8 Nisan 2012 Pazar

Tek ümmet, tek dil inancının kökeni!

Sümerler, M.Ö. 3500-2000 yılları arasında medeniyetin beşiği olarak bilinen Güney Irak'taki Mezopotamya coğrafyasında yaşamış bir medeniyettir.

Sümerlerden kalan tabletlerde anlatılanlara göre; zamanında herkes bir dilde konuşuyormuş ancak daha sonrasında Tanrıların önderi Enki insanın konuşmasını değiştirerek, tek olan konuşmasının içine dalaşma, çekişme koymuştur. Tabletlerde bu durum şu şekilde anlatılır:

“Bir zamanlar, ne yılan, ne ...akrep, ne de sırtlan vardı,
Ne aslan, ne yabani köpek, ne de kurt vardı,
Ne korku vardı, ne dehşet,
İnsanın rakibi yoktu.
Bir zamanlar, Şubur, ülkesi, erdemli yasaların, bolluğun yurdu,
Uyumlu dilli Sümer, prenslik yasalarının yüce ülkesi,
Uri, gerekli herşeyin sağlandığı ülke,
Güvenlik içinde dinlenen Martu, ülkesi,
Bütün evren, uyum içindeki halklar,
Enlil’e tek dilde övgü düzerlerdi.
Ama sonra, cüretkar efendi, cüretkar prens, cüretkar kral, Enki
Enki, emirlerine güvenilen, bolluğun efendisi,
Ülkeyi gözeten bilgeliğin efendisi,
Tanrıların önderi,
Eridu’nun efendisi, bilgelik sahibi,
Ağızlarındaki sözü değiştirdi, çekişme koydu,
Bir olan insanın konuşmasına.”

Şimdi gelelim aynı topraklarda ortaya çıkmış olan Museviliğin kutsal kitabı Tevrat’taki anlatımlara. Tevrat'ta anlatılanlara göre de vaktiyle insanlar tek dilde konuşuyorlarmış fakat daha sonra Tanrı Enki değil de bu sefer Allah birbirlerini anlamasınlar diye insanların dilini karıştırmıştır. Tevrat'taki anlatımda ayrıca Sümer topraklarını kapsayan ve adını o zamanki imparatorluğa vermiş olan Babil’den de bahsediliyor olması dikkat çekicidir.

Tekvin Bab 11: 1-9’da anlatılanlar şöyledir:

1. Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı.
2. Doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde bir ova buldular ve oraya yerleştiler.
3. Birbirlerine, 'Gelin tuğla yapıp iyice pişirelim.' dediler. Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar.
4. Sonra, 'Kendimize bir kent kuralım.' dediler, 'Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.'
5. Tanrı, insanların yaptığı kenti ve kuleyi görmek için aşağıya indi
6. ve şöyle dedi: 'Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar.
7. Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki birbirlerini anlamasınlar.'
8. Böylece Tanrı, onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu.
9. Bu nedenle kente Babil adı verildi; çünkü Tanrı, bütün insanların dilini orada karıştırdı ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıttı.

Tevrattaki anlatımlara göre allah insanların göklere ulaşacak bir kule yapmasından endişe duymuştur. Göklere erişilecek diye o zamnın kulesinden korkan allah acaba ilk uzay mekiği yukarıya fırltıldığında ne hissetmişti. :) Yine de fazla gülmeyin, çünkü böylesi söylentilerin nerelerden, kimlerin efsanelerinden geldiği gayet belli. Geçmişin Tanrı Enkisi nasıl insanları sevmemiş, onların tek olan dilini değiştirip aralarına ayrılık sokmuşsa Tevratın tanrısından da pek farklı bir tutum beklenemezdi herhalde.

Kurandaki anlatımlarda da insanların ilk başlarda tek bir ümmet olup sonradan ayrılıklar içerisine düştüğünden bahsedilir. Başlangıçta bir tek ümmet olan bu insanların, dillerinin de aynı olduğunu düşünmek ise yanlış olmaz. İnsanlara farklı lisanları veren de yine allah olmuştur :

"İnsanlar önce tek bir topluluktu. Sonra Allah aralarını ayırdı ve elçiler yolladı" (Bakara -213)

"İnsanlar bir tek ümmettiler, sonra ayrılığa düştüler..." (Yunus -19)

Eski insanlar kendilerindeki konuşma yeteneklerini, kullandıkları "adları" kendilerinden önceki insanların zamanla geliştirdikleri "sesler" olarak değil tanrıların kendilerine öğrettikleri "kelimeler" olarak düşündüler.

Böyle düşünmüş olmaları ise normaldi. Çünkü, kendileri doğduktan sonra herşeyin "adını" hep başkalarından ve kendilerinden yaşça daha büyük olanlardan öğrenmişlerdi. Peki o insanlara bu adları kim öğretmişti? Tabi ki bunu ilk insanlara, onları yaratan tanrılar öğretebilirdi. İnsanın adları bilip konuşabilmesi, onu diğer canlılardan farklı ve ayrıcalıklı kılan birşeydi ve bu ancak tanrıların bir lütfu olabilirdi.

Eski insanların dil kökenbilimi yani etimoloji hakkında yeterli bilgiye sahip olmamaları doğaldı. "Atalarımızdan bize kalan ve öğretilen bu adları nerden geliyordu?" sorusunu ilkel insanlar en basit şekliyle düşünüp cevabınıda aynı basitlikte verdiler. Asıl düşündürücü olansa onların devamından gelen tek tanrılı dinlerin de aynı basit mantığı güdmüş olmalarıydı; ilk insan Ademe bütün adlar allah tarafından öğretilmişti ve bunu bilmek bu sefer sadece dünyadaki canlılar katında değil melekler katında da insanı ayrıcalıklı kılmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder