula bula bebek sahibi ve nispeten en masum sayılabilecek olan annelerin başına geleceklerden bahsetmektedir.
Kadınların yaşayacakları korkudan ötürü bebeklerini bırakacakları, hamile olan kadınların ise çocuklarını düşürecekleri söylenmekte. Sanki o vakit geldiğinde tüm bebek sahibi kadınlar daha fazla acıyı hak etmişler de ilave bir dehşeti yaşamaktalar. Hadi diyelim korkudan ötürü hamile olanlar ister istemez bebeğini düşürüp kaybetti, emzirdiği bebeğini bırakan anne nereye gidiyor? Yoksa Kuran'da bahsi geçmeyen bir yerlere kaçış filan mı var?
Bu anlatımlarda bazı sıkıntılar gözüküyor bu yüzden Kuran'da bahsi geçen “kıyamet zamanına has anaların dramı” konusunda biraz geçmişe gitmekte fayda var. İlkin Tevrat’a bir göz atalım:
Tevratta bir çok ayette insanların içine düştükleri kötü haller kadınların çektiği doğum sancılarına benzetiliyor. Birkaç örnek:
“Doğum sancısı tutan kadın gibi, Bir titreme aldı onları orada.” (Mezmurlar 48:6)
“Doğum vakti yaklaşan gebe kadın Çektiği sancıdan ötürü nasıl kıvranır, feryat ederse, Senin önünde biz de öyle olduk, ya RAB.” (Yeşaya 26:17)
"Sana dost olması için yetiştirdiğin kişileri RAB başına yönetici atayınca ne diyeceksin? Doğuran kadının çektiği sancı gibi Seni de ağrı tutmayacak mı?" (Yeramya 13:21)
Tevratta kıyamet gününü anlatan bir bölümde ise şunlar söylenmekte:
“Uluyun! çünkü Rabbin günü yakındır; her şeye Kadir olan tarafından bir yıkım gibi geliyor. Bundan ötürü bütün eller gevşeyecek, ve her insan yüreği eriyecek; ve şaşıracaklar; onları ağrılar ve elemler tutacak; doğuran kadın gibi ağrı çekecekler; şaşkın şaşkın birbirlerine bakacaklar; yüzleri alev yüzü. Memleketi çöl etmek için, ve onun içinden suçlu olanlarını helâk etmek için, işte, Rabbin günü, acımayan gün, gazapla ve kızgın öfke ile geliyor.” (Yeşaya 6-11)
Görüldüğü gibi Tevrat’taki kıyamet gününe ilişkin anlatım diğer ayetlerde sık sık dile getirilmiş olan bir benzetmeyi tekrar ederek o gün geldiğinde insanların çekecekleri acı çocuk doğuran kadınların acısına benzetilmiştir.
Kısacası Tevrat’taki anlatımda kıyamet günü çocuk doğuracak olan kadınların yaşayacağı herhangi bir şeyden bahsedilmemektedir, kadınların çocuk doğururken çektikleri acıya benzer biçimde insanların yaşayacağı acıdan bahsedilmektedir. Tevrat’ın böylesi bir söylemde bulunması en azından kendi içindeki benzer söylemlerine göre normal sayılabilir.
Bir de İncil’deki kıyamet gününe ilişkin neler söylenmekte ona bakalım:
“Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir. Peygamber Daniel`in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman -okuyan anlasın- Yahudiye`de bulunanlar dağlara kaçsın. Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin. O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline! Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Şabat Günü`ne rastlamasın.” (Matta : 24)
İncil’deki kıyamet zamanına işlin anlatımda da yine “doğuran ve emziren kadın” hadisesiyle karşılaşıyoruz. Yalnız içerik olarak benzese de buradaki anlatım Tevrat’takinden farklı olup Kuran’daki anlatıma daha fazla benzemektedir.
Tevrat’ta kıymet günü çekilen acı “çocuk doğuran kadınların” acısına benzetiliyordu, İncil’de ise insanlardan o gün dağlara “kaçması” isteniliyor ve geride kalıp kaçamayacak olan hamile ve bebek emziren kadınların haline acınıyor. Şahsen İncil’deki anlatımın bu yönde olduğunu düşünmekteyim.
İncil’deki anlatım da Tevrat’taki anlatım gibi kendi içinde mantıklı gözükmektedir. Çünkü insanların dağlara kaçması istendiğinde bebek emziren ve hamle kadınların diğer insanlar gibi kaçıp dağlara sığınamayacağı ortadadır.
“Kıyamet günü ve gebe anneler” konusunda her ne kadar Tevrat ve İncil’deki anlatımlar kendi üslup ve hikayelerine göre anlaşılır gözüksede Kuran’daki anlatım tamamen farklıdır.
Kuran'daki anlatım ne yazık ki öncesi ve sonu belli olmayan, adeta kulaktan duyma bazı bilgilerin aslına göre değil de duyulduğu gibi aktarılmış haline benzemektedir; kıyamet günü "anneler bebeklerin bırakır, gebe kadınlar çocuklarnı düşürür" denir ve konu kapatılır.
Çoğu konuda olduğu gibi bu mevzuda da "ne neye benzetilmektedir, neden böyle olmaktadır" anca önceki kitaplar okunduğu zaman daha net olarak anlaşılmaktadır.
İncil’deki anlatıma baktığımızda aslında ortada Kuran’ın bahsettiği gibi gebe kadınların bebek düşürmesi veya çocuk emziren kadınların bebeklerini terk etmesi diye bir durum söz konusu değildir. İncil’de hamile ve bebekleri olduğu için kaçamayacak olan kadınlar, Kuran’da oldukları yerde bebeklerini düşüren ve onları terk eden kadınlara dönüşmüştür.
Kitaplardaki anlatımlara bir de tarihi tersine çevrip bakarsanız durumu biraz daha net görmüş olursunuz. Mesela Kuran'daki ayetin İncil'de, İncil'deki ayetin İse Kuran'da olduğunu düşünün. "hah şimdi mevzuyu çaktık" der sonraki indirilenin gerçekten de önceki değiştirilmiş, eksiltilmiş olanları düzelttiğini daha güçlü iddia ederdiniz. Ama gerçek durum bunun tam tersi ne yazık ki, sadece son indirileni okuyunca birşeyler hep yarım kalıyor, geçmişi okuyunca ise mevzu daha anlaşılır oluyor.
İşin bir başka tarafı da var tabi, Tevrat'tan İncil'e, İncil'den Kuran'a... bin yıllık bu sözlü anlatım geleneği süre gelmiş olsun, ne yazık ki kadın her konuda olduğu gibi son gün de acıların daha fazlasına layık görülmüştür
Bu ayetlerde dikkat çeken bir söylem var, kıyamet zamanına ilişkin özellikle çocuğunu emziren ve hamile olan kadınların durumundan bahsediliyor. Genelde kıyamet zamanı dağların, denizlerin, göklerin başından geçecekleri anlatan Allah bu ayetlerinde insanların tamamını geçmiş, kafirleri geçmiş, kadınları geçmiş onların içerisinden bula bula bebek sahibi ve nispeten en masum sayılabilecek olan annelerin başına geleceklerden bahsetmektedir.
Kadınların yaşayacakları korkudan ötürü bebeklerini bırakacakları, hamile olan kadınların ise çocuklarını düşürecekleri söylenmekte. Sanki o vakit geldiğinde tüm bebek sahibi kadınlar daha fazla acıyı hak etmişler de ilave bir dehşeti yaşamaktalar. Hadi diyelim korkudan ötürü hamile olanlar ister istemez bebeğini düşürüp kaybetti, emzirdiği bebeğini bırakan anne nereye gidiyor? Yoksa Kuran'da bahsi geçmeyen bir yerlere kaçış filan mı var?
Bu anlatımlarda bazı sıkıntılar gözüküyor bu yüzden Kuran'da bahsi geçen “kıyamet zamanına has anaların dramı” konusunda biraz geçmişe gitmekte fayda var. İlkin Tevrat’a bir göz atalım:
Tevratta bir çok ayette insanların içine düştükleri kötü haller kadınların çektiği doğum sancılarına benzetiliyor. Birkaç örnek:
“Doğum sancısı tutan kadın gibi, Bir titreme aldı onları orada.” (Mezmurlar 48:6)
“Doğum vakti yaklaşan gebe kadın Çektiği sancıdan ötürü nasıl kıvranır, feryat ederse, Senin önünde biz de öyle olduk, ya RAB.” (Yeşaya 26:17)
"Sana dost olması için yetiştirdiğin kişileri RAB başına yönetici atayınca ne diyeceksin? Doğuran kadının çektiği sancı gibi Seni de ağrı tutmayacak mı?" (Yeramya 13:21)
Tevratta kıyamet gününü anlatan bir bölümde ise şunlar söylenmekte:
“Uluyun! çünkü Rabbin günü yakındır; her şeye Kadir olan tarafından bir yıkım gibi geliyor. Bundan ötürü bütün eller gevşeyecek, ve her insan yüreği eriyecek; ve şaşıracaklar; onları ağrılar ve elemler tutacak; doğuran kadın gibi ağrı çekecekler; şaşkın şaşkın birbirlerine bakacaklar; yüzleri alev yüzü. Memleketi çöl etmek için, ve onun içinden suçlu olanlarını helâk etmek için, işte, Rabbin günü, acımayan gün, gazapla ve kızgın öfke ile geliyor.” (Yeşaya 6-11)
Görüldüğü gibi Tevrat’taki kıyamet gününe ilişkin anlatım diğer ayetlerde sık sık dile getirilmiş olan bir benzetmeyi tekrar ederek o gün geldiğinde insanların çekecekleri acı çocuk doğuran kadınların acısına benzetilmiştir.
Kısacası Tevrat’taki anlatımda kıyamet günü çocuk doğuracak olan kadınların yaşayacağı herhangi bir şeyden bahsedilmemektedir, kadınların çocuk doğururken çektikleri acıya benzer biçimde insanların yaşayacağı acıdan bahsedilmektedir. Tevrat’ın böylesi bir söylemde bulunması en azından kendi içindeki benzer söylemlerine göre normal sayılabilir.
Bir de İncil’deki kıyamet gününe ilişkin neler söylenmekte ona bakalım:
“Göksel egemenliğin bu Müjdesi bütün uluslara tanıklık olmak üzere dünyanın her yerinde duyurulacak. İşte o zaman son gelecektir. Peygamber Daniel`in sözünü ettiği yıkıcı iğrenç şeyin kutsal yerde dikildiğini gördüğünüz zaman -okuyan anlasın- Yahudiye`de bulunanlar dağlara kaçsın. Damda olan, evindeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan, abasını almak için geri dönmesin. O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline! Dua edin ki, kaçışınız kışa ya da Şabat Günü`ne rastlamasın.” (Matta : 24)
İncil’deki kıyamet zamanına işlin anlatımda da yine “doğuran ve emziren kadın” hadisesiyle karşılaşıyoruz. Yalnız içerik olarak benzese de buradaki anlatım Tevrat’takinden farklı olup Kuran’daki anlatıma daha fazla benzemektedir.
Tevrat’ta kıymet günü çekilen acı “çocuk doğuran kadınların” acısına benzetiliyordu, İncil’de ise insanlardan o gün dağlara “kaçması” isteniliyor ve geride kalıp kaçamayacak olan hamile ve bebek emziren kadınların haline acınıyor. Şahsen İncil’deki anlatımın bu yönde olduğunu düşünmekteyim.
İncil’deki anlatım da Tevrat’taki anlatım gibi kendi içinde mantıklı gözükmektedir. Çünkü insanların dağlara kaçması istendiğinde bebek emziren ve hamle kadınların diğer insanlar gibi kaçıp dağlara sığınamayacağı ortadadır.
“Kıyamet günü ve gebe anneler” konusunda her ne kadar Tevrat ve İncil’deki anlatımlar kendi üslup ve hikayelerine göre anlaşılır gözüksede Kuran’daki anlatım tamamen farklıdır.
Kuran'daki anlatım ne yazık ki öncesi ve sonu belli olmayan, adeta kulaktan duyma bazı bilgilerin aslına göre değil de duyulduğu gibi aktarılmış haline benzemektedir; kıyamet günü "anneler bebeklerin bırakır, gebe kadınlar çocuklarnı düşürür" denir ve konu kapatılır.
Çoğu konuda olduğu gibi bu mevzuda da "ne neye benzetilmektedir, neden böyle olmaktadır" anca önceki kitaplar okunduğu zaman daha net olarak anlaşılmaktadır.
İncil’deki anlatıma baktığımızda aslında ortada Kuran’ın bahsettiği gibi gebe kadınların bebek düşürmesi veya çocuk emziren kadınların bebeklerini terk etmesi diye bir durum söz konusu değildir. İncil’de hamile ve bebekleri olduğu için kaçamayacak olan kadınlar, Kuran’da oldukları yerde bebeklerini düşüren ve onları terk eden kadınlara dönüşmüştür.
Kitaplardaki anlatımlara bir de tarihi tersine çevrip bakarsanız durumu biraz daha net görmüş olursunuz. Mesela Kuran'daki ayetin İncil'de, İncil'deki ayetin İse Kuran'da olduğunu düşünün. "hah şimdi mevzuyu çaktık" der sonraki indirilenin gerçekten de önceki değiştirilmiş, eksiltilmiş olanları düzelttiğini daha güçlü iddia ederdiniz. Ama gerçek durum bunun tam tersi ne yazık ki, sadece son indirileni okuyunca birşeyler hep yarım kalıyor, geçmişi okuyunca ise mevzu daha anlaşılır oluyor.
İşin bir başka tarafı da var tabi, Tevrat'tan İncil'e, İncil'den Kuran'a... bin yıllık bu sözlü anlatım geleneği süre gelmiş olsun, ne yazık ki kadın her konuda olduğu gibi son gün de acıların daha fazlasına layık görülmüştür
burda annelerin başına bunlar gelecek demiyor arkadaşım hani aklın mantığın varya biraz da doğru kullanabilsen ne mutlu sana zaten islam dini mantık dini düşünki o kadar şiddetli olacak diyor öyle olacak demiyor
YanıtlaSilbu arada "Bu benim inancım: Mutluluk tek iyilik, akıl tek meşale, adalet tek ibadet, insanlık tek din, ve sevgi tek rahip" Robert Ingersoll görüşünü benimsemişsin mutluluk tek iyilik mi , başkasının acısından mutlu olan insanlar varken,akıl tek meşale ,öylemi gerçekten aklın da yetemediği tıkandığı hatta iradenin aklın önüne geçtiği olaylar yaşanırken adalete inanmak diyorsun hele ki herkes kendince ben haklıyım derken , insanlık tek din öyle mi boşversene bütün insanlar yalancı sevgiyi sadece kendilerinin başkalarını sevince güzel olduğunu sanan karşılıksız onu bile yapamayan uzayda da yer kaplayan kendi kendine yetebilmekten yoksun varlıklarız bırakta bizler müslümanlığa,hristiyanlığa, vb dinlere inanalım inanmasak sanki dünya daha güzel bi yer mi olcak sanki inanmasak hiç savaş çıkmayacak ta herkes mutlu olcak
kadina o zulumleri yapan Allah diyildir firavun karakterlilerdir ki kadin rahatlik yer bulamayacak dünyanın her yanı yecüc ve mecüc tayfalarıyla dolacak ve bu yüzden zaten kiyam dinyor Allaha karşı kiyam (baş kaldrma) ve o merhametiyle cok geniş olandır ki şunları önceden yazılı kitap olarak uyartmış Anlayanlar anlamış duymak isteyen de duymuşdur
YanıtlaSiltevrat incille Kuran'ı kıyaslıyor.cehalete bak.aklınca Kuran'ı yorumluyor.Kuran,zaman üstü ve mekan üstüdür.eğer kıyamet gününü yaşarsan,o gün hamile olman dileğiyle.işte o gün anlarsın ne demekmiş o ayetler.hakikat senin keyfine göre tecelli etmez.sen kimsin?
YanıtlaSilO günün şiddetinden bahsetmek için böyle bir benzetme yapılmıştır. Aynı zamanda Kuran'da eş ve çocukların dünya süsü olduğundan ve onlara fazla düşkünlüğün, ve bundan dolayı Allah'tan, iyilikten, doğruluktan uzaklaşanların durumundan bahsetmektedir. Yani demektedir ki üstüne düşüp her türlü haltı yemeyi kendinizde bir hak gördüğünüz evlatlarınızı o gün geldiğinde bırakıp kaçacaksınız. Herkes sadece ve sadece kendini düşünecek. O yüzden de onlara gereğinden fazla bir düşkünlük besleyip de Allah'tan, doğruluktan ve iyilikten ayrılmayın denilmektedir ki bunu anlayabilmek için Kuran'ı bir bütün olarak ele alıp okuman gereklidir, tek bir-iki ayetle bu kitabı anlayamazsın, herhangi başka bir kitabı anlayamayacağın gibi.
YanıtlaSil03.06.2016 tarihli Hürriyet gazetesi, Felluce dramı sanırım Hac suresi 1-2' nin gerçekleşme şeklini anlatıyor. "emzirdiği bebeğini bırakan anne nereye gidiyor?" sorusunun net cevabı da... Bir şeyleri anlamamamız, onun olmadığı veya olmayacağı anlamına gelmiyor; kapasitemizi aştığı anlamına geliyor...
YanıtlaSilNedir o göklerin bu yerlerdekilere kini öfkesi insan nefsi şehveti melekte varmıdırki insanı kınar?nefsin ne agır dünya malının ne tatlı kılındıgını bilmezlermi?üstüne iblisin caydırıcı saptırıcılıgını?her kes aynı zekada iradede dirmiki tamahını tutsunda günaha düşmesin?taht oyunumubu yücelerin satranc savaşımı haşada peki ne bu neden insan üzerine kuruldu?o cenneti başka türlü insana vermeye gücleri elbet var illede insanlar imtihan gecsin yine sonda yargılanan insan mukafatlı insan,Nebileyimyaa icimizde korku yok degil ama mantıgımız oyanıp sorgulamaya yeltenincede ismimiz kafire cıkıyo ne diyelim dünyanın düzeni egri kanunu bozuk kurulmuş ta baştan zamane şartlarınamı ayak uydurcan yaşama savaşı sanatımı yapıcan yoksa acaba kıyametde ne yapacaklar diye kararıcan olan yine insan canlısına oluyobe cıkmaz olaydı o ademle havayı o yerdenki insanogluna gökler böyle kin besledi senaryo kurdu nediyelim arkadaş kolay gelsin imtahanınızda :(
YanıtlaSil