22 Nisan 2012 Pazar

Tanrıların Kutsal Taşları!



Geçmiş uygarlıklarından günümüze çeşitli toplumlar bazı taşların ilahi anlamlar taşıdıklarına inanarak onları kutsal saymışlardır. Kimi zaman bu kutsal taşların göklerden, cennetlerden bu dünyanın dışından geldiğine inanılmış, kimi zamansa bu taşlar dünyanın merkezi sayılmış, tanrılar uğruna yere şarap veya yağ dökülmesi gibi (libation) benzer ritüellerin ana malzemesi olmuştur.

Doğada bulunan bazı taşların gerek renk gerekse parlakık ve pürüzsüz yapıları ile diğer taşlardan farklı oluşları onların bu dünyaya ait olmayıp tanrılardan gönderilmiş taşlar olduğu inancını beraberinde getirmiştir.

“Taşlar" eskitaş devrinden beri değişik inançlarda kutsallıkla, büyüyle ve tanrısallıkla birlikte düşünülmüştür. Sağlamlığı ve dayanıklılığıyla, gerektiğinde bir silah olarak yaşayanları gerektiğinde ise bir mezar olarak ölülerin ruhlarını koruyucu gücü ile ideal bir dinsel sembol olmuştur. Çeşitli uygarlıklarca kutsal saylan özel taşlara kısaca değinelim:



Mısırlıların Kutsal Ben-ben Taşı:

Eski Mısır inanışına göre, Benben göklerden gelen ve bu dünyaya ait olmayan tanrısal bir taştır. Bu taşın orijinali piramit çağının çok öncesinde kaybolmuştur. Heliopolis rahipleri orijinal taşın yerine bir benzerini yaparak Heliopolis sütununa yerleştirmişlerdir. Eski mısırda güneş ışınlarının ilk olarak üzerine düştüğü varsayılan bu kutsal taş Heliopolis tapınağının kutsal taşıdır.

Friglerin Kara Taşı:

M.Ö. 1200'lerde Trakya ve Boğazlar üzerinden Anadolu’ya gelen Frigyalıların inançlarında taşlara, daha sonra Roma’ya taşınacak kadar çok önem verilmiştir. Friglerde taşlar, “Dünya Ana”nın bir tür simgesi olarak algılanmıştır. Onun ilâhi kökenli gücü olan Tanrıça Kibele’ye, Anadolu, Atina ve Roma’da yaygın bir şekilde tapınılmıştır. Kibele inançlarındaki kara taşın aynı zamanda “yön” bulmak amacı ile kullanıldığı da belirtilir.

202 yılında Romalılar ile Kartacalılar arasında baş gösteren bir anlaşmazlıkta, Romalı Sybil kâhinleri, şayet Kibele taşı bulunduğu yerden Roma’ya alınıp getirilmezse Romalıların bu savaşı kazanamayacağını söyleyince; Romalıların bu taşı büyük bir özenle bulunduğu yerden alıp Roma’ya götürdüğü anlatılır. Orada bu taş, “Mater Deum Magna” (Tanrıların Büyük Anası) olarak adlandırılmıştır. Konik bir biçimi olan bu taşın, Suriye, Filistin, Karya, Likya, Güney Anadolu ve Kıbrıs’ta da saygı görmekte olduğu biliniyor. Festival ve özel günlerde bu taşın üzerine zeytinyağı sürülürmüş.

Taş üzerine zeytinyağı sürülmesi, günümüzde Kıbrıs’ta da geleneksel olarak izlenebiliyor. Bu da bir Afrodit tapınağının toprak üstünde arta kalmış bir köşe taşı üzerinde uygulanıyor. Diğer toplumlarda olduğu gibi Arapların İslamiyet’ten önce taşlara taptıkları ve onların da taşları zeytinyağı ile yağladıkları ileri sürülmektedir. İsa'ya İbranicedeki gerçek adı "Yeşua (Kurtuluş)" yerine verilen Christos (Hristos) adı ise "yağlanmış" ya da "yağla kutsanmış" anlamına gelmektedir. Pagan inançlarında tapınılan heykeller bereket ve kutsanma amacıyla yağlanır ve bu heykellere de "yağla kutsanmış" anlamında Hristos denirdi.


Eski Yunanın Kutsal Omphalos Taşı :

Yunan mitolojisindeki bir mite göre tanrı Zeus'un dünyanın tam orta noktasını belirlemek için iki kartalı gökyüzünün iki ucundan birbirlerine doğru uçmaları için bıraktığı, kartalların da yeryüzünün tam orta noktasında çarpışarak yere düştükleri anlatılır. Tanrı Zeus kartalların düştüğü yere, yani Omphalos'a bir taş dikmiş ve burasına dünyanın merkezi demiştir. Delfi kenti, dünyanın ve evrenin merkezi olarak kabul edilmesinin yanı sıra evrenin göbeği olarak addedilen bu Omphalos taşının yeri olarak da tüm antik Yunan dünyası tarafından kutsal sayılmıştır. Birçok törene konu edilen kutsal Omphalos taşının her gün yağlandığı söylenmiştir.


Tevrat’ta anlatılanlara bakıldığında da kutsallık atfedilen bir taşın yağlanması ve adak adanması olayı ile karşılaşılmaktadır.

TEVRAT-Yakup`un Düşü – Yaratılış 28 (16-22):

“Yakup uyanınca, “RAB burada, ama ben farkına varamadım” diye düşündü. Korktu ve, “Ne korkunç bir yer!” dedi, “Bu, Tanrı`nın evinden başka bir yer olamaz. Burası göklerin kapısı.” Ertesi sabah erkenden kalkıp başının altına koyduğu taşı anıt olarak dikti, üzerine zeytinyağı döktü.  Sonra bir adak adayarak şöyle dedi: “Tanrı benimle olur, gittiğim yolda beni korur, bana yiyecek, giyecek sağlarsa, babamın evine esenlik içinde dönersem, RAB benim Tanrım olacak. Anıt olarak diktiğim bu taş Tanrı`nın evi olacak.”

INCIL- Yaratılış 35 (14):

“Yakup Tanrı'nın kendisiyle konuştuğu yere taş bir anıt dikti. Üzerine dökmelik sunu ve zeytinyağı döktü.”


Kara Taş (Hacer-ül esved):

Kabe'nin duvarındaki siyah, parlak taş. Rivayete göre İsmail peygamber bu taşı Kabe'nin köşesine yerleştirmiştir. Friglerin Ana Tanrıçası Kibele’nin kara taşında olduğu gibi bu siyah taşla ilgili olarak da “Ana” figürüyle karşılaşıyoruz. “Kibele” ve “kıble” söylemleri arasındaki benzerliğinse sadece bir tesadüften ibaret olduğunu düşünebilirsiniz.

Hacer-ül esved’in kara taş anlamına geldiği söylenir. Ancak Hacer ve Hacc sözcükleri üzerine düşününce burada birden çok anlamın taşınmakta olduğunu görüyoruz. Hacer, İbrahim’in ikinci karısı ve İsmail’in annesidir. Arap’lar İsmail’in soyundan geldiklerine inanırlar. Yahudiler ise İbrahim’in Sara’dan olan diğer oğlundan, İshak’dan geldiklerine. Zaten bu taşın da İsmail ve İbrahim’in Kabe’yi onarırken bulup oraya koyduklarına inanılır. İnanışa göre İbrahim Hacer’i burada terketmiş ve zemzem suyu da burada çıkmıştır. Yani Hacer; geldiğimiz yerdir, anamızdır, biz Hacer’in karnına ilahi güç tarafından konmuşuzdur. Hacer bu nedenle Arab-ı Tabia adı verilen bu Arapların büyük annesi sayılır. Muhammed'in Hacer için Araplara İşte bu kadın sizin annenizdir dediği söylenir. Hacer'in Kabe içinde Hıcr, Hatim ya da Hazire denilen bölümde gömülü olduğuna inanılır.

İbrahim peygamberin eşi Hacer’i vasıfları üzerinden en iyi tanımlayan kişi merhum Ali şeraiti’dir. Ali şeraiti Hacc adlı eserinde şunları ifade etmektedir.

“Bir kadın, hakir görülmüş bir Afrikalı siyah cariye… Sare adlı bir kadının Habeşli hizmetçisi! Bütün bunlar beşeri düzende böyle. Ama Tevhid nizamında bu cariye Allah’ın muhatabı, Allah’ın büyük peygamberlerinin anası, Allah’ın yarattığı en güzel ve en yüce değerlerin tecelligahı. Hacc tiyatrosunda, başrol oyuncusu, en önemli sima, Allah’ın Harem’indeki tek kadın, Tek anne!”

Ayrıca, halife Ömer’in bu taş için şöyle dediği de aktarılmıştır: 'Biliyorum ki sen faydası ve zararı olmayan basit bir taşsın. Allah Resulü'nün seni öptüğünü görmeseydim seni öpmezdim."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder